İsrail Gazze’ye bomba yağdırırken bazı ülkelerin sessizliği çok manidar. İsrail ile ilişkileri normalleştiren BAE, Bahreyn, Fas, Sudan’ı anlamak mümkün ancak Azerbaycan’ın sessiz kalması dikkat çekiyor
1991 Ekim’inde Bakü’de bağımsızlık kutlamaları yapılırken yeni Azerbaycan’ı tanıyan ilk ülke bir ay sonra Türkiye olmuş, onu aralık ayında İsrail takip etmişti. Ermenistan ile Dağlık Karabağ konusunda yaşanan çatışmalar sırasında Türkiye’nin verdiği askeri destek kadar İsrail’in silahlarının da dengeyi Bakü lehine çevirmeye çok yardımcı olduğu bilinen ancak açıklanmayan bir gerçek. Peki nedir bu iki ülkeyi bu kadar yakınlaştıran? 2009 yılında ABD’nin Bakü Misyon Şefi Yardımcısı Donald Lu, Washington DC’ye Azerbaycan lideri Aliyev ile yapılan bir görüşmeye ilişkin notları gönderdi. Bu notlarda, Aliyev, “İsrail ile ilişkimiz buz dağı gibidir. 10’da 9’u suyun altındadır” diyordu. 2012 yılında Foreign Policy dergisine konuşan ABD’li diplomatlar, “İsrail kendine İran’ı vurmak için çok stratejik bir hava üssü buldu. O üssün adı Azerbaycan” diyordu.
Ortak düşman İran
Aynı yıl Bakü ile Tel Aviv rejimi arasında imzalanan 1.6 milyar dolarlık silah anlaşması ile Azerbaycan, İsrail’in ürettiği gelişmiş insansız hava araçlarıyla hava savunma sistemlerine kavuştu. İran, Bakü’yü İsrail’in nükleer uzmanlarına yönelik infaz kampanyasına destek vermekle suçlarken Aliyev’in Yeni Azerbaycan Partisi’nden bir isim ülkenin ismini “Kuzey Azerbaycan” olarak değiştirmeyi önererek İran’da yaşayan 16 milyon Azeri’nin “Güney Azerbaycan’da” yaşadığınıimaediyor gibiydi. İsrail, Azerbaycan’ın en büyük ikinci petrol müşterisi. İsrail enerji ihtiyacının yüzde 40’ını Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı aracılığıyla karşılıyor. Karşılığında düzenli olarak Azerbaycan ordusunu modernize ediyor. Mavi Marmara baskını sonrasında İsrail ile Türkiye arasındaki askeri anlaşmalar iptal edilirken, İsrail bunu Bakü ile 60 insansız hava aracını ortak geliştirme anlaşması yaparak telafi etmişti. İsrail şirketlerinin 1994’ten bu yana Bakü’de özellikle telekom alanında önemli yatırımları bulunuyor. 1997 yılından bu yana başbakandan cumhurbaşkanına kadar hemen hemen her yıl İsrail’den üst düzey bir isim Bakü’yü ziyaret ediyor. İsrail firmaları, Bakü Havalimanı’nın güvenliğinden tutun, Azeri enerji yatırımlarına desteğe, istihbarat uydusu geliştirmeye kadar birçok alanda yatırımlar yapıyor. 2009’da Bakü’yü ziyaret eden İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, “İsrail, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü destekliyor” demişti. Bu sözler Dağlık Karabağ konusunda İsrail’in Azerbaycan’ın yanında yer aldığı şeklinde yorumlanmıştı. Bakü’de Karabağ’da kazanılan zafer kutlanırken İsrail’den alınan askeri malzemeler ve drone’ların bu başarıda büyük rolü olduğu için İsrail bayrakları da sallandı.
Aliyevlerin yatırımları
Bunlara ek olarak, Aliyev ailesinin İsrail ile “bireysel” ilişkileri var. 2017’de, 6 milyon dolara İsrail’de villa alan Aliyev çifti, ülkeye yatırım yapan yabancılar arasında sayıldı. Haaretz’e göre çiftin ülkedeki toplam yatırımı 600 milyon dolar. İlham Aliyev’in doktorları arasında İsrailliler var.
Mısır gazetesi Al Ahram: Netanyahu her cinayette kaybediyor
İsrail, Gazze’den 2005’te resmen çekilmesinden bu yana başlattığı hiçbir savaşta hiçbir kazanç elde etmedi. İsrail bombardımanı, 38 bin kişiyi Gazze’deki düzinelerce BM okuluna sığınmak zorunda bıraktı. Birleşmiş Milletler, Gazze’de günde en az 16 saat elektrik kesintisi yaşarken, su arındırma tesisinde meydana gelen hasar nedeniyle 250 bin kişinin içme suyuna erişimini tehdit altında olduğunu söylüyor. BM yetkilileri, İsrail’in hava saldırılarının Filistin’deki tüm Covid-19 aşı ve virüs testlerini durdurduğunu, virüs bulaşma riskinin arttığını da dile getiriyor. Filistinlinin kanı ve temel haklar açık kırmızı çizgilerdir. Mısır, Arap ülkeleri ve dünya çapındaki insan hakları savunucuları, bundan taviz vermeyecektir. Netanyahu ilelebet koltuğunda kalmasını sağlayacak bir zafer peşinde. Fakat bu savaşta her Filistinli çocuk veya sivil öldüğünde, İsrail başbakanı hem çok sevdiği koltuğunu kaybetmeye hem de uluslararası mahkemelerde savaş suçlarında yargılanmaya daha da yaklaşıyor.
İsrailli eski bakan: İsrail’in derdi Hamas değil
İsrail’in eski Dışişleri Bakanı, bugünkü barış örgütü yöneticisi Şlomo Ben-Ami, Project Syndicate için aşağıdaki satırları yazdı: Yahudi ve Arapların ülke içindeki birlikte yaşamları sarsıldı. Binyamin Netanyahu’nun Netanyahu’nun Hamas’ı yok etmek gibi bir amacı yok. Tam tersine,Hamas’la arasında Mahmud Abbas’ın Filistin Yönetimi aleyhine yazılı olmayan bir anlaşma var. Gazze’deki bir Hamas İslam devleti, Netanyahu’ya barış müzakerelerini ve iki devletli çözümü reddetmek için ideal bahane sunuyor. Netanyahu, Katar’ın Hamas görevlilerinin maaşlarını ödemesine izin vererek Gazze’nin yönetimini sürdürmesine bile izin verdi.
İsrail gazetesi Haaretz: Gelin,beraber yaşayalım
Haaretz, umut ışığını bombaların gölgesinde ortaya çıkan Arap-Yahudi dayanışmasında gördü. Geçen hafta Araplar ve Yahudiler arasında yaşanan acılı çatışmaların doruğunda, İsrail şehirlerinde ve başka yerlerde düzenlenen ortak eylemlere, aralarında tanınmış kişilerin de bulunduğu binlerce Arap ve Yahudi vatandaşımız katıldı. Bu eylemlerin özelliği, “toplar kükrerken” ve özellikle ülkenin Yahudi ve Arap topluluklarının bir arada yaşadığı yerlerde, isyan ve saldırılarla eş zamanlı olarak gerçekleşmeleri. Bu gerçek, umutlanmak için bir sebeptir. Bu nedenle, İsraillileri saran şok ve hayal kırıklığına rağmen, her şeyi kaybetmemişiz gibi görünüyor. Bu faaliyetleri, eşitlik ve karşılıklı saygıya dayalı ortak bir yaşamın ilk tohumları olarak görebiliriz. Sonuçta birlikte yaşama becerisi sadece sakin dönemlerde değil, esas olarak gergin zamanlarda da test edilir. Arapların ekonominin ve kamu hizmetlerinin her alanında güçlenmesi, ayrıca yıllardır ortak bir sosyal yaşam için zemin hazırlamaya çalışan sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri de tüm bunlara katkı sağlıyor. Daha birkaç ay önce, ülkenin dört bir yanındaki Arap ve Yahudi sağlık ekiplerinin koronavirüs salgınına karşı beraber mücadele ettiğini birlikte yaşamak adına önemli bir dönüm noktası olarak hatırlamalıyız. Bu ekiplerin şiddete karşı iş birliği çağrıları yapması tesadüf değil. Özellikle karma şehirlerde Araplar ve Yahudiler aynı apartmanları ve mahalleleri paylaşarak yan yana yaşıyorlar. Geçtiğimiz birkaç gün, her iki topluma da korku ve güvensizlik atmosferinde yaşamanın ne kadar iç karartıcı olduğunu gösterdi. Bu nedenle mahalle, cadde ve kamusal alan düzeyinde insanları yakınlaştırabilecek her girişimin, her ortak faaliyetin değeri çok büyük. Başbakan bir topluluğu suç ve şiddetle suçlama yoluna gittiğinde bunun çaresi zeminden, tabanın kendisinden gelmelidir.
Carl Bildt yanıtlıyor: Ne yapmak gerek?
Eski İsveç Başbakanı Bakanı Carl Bildt, Project Syndicate’teki yazısıda barışa zemin hazırlamak için yapılması gerekenleri dört maddede özetledi: İsrail, savunma politikasının başarısız olduğunukabul etmeli. Meşru güvenlik çıkarları adına daha iyi bir düzenleme getirebilmek için uluslararası toplumunçabalarına açık olmalı. Üçüncüsü, Gazze, Filistin yönetiminin bir parçası haline gelmeli. Dördüncüsü, gelecekteki Filistin Devleti’nin dünyaya açılan kapısı Gazze’yi kullanması teyit altına alınmalı. Gazze’nin liman ve havalimanı olmalı.
Roger Waters: İsrail apartheid devleti
Çok sayıda ünlü İsrail’in Doğu Kudüs ve Batı Şeria’daki saldırılarına karşı sesini yükseltti. Filistinli manken Bella Hadid “Bu, Filistinlilere yönelik apartheid’dır” dedi. Şarkıcı Dua Lipa “Şeyh Cerrah mahallesini kurtarın” diye seslenirken Avengers filminin yıldızı Mark Ruffalo, İsrail’e yaptırım uygulanmasını istedi. Pink Floyd grubunun eski üyesi, aktivist Roger Waters oldu. Waters, “İsrail resmen bir apartheid ülkesidir. Bugün İsrail’in kadın ve çocuklarla dolu iki BM okulunu bombalayacağını ilettiğine dair bir mesaj aldım. Bu bir tatbikat değildir” dedi.