05 Aralık 2025, Cuma
Haber Giriş: 27.11.2025 10:50 | Son Güncelleme: 27.11.2025 11:27

İkinci Gisèle Pelicot vakası | Fransa'da bakanlıkta 'kimyasal uyarıcı' skandalı: Kurbanlarını Linkedin'den seçti

Kültür Bakanlığı’nda yıllarca 'iş görüşmesi' adı altında kadınlara gizlice diüretik verildiği iddiası, Fransa’daki 'kimyasal saldırı' tartışmasını yeniden alevlendirdi. Dava, Pelicot davasından bu yana süregelen yapısal körlüğü bir kez daha görünür kıldı
Fotoğraf: Ed Alcock/The Guardian
Fotoğraf: Ed Alcock/The Guardian
A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Fransa, son yılların en sarsıcı kadına şiddet vakalarından biriyle yüzleşiyor. Kültür Bakanlığı’nda üst düzey yöneticilik yapan Christian Nègre, 2010’ların başından itibaren iş görüşmesine çağırdığı kadınlara gizlice güçlü bir diüretik (idrar söktürücü) verdiği şüphesiyle 2019’dan bu yana soruşturma altında.

En az 240 kadın, kendilerine fark ettirilmeden verilen bu maddenin, görüşmeler sırasında hızla kontrol edilemez bir tuvalet ihtiyacına yol açtığını, bazılarının bayılacak gibi olduklarını, bazılarınınsa tuvalete yetişemeyip kıyafetlerini ıslattığını anlatıyor.

Söz konusu saldırılarda cinsel anlamda fiziksel bir temas olmadığı; ancak savcılık ve mağdur avukatlarının, bunun kadın bedeni üzerinde kontrol kurma ve aşağılamaya dayalı bir saldırı biçimi olduğunu belirtiyor. Hatta sanık avukatları bu davranışı 'kadınların zayıf anlarını izlemekten haz alma' olarak tanımlıyor. 

'Görüşmeler' uzun yürüyüşlere dönüşüyor

Tanıklıklara göre Nègre, kadınları genellikle LinkedIn üzerinden iş görüşmesine davet ediyor; görüşmeler çoğunlukla Kültür Bakanlığı binasında ya da bölge ofislerinde başlıyor.

İlk adım, çay veya kahve ikramı. Kadınlar bu içeceği içtikten kısa süre sonra (ilaçlı olduğunu bilmeden) hızla kötü hissetmeye başlıyor.

Nègre ise tam bu noktada görüşmeyi “Paris’in güzelliklerini göstermek” bahanesiyle dışarı taşımayı öneriyor. İlaç etkisini gösterdikçe kadınların titreme, terleme ve giderek artan tuvalet ihtiyacı belirginleşiyor; ancak Nègre sorulara “yakınlarda tuvalet yok”, “biraz daha ilerleyelim” gibi cevaplarla yanıt vererek yürüyüşü uzatıyor.

Bazı kadınlar dayanamayacak hâle gelip kamusal alanda çömelmek zorunda kaldıklarını anlatıyor. Bu anlarda Nègre’nin kimi zaman ceketini çıkarıp “siper olmayı” teklif ettiği, kimi zaman da teselli ediyormuş gibi davranıp pasif bir izleyici rolü üstlendiği belirtiliyor.

Mağdurlar bu süreci “tam bir manipülasyon çemberi” olarak tarif ediyor: Hızlanan panik, artan utanç, bedensel çaresizlik ve psikolojik güçsüzlük hissi iç içe geçiyor.

Olay, gizli fotoğraf şikâyetiyle ortaya çıktı 

Skandal, 2018 yılında bir meslektaşının Nègre’yi bir kadın çalışanın bacaklarını gizlice fotoğrafladığı iddiasıyla şikâyette bulunmasıyla ortaya çıktı. Şikâyetin ardından polisin Nègre’nin bilgisayarlarında yaptığı incelemede:

  • “Experiments (Deneyler)” adlı bir Excel dosyası,
  • Görüşmeye çağrılan kadınların isimleri,
  • İlaç verilen tarihler,
  • İlacın etki süresi,
  • Kadınların fiziksel tepkilerinin notları,
  • Bazı kadınların bacak fotoğrafları bulundu.

Bu da vakayı sıradan tacizden çıkarıp yöntemli, sistematik ve yıllara yayılan bir işkence pratiği boyutuna taşıdı.

Neden yıllarca durdurulamadı? Kurumsal körlük ve sessizlik

Sendika CGT’nin açıklamasına göre Nègre hakkında daha önce de kadınların bacaklarını fotoğraflama şikâyetleri vardı; ancak “üst düzey bürokrat” statüsü nedeniyle bu şikâyetler gereken ciddiyetle ele alınmadı. Bu durum sendikaya göre “bir kişinin sapkınlığı değil, kurumsal bir sorun”.

Kültür Bakanlığı ise sistematik bir ihmal olmadığını savunuyor.

Adalet neden gecikiyor? Mağdurlar: ‘İkinci kez mağdur ediliyoruz’

Nègre, 2019’da resmi soruşturmaya alındı ancak hâlâ yargılanmadı ve özel sektörde çalışmaya devam edebildi. Bu gecikme, mağdurların ifadesiyle “ikinci bir travma” yaratıyor.

Mağdurlardan biri “Altı yıl geçti, hâlâ dava yok. Adalet süreci bizi iyileştirmek yerine daha da yaralıyor” diyor.  Bazı kadınlar, devlet aleyhine açtıkları davalarda tazminat kazandı; ancak bu, cezai sürecin ilerlememesinin yarattığı boşluğu doldurmuyor.

Geniş perspektif: Fransa'da ‘Chemical submission’ gerçeği

Fransa son yıllardır sık sık “kimyasal saldırı” (chemical submission) dosyalarıyla gündeme geliyor:

  • 2024’teki Gisèle Pelicot davası, yüzlerce kişinin uyuşturularak tecavüz edildiği bir yapı.
  • Paris gece hayatında artan iğneleme saldırıları (spiking cases).
  • Festivallerde bilinç kaybı yaratacak maddelerin dağıtılması.

Fransa’daki “kimyasal zorlama” tartışmasının bugünkü görünürlüğe ulaşmasında Pelicot davası kritik bir dönüm noktası olarak görülüyor. 2024’te geniş yankı uyandıran bu davada, Gisèle Pelicot, yıllar boyunca eşi tarafından içeceğine gizlice uyku verici ve bilinç kaybı yaratan maddeler katılarak sistematik biçimde uyuşturulduğunu, bu esnada onlarca erkek tarafından tecavüze uğradığını ortaya çıkarmış ve kimliğini açıklamayı seçerek Fransa’da büyük bir tabu kırmıştı.

Pelicot’un eşi ve suç ortakları toplamda düzinelerce sanığın yargılandığı, ülkenin en kapsamlı “kimyasal saldırı” dosyası hâline gelen bu dava, kimyasal madde kullanarak iradeyi ortadan kaldırmaya dayalı saldırıların uzun süre fark edilmediğini ve kurbanların çoğunlukla kendilerini suçladığını gözler önüne sermişti.

Bu nedenle bugünkü Nègre soruşturması, cinsel saldırı içermese bile, Pelicot davasının açtığı kavramsal çerçeve içinde okunuyor: bedeni kimyasal bir müdahaleyle kontrol altına alma, iradeyi devreden çıkarma, utanç ve güçsüzlük yaratma ve en önemlisi, saldırganın yıllarca fark edilmeden faaliyet gösterebilmesi.

Her iki dosyada da mağdurlar, yaşadıkları fiziksel belirtileri o anda anlamlandıramadıkları için kendilerini suçladıklarını ve adaletin gecikmesinin travmayı derinleştirdiğini söylüyor. Pelicot’un kamuoyunda yarattığı büyük etki, bugün Nègre davasının da yalnızca bireysel bir sapkınlık değil, Fransa’daki sistemik bir “kimyasal saldırı” sorununu görünür kılması açısından önemli bir karşılaştırma alanı sunuyor.

Kaynak: Gazete Oksijen