Ulu Önder’in ebedi istirahatgahı Anıtkabir’in yapımı 9 yılda tamamlandı. Yaklaşık 150 bin ton ağırlığındaki Anıtkabir, gövdesindeki heykellerden süslemelerine, kulelerinden kabartmalarına pek çok özel anlamlarla yüklü. Aslanlı yoldaki 24 arslan heykeli “24 Oğuz boyunu”, aslanların çift olması “birlik ve bütünlüğü”, kedi gibi yatar pozisyonda olmaları ise “barışseverliği” temsil ediyor. Aslanlı Yol’un taşları, Ata’nın huzuruna çıkanların “başının öne eğik” olması için 5 santimlik çim boşluğu bırakılarak döşenmiş.
750 bin metrekarelik bir alan üzerinde Aslanlı Yol, tören meydanı, mozole ve 10 kuleden oluşan Anıtkabir, 907 metre yüksekte yer alıyor. Ata’nın kabri 40 tonluk yekpare mermerden yapılan sembolik lahtin yaklaşık 7 metre altındaki mezar odasında bulunuyor. Türk milletinin kalbine gömdüğü Atatürk, Selçuklu-Osmanlı kümbet mimarisine göre yapılmış sekizgen şeklindeki mezar odasında “vatan toprağında” yatıyor.
Aslanların Sırrı
Ata’nın kabrinin yer aldığı mezar odasına, Genelkurmay Başkanı’nın izniyle girilebiliyor. Türk milleti için kutsal değerlerle kuşatılan Anıtkabir’deki her mimari unsur ayrı bir anlam taşıyor. Ata’nın kabrine ulaşan 262 metrelik Aslanlı yolun sağ ve solunda bulunan 24 aslan, “24 Oğuz boyunu” temsil ediyor. Türk kültüründe güç sembolü olduğu için seçilen aslan figürlerinin çift olması milletin “birlik ve bütünlüğünü” vurgularken, aslanların kedi gibi yatar pozisyonda olması ise bu büyük gücün “barışseverliğini” sembolize ediyor. Ziyaretçilerin de kabrin manevi atmosferine ayak uydurmaya yönlendirildiği Aslanlı yolda, taşlar Ata’nın huzuruna çıkanların “başlarının öne eğik” olması için 5 santimlik çim boşluğu bırakılarak döşenmiş. Depreme karşı dayanıklı kılmak için tıpkı bir geminin su altındaki kısmı gibi toprağın içine yerleştirilen Anıtkabir’de mozolenin iç duvar ve zemini en nadide mermerlerle kaplanırken, tavanları renkli ve altın varaklı İtalyan mozaikleriyle süslenmiş. Milli değerleri temsil eden isimler verilen ve Selçuklu çadır mimarisinin özelliklerini yansıtan bir mimariyle yapılan 10 kule Anıtkabir’in siluetine ayrı bir değer katıyor.
Ölümünden 15 yıl sonra Etnoğrafya Müzesi’ndeki geçici istirahatgahından Anıtkabir’e nakledilen Ata’nın naaşı, tahnit işlemi çözülerek, Suriye’deki Caber Kalesi, Kore’deki Türk şehitliği, Selanik’teki doğduğu evin bahçesi, KKTC ve illerden getirilen toprakların harmanlandığı “vatan toprağına” İslami usullere göre kefenlenerek ve yüzü kıbleye bakacak şekilde defnedildi. Biraz geriye giderek Anıtkabir’in yapım aşamasını hatırlayalım. Takvimler 10 Kasım 1938’i gösterdiğinde Türk ulusu kurucusunu, Ata’sını kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyordu. Cenazeyle ilgili teknik işlemlerin yapılmasının ardından Atatürk’ün naaşı tabutunun üzerine Türk bayrağı örtülmüş şekilde Dolmabahçe’de Muayede Salonu’na alındı. 16 Kasım 1938 çarşamba günü saat 10’da ziyarete açıldı. Halkın Ulu Önder’le son kez vedalaşmasına izin verildi. Ancak ilgi o kadar yoğundu ki sarayın kapısı kapatılamadı. Saraya 17 Kasım saat 24.00’e kadar ardı arkası kesilmeyen bir insan seli aktı. İzdiham o kadar fazlaydı ki tüm tedbirlere rağmen 11 kişi kalabalıktan ezilerek hayatını kaybetti, 40’tan fazla ziyaretçi yaralandı. Yaşanan izdiham nedeniyle cenazenin bir camiye götürülerek cenaze namazının kılınmasının dinen şart olup olmadığı devrin önde gelen din adamlarına soruldu. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Ordinaryus Prof. Dr. M. Şerefettin Yaltkaya, böyle bir şeri kuralın olmadığını söyleyerek bir de devrin Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi’ye sormayı tavsiye eder. Milli Mücadele’nin ilk yıllarından beri Atatürk’ün yanında yer alan M. Rifat Börekçi, Yaltkaya ile aynı fikirdedir. “Onun cenaze namazı tertemiz hale getirdiği bütün vatanda bu farizanın yerine getirilebileceği her yerde kılınabilir” cevabını verir. Cenaze namazı 19 Kasım 1938 Cumartesi günü saat 8’i 10 geçe Dolmabahçe Muayede Salonu’nda Ord. Prof. Dr. Şerefettin Yaltkaya tarafından kıldırılır.
Beni Çankaya’ya gömün
Ulu Önder’e yapılan bu son görevlerden sonra sıra cenazenin nereye defnedileceğine gelmiştir. Bunun için elbette bir anıt yer inşa edilecek, bu süre içinde de naaş geçici bir mekanda saklanacaktır. Bu konuda epey tartışma yaşanır. Gazi Mustafa Kemal, vefatından sonra nereye gömüleceği konusunda bir vasiyette bulunmaz. Yalnız 1932 yılında bir sohbet sırasında “Elbet bir gün öleceğim. Beni Çankaya’ya gömer hatıramı yaşatırsınız” der. Ertesi gün bu konuda ısrarlı olmadığını belirtmek için manevi kızı Afet İnan’a “Beni milletim nereye isterse oraya gömersiniz. Fakat benim hatıralarımın yaşayacağı yer Çankaya olacaktır” diyecektir.
1 Mart 1939’da hükümet anıtın yapılacağı yerin tespiti ile ilgili özel bir komisyon kurdurur. Anıtın yapılacağı olası yerler arasında Ankara Kalesi, Gençlik Parkı, Çankaya, Etnografya Müzesi, Atatürk Orman Çiftliği gibi yerlerin adı geçiyordu. Trabzon Milletvekili Mithat Aydın, Anıtkabir yeri olarak Rasattepe’yi önerdi. Komisyon üyelerinden Bitlis Milletvekili Süreyya Örgeevren, “Rasattepe bugünkü ve yarınki Ankara’nın genel görünüşüne göre bir ucu Dikmen’de diğer ucu ise Etlik’te olan bir hilalin ortasında bir yıldız gibidir. Anıtkabir’in burada yapılması kabul edilirse Türkiye’nin başkenti olan Ankara şehri kollarını açmış Atatürk’ü kucaklamış olacaktır” diyerek Aydın’ı destekler. Karar verilmiştir, komisyon Anıtkabir’in Rasattepe’ye yapılmasını kabul eder.
Anıtkabir yerinin seçilmesinden ardından sıra bir proje yarışması açılmasına gelir. Başbakanlıkta, Başbakanlık Müsteşarı’nın başkanlığında kurulan komisyon, bu konuda ilk çalışmalarını bitirerek Anıtkabir genel niteliklerini bir bildiri hâlinde yayınlar.
Türk sanatçıların tepkisi
Anıtkabir Komisyonu’nca hazırlanan bu açıklama, yapılacak anıt hakkında genel bir fikir vermekteydi. Yapılacak iş konusuna iyi ışık tutuyordu. Yarışmaya girecek olan sanatçıların birçok yönden serbestçe çalışmalarına imkân verilmesi, ortaya konulacak anıt projelerinin başarılı olacağının ilk şartlarından biri olarak değerlendirilmiş, memnunlukla karşılanmıştı.
Başbakanlıkta kurulan komisyonun ortaya koyduğu ilkeler, Anıtkabir proje yarışması şartnamesinin temeli oldu. Bu ilkelere göre bir şartname hazırlanarak hükümetçe birkaç dilde ilan edildi. Alınan Bakanlar Kurulu Kararı’na göre, Atatürk Anıtkabir projesi yarışmasına, yalnız Batılı (Avrupalı) mimarlar girebileceklerdi. Türk mimarları yarışmanın dışında bırakıldılar.
Hükümetin kararı, basında ve aydınlar arasında sert tepkilerle karşılandı. Böyle bir kararın alınmasında, o zamanlar ülkemizde çalışan yabancı, ünlü birkaç mimarın tesirli olduğu söyleniyordu. Türk aydınlarının “Yapılacak anıtın en büyük özelliği bizim olmasıdır. Böyle milli bir konuyu işlemekten Türk sanatçılarını mahrum etmek haksızlıktır” gibi tenkitler karşısında hükümet, ilk kararından döndü. Atatürk Anıtkabir için uluslararası bir yarışma açtı. Hükümet, Anıtkabir proje yarışması şartlarını hazırlatıp dünyaya ilan etti. Bunu farklı dillerde yayınladı. Anıtkabir proje yarışmasına katılan sanatçıların eserleri, uluslararası bir jüride incelenerek kesin karara bağlanacaktı. Bu karar, memnunluk uyandırdı. Hiçbir sanatçının hakkı yenmeyecekti.
27 yabancı, 20 yerli eser
Hükümetçe kurulan tarafsız jüride, o zamanlar Avrupa’nın ünlü sanatçılarından olan Alman Prof. P. Bonatz, İsviçreli Prof. İvan Tenghom ve Macar Prof. Karoly Wickinger ile ünlü Türk sanatçıları Prof. Arif Hikmet Holtay, Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve İmar İşleri Reisi Yüksek Mimar Muammer Çavuşoğlu ve Ankara İmar Müdürü Yüksek Mimar Muhlis Sertel vardı.Yarışmaya başvuru süresi dolduğunda jüri üyeleri, Başbakanlıkta, kendilerine ayrılan salonda toplandılar. Yarışmaya gelen projeleri incelediler. Her üye, üzerlerine rumuz (işaret) olarak rakamlar konulmuş olan projeleri inceliyor ve gizli olarak not veriliyordu. Uzun incelemelerden sonra üyelerin verdikleri notlar açıklandı.
Atatürk Anıtkabir Proje Yarışması’na 47 sanatçı katılmıştı. Bunlardan 27’si yabancı sanatçılardı. Türk mimarları da 20 eserle yarışmaya katılmışlardı. Jüri, Anıtkabir proje yarışması’na gönderilen 47 eserden 3 tanesini “ödül verilmeye değer” bulmuştu. Bunlardan biri ünlü Tannenberg Anıtı’nı yapan Alman Prof. Johannes Kruger’in, biri italyan Prof. Arnoldo Foschini’nin, biri de İstanbul Mimarlık Fakültesi Profesörü Emin Onat ile Doçent Orhan Arda’nın eserleriydi.
Jüri, bu üç proje hakkında oy birliği ile karar verdi. Ancak bu eserlerden hiçbirisini, ötekilere üstün görmemişti. Bundan başka, jüri bu üç eseri ayrı ayrı eleştirmiş, her üçünde de bazı değişiklikler yapılmasını öğütlemişti. Üç projeden en uygun olanını seçebilmek kolay değildi. Jüri bu üç projeyi niçin mükâfata değer gördüğünü bildiren bir rapor vermişti. Hükümet bu konuda, yetkili birçok kişinin düşüncelerini aldı. Bu düşüncelere de dayanarak hükümet, Prof. Emin Onat ile Doç. Orhan Arda’nın eserini uygulamaya karar verdi. Bu kararın dayanakları arasında, şu düşünceler yer alıyordu: “Yarışmayı kazanan üç proje birçok yönlerden aynı değerdedir. Fakat bunlar içinde, iki Türk’ün yaptığı eser bu millî konuyu daha başarılı olarak ifade etmiştir. Bundan başka, jüri raporunda belirtildiği gibi, bu projenin araziye uygunluğu öteki projelerden çok üstündür.”
Değişiklikler yapıldı
Hükümet, jürinin öğütlediği değişiklikleri de göz önünde bulundurarak, Türk sanatçıların eserlerinin uygulanmasına 1942’de karar verdi. Emin Onat ile Orhan Arda, eserlerinde gerekli değişiklikleri yaptılar. Proje bu yeni komisyonca 1943’te kesin olarak kabul edildi. Daha önce ilan edilmiş olan şartnameye göre yarışmayı kazanan projenin uygulanması ve kontrolü hakları, eser sahibine aitti. Bunun için de bir karar alınarak bu haklar Emin Onat’la Orhan Arda’ya verildi. Emin Onat projesiyle ilgili şu açıklamayı yaptı: “Biz, Türk milletinin skolastikten uyanma, Ortaçağ’dan kurtulma yolunda yaptığı devrimin Büyük Önder için kurmak istediğimiz anıtın, onun getirdiği yeni ruhu ifade etmesini istedik. Ata’nın Anıtkabirini, bir sultan veya veli türbesi ruhundan tamamen ayrı, yedibin yıllık bir medeniyetin, rasyonel çizgilerine dayanan klasik bir ruh içinde kurmak istedik.” Arkitekt Dergisi’nin 1943 senesi 1 ve 2 no’lu sayılarında, yarışma ve sonuçları hakkında detaylı bilgi verilmiş, dereceye giren projeler aşağıdaki şekilde değerlendirilmişti.Birincilik Ödülü Mimar Emin Onat ve Doç. Orhan Arda’ya verildi.
Projenin özellikleri
Bu proje, herkesçe beğenilen bir kompozisyondu. İlk mabet fikrinden mülhem müstatili bir plan teşkil eden mozole ve teferruatı dıştan bir kolonla çerçevelenmişti. Şeref holünü ihtiva eden hacim temini için umumi kütleden yükseltilmişti. Esas itibarı ile sade ve basit hacimlerden mürekkep olan anıtın bu kısmı üzerinde baröliyefler yapılmıştı.
Ata’nın kişisel eşyaları müzede
Anıtkabir’deki Atatürk Müzesi Ata’nın doldurulmuş köpeği Foks’tan, tıraş takımlarına, bastonlarından aldığı çok özel hediyelere kadar özel hayatını yansıtan pek çok nadide parçaya ev sahipliği yapıyor. Ata’nın anne ve babasının fotoğrafları, Türkiye Cumhuriyeti’nin verdiği Osmanlıca ve Latin harfleriyle basılmış iki nüfus cüzdanı, göğsünde taşımayı en çok sevdiği madalyalardan biri olan 1917’de Sultan 5. Mehmet Reşat’ın verdiği altın imtiyaz madalyası, Sovyet Mareşali Voroshilov ve İran Şahı Pehlevi’nin hediye ettiği değerli taşlarla süslü kılıçlar ve ince bir zevkin ürünü olan saatleri dikkat çekici parçalar arasında… Atatürk’ün hem baston hem de tüfek olarak kullanılabilen özel silahı, manevi kızları Sabiha Gökçen ve Afet İnan’a hediye ettiği çok özel tabancalar da sergileniyor. Anıtkabir’deki Atatürk Müzesi’nde ayrıca okumaya büyük önem veren Atatürk’ün özel kitaplığında bulunan Türk ve İslam tarihi, dil, edebiyat, sosyal bilimler, bilim ve teknik konularındaki Türkçe, Osmanlıca, Fransızca, İngilizce, Almanca, Rusça, Arapça, Farsça ve Slav dillerindeki toplam 3 bin 118 kitap da sergileniyor.
Kaynak: Arkitera Arşivi