19 Aralık 2024, Perşembe Gazete Oksijen
Haber Giriş: 05.10.2023 09:11 | Son Güncelleme: 05.10.2023 17:54

İran'da ahlak polisinin darp ettiği 16 yaşındaki kız komaya girdi

İran'da Mahsa Amini'den sonra Armita Garavand da başörtüsü yasasını ihlal ettiği için ahlak polisinin müdahalesiyle karşılaştı. Komaya giren 16 yaşındaki kızın tedavisi sürerken İran olaya tepki gösteren ABD, İngiltere ve Almanya'ya ülkenizdeki sağlık personeli ve hastalarla ilgilenin mesajı verdi
İran'da ahlak polisinin darp ettiği 16 yaşındaki kız komaya girdi

İran'da 16 yaşındaki Armita Garavand Tahran Metrosu'nda başörtüsü yasasını ihlal ettiği iddiasıyla ahlak polisi tarafından darp edildi. Komaya giren ve Fecr Hava Kuvvetleri Hastanesi'nde kaldırılan genç kızın tedavisi 3 Ekim'den bu yana devam ediyor. Garavand'ın geçen yıl benzer şekilde ahlak polisi gözetimindeyken komaya girip ölen 22 yaşındaki Mahsa Amini ile aynı kaderi paylaşabileceği yönündeki endişeler artıyor.

Garavand’ın şiddet gördüğü görüntüler ile yoğun bakım servisindeki fotoğraflarının internette yayınlanmasının ardından güvenlik güçleri tüm aile bireylerinin telefonlarına el koydu. Etrafında yoğun güvenlik önlemleri alınan Fajr Hastanesi'nde kimlik kontrolü başlatıldı.

Kamera görüntülerinde, Geravand'ın başörtüsü olmadan iki arkadaşıyla birlikte metroya bindiği görülüyor. Kısa süre sonra kızlardan birinin hemen geri çekildiği ve yere uzandığı, diğer kızın ise yolcular tarafından baygın halde sürüklenerek kabinden çıkarıldığı görülüyor. Tahran Metro İşletme Şirketi Başkanı Mesud Dorosti, devlet haber ajansı IRNA'ya yaptığı açıklamada, kamera görüntülerinde yolcular ya da şirket çalışanları arasında herhangi bir sözlü ya da fiziksel çatışma izine rastlanmadığını iddia etti.

Geravand'ın hastanede çekilmiş fotoğraflarını yayınlayan Norveç merkezli insan hakları örgütü Hengaw ise genç kızın saldırıya uğradığı konusunda ısrarcı. İran resmi haber ajansı IRNA'ya göre, Armita Geravend adlı genç kız, 1 Ekim'de sabah saatlerinde Tahran'daki Şuheda Meydanı durağında metroya bindikten sonra tansiyonunun düşmesi nedeniyle baygınlık geçirdi ve kafasını vagonun yan tarafına çarptı. Olayın ardından Fecr Hastanesi'ne kaldırılan Armita'nın durumunun kritik olduğu belirtildi.

Yayınlanan metrodaki güvenlik kamerası görüntülerinde trenin içinden herhangi bir görüntü yer almıyor. Genç kızın başörtüsü takıp takmadığı da görüntülerin kalitesi nedeniyle belli olmuyor.

IRNA tarafından yayınlanan olayla ilgili güvenlik kamerası görüntülerinde, metro istasyonunda bir genç kızın, bir grup tarafından trenden indirildiği ve bilinci kapalı şekilde hareketsiz durduğu görüldü. Muhalif kaynaklar ise ülke gündemine oturan olayda, genç kızın zorunlu başörtüsü kurallarına uymadığı için fiziksel saldırıya uğradığını ve bu sırada bilincini kaybettiğini öne sürüyor.

Annesi: Kızımın tansiyonu düşmüş

IRNA olayla ilgili Armita'nın ailesiyle yaptığı röportajı yayınladı. Röportajda aile, kızlarının saldırıya uğradığına dair iddiaları reddetti. Armita'nın annesi Şehin Ahmedi Geravend, "Kızım, Şuheda Metrosu'ndan okula gitmek için arkadaşlarıyla randevu almış, tren istasyonuna girdikten sonra tansiyonu düşmüş ve bu sırada dengesini kaybederek kafasını vagonun kenarına çarpmış. Tüm görüntüleri inceledik, olay bir kazaydı. İnsanlardan kızımızın sağlığı için dua etmesini istiyoruz" dedi.

İran'da yayın yapan Şark gazetesi, 2 Ekim'de Fecr Hastanesini ziyaret eden muhabiri Meryem Lütfi'nin gözaltına alındığını ve birkaç saat sonra serbest bırakıldığını duyurmuştu.

Baba Ahmed Geravend ise "Olayın kaza olduğu bizim için kanıtlandı. Metronun varış anından trene binme anına kadar olan fotoğraf ve videoları gördük" ifadelerini kullandı.

İran 3 ülkeyi grevlerle eleştirdi

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani, Twitter'dan (X) yaptığı paylaşımda ABD, İngiliz ve Alman yetkililerin konuya ilişkin açıklamalarına tepki gösterdi.

Mesajında, ABD, Almanya ve İngiltere'deki sağlık çalışanlarının greviyle ilgili haberlerin ekran görüntüsünü paylaşan Kenani, "İranlı kadın ve kızlara yönelik müdahaleci ve ön yargılı ifadelerle samimiyetsiz endişeler dile getirmek yerine ABD, Almanya ve İngiltere'deki sağlık personeli ve hastalarla ilgilenip onların durumlarıyla ilgilenseniz iyi olur" ifadelerini kullandı.

Mahsa Emini'nin ölümünün ardından neler oldu?

Mahsa Emini, 13 Eylül 2022'de memleketi Sakkız kentinden ziyaret için geldiği başkent Tahran'da "ahlak polisi" olarak bilinen irşad devriyeleri tarafından "başörtüsü kurallarına uymadığı" gerekçesiyle polis nezaretine alınarak karakola götürüldü. Karakolda aniden fenalaşarak hastaneye kaldırılan 22 yaşındaki Emini, 3 gün sonra 16 Eylül'de hayatını kaybetti. Olay kamuoyunda infial uyandırırken ülkede birçok siyasetçi ve sanatçı tarafından da büyük tepkiyle karşılandı.

Tepkiler üzerine Tahran Polisi tarafından yapılan açıklamada, irşad devriyesinin Emini'yi bir saatlik "brifing" için karakola götürdüğü, genç kadının burada aniden bilincini kaybetmesi ve kalp rahatsızlığı yaşaması üzerine hastaneye sevk edildiği ifade edildi. Sosyal medyadaki aktivistler ise emniyet güçlerinin "aniden" bilincini kaybettiği yönündeki iddiasını reddederek, Emini'nin polis tarafından darbedildiğini ileri sürdü.

İddiaların ardından İran devlet televizyonu, genç kadının polis merkezine getirildiği ve karakolda bulunduğu anlardaki görüntüleri yayımladı. Görüntülerde, diğer kadınlarla karakola getirilen Emini'nin, görevli bir kadınla konuştuktan sonra aniden fenalaşarak yere yığıldığı görüldü. Adli Tıp Kurumu da genç kadının darp nedeniyle değil, altta yatan hastalıkları nedeniyle yaşamını yitirdiğini açıkladı.

Darbedilmiş olabileceğine dair iddialarla birlikte Emini'nin şiddet görmese dahi suçsuz bir kadının gözaltına alınması ve polis nezaretinde ölümüne yol açan şekilde fenalaşmasından, zorunlu başörtüsü denetimlerini sürdüren ülke yönetiminin sorumlu olduğu konusunda toplumda bir fikir birliği oluştu. Tepkiler, 17 Eylül'de Emini'nin cenazesinin memleketi Sakkız kentinde düzenlenen törenle toprağa verilmesinin hemen ardından sokaklara taştı.

İlk olarak Sakkız'da cenaze töreni sonrasında toplanan bir grup, yetkililer aleyhinde sloganlar attı. Gösteriler aynı gün Senendec ve Tahran'a, daha sonra da il, ilçe ve kasaba olarak yaklaşık 80 noktaya yayıldı. Birçok noktada ülke yönetimi aleyhinde sloganlar atan eylemciler ile güvenlik güçleri arasında şiddetli arbede yaşandı. Güvenlik güçlerinin yanı sıra Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı gönüllü güvenlik gücü sayılan Besic üyeleri de göstericilere müdahale etti.

 Ülke basınında ve sosyal medyada yayımlanan görüntülerde bazı göstericilerin ambulans, otobüs ve kamu binalarını tahrip ettiği görüldü. Mazenderan eyaletinin merkezi Sari'de göstericilerin bir kamu binasının duvarından devrim lideri Humeyni ve İran lideri Ali Hamaney'in posterlerini indirdiği görüntüler de sosyal medyada paylaşıldı. Olayların başladığı ilk günlerde Sağlık Bakanlığı, 61 ambulansın göstericiler tarafından tahrip edildiğini veya yakıldığını açıkladı. Sosyal medyadaki aktivistler ise gözaltına alınan göstericilerin ambulanslarla taşındığını, bu nedenle göstericilerin ambulansları hedef aldığını savundu.

4 aydan uzun süren gösterilerde 500'den fazla can kayb

Resmi makamlardan olaylarda sivillerin ve güvenlik güçlerinin öldüğüne dair açıklamalar yapılsa da ölü sayısına ilişkin net bilgi verilmedi. Devrim Muhafızları Ordusu Hava Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacızade, 29 Kasım 2022'deki konuşmasında, ülkede devam eden protestolarda güvenlik güçlerinin de aralarında bulunduğu 300'den fazla kişinin hayatını kaybettiğini söyledi. İran Güvenlik Konseyi ise 3 Aralık'ta toplam ölü sayısının 200'ü aştığını açıkladı. Norveç merkezli İran İnsan Hakları Örgütüne göre, gösterilerde 537 kişi öldü, binlerce kişi gözaltına alındı. İran medyasına yansıyan haberlere göre, gösteriler sırasında yaklaşık 70 güvenlik görevlisi de yaşamını yitirdi.

Yetkililer, genel olarak protestoları "düşmanların komplosu" ve "isyan" olarak değerlendirdi. Protestolar, ülkedeki sanatçılardan farklı spor dallarındaki sporculara kadar birçok ünlü isimden destek gördü. Bu süreçte ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği (AB) başta olmak üzere Batılı ülkeler de "insan hakları ihlalleri" gerekçesiyle İranlı yetkililere yönelik defalarca yaptırım kararı aldı.

Ahlak polisi bir süre kaldırıldı

Gösterilerle birlikte zorunlu başörtüsü yasasının esnetilmesi veya kaldırılması tartışmaları alevlendi. Aslında İran'da başörtüsü zorunluluğu tartışmaları yeni değil. İran devriminin kurucusu Humeyni tarafından Ağustos 1979'da uygulamaya konulan zorunlu başörtüsü yasası din adamları arasında bile zaman zaman tartışma konusu oldu. Her ne kadar devrimin ilk günlerinden bugüne başörtüsü denetimi oldukça gevşetilse de zaman zaman sosyal medyaya da yansıyan irşad devriyelerinin gözaltı uygulaması ve bu esnada kadınların şiddete maruz kaldığı olaylar İran toplumunda tepki çekti.

Mahsa Emini'nin polis nezaretinde ölmesinin ardından başörtüsü zorunluluğuyla ilgili tartışmalar yeniden alevlendi. İlk olarak reformist İran İslami Halklar Birliği Partisi, 25 Eylül'de, yetkililerden "zorunlu başörtüsü yasalarının kaldırılmasının önünü açacak gerekli yasal adımları atmasını" talep etti. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ise 28 Eylül'de devlet televizyonunda katıldığı programda, eleştirilerin odağına oturan irşad devriyelerinin uygulamalarına ilişkin soruya, "Değerler değiştirilemez ama kanunun uygulanma şekli tartışılabilir" yanıtını verdi.

Devriyelerin uygulamalarının yeniden gözden geçirilip geçirilmeyeceğine dair soruya karşılıksa, "Yasanın uygulanmasında en iyi yöntemler dikkate alınmalıdır. Muhalif görüşler için platform sağlamalıyız. Hükümet bu görüştedir." demekle yetinen Reisi, yasanın kaldırılmasını düşünmediklerine işaret etti.

Bu tartışmalar devam ederken 30 Eylül'de ülkenin güneydoğusunda yer alan Zahidan kentinde cuma namazından sonraki gösteriler sırasında onlarca kişi güvenlik güçleri tarafından öldürüldü. "Kanlı Cuma" olarak adlandırılan olaylar, kentte aylarca sürecek protesto ve huzursuzluk dalgasına yol açtı. Hamaney, protestoların başlamasından sonra 3 Ekim'de yaptığı ilk açıklamada, "isyan" olarak tanımladığı protestolarla ilgili ABD ve İsrail'i suçladı.

İran siyasetinin önde gelenlerinden bazıları da bu dönemde zorunlu başörtüsü uygulamasına karşı açıklamalarda bulundu. Bunların başında eski Meclis Başkanı Ali Laricani geliyor. Laricani, 11 Ekim'de "İttilaat" gazetesine verdiği röportajda, "protestoların derin siyasi kökleri olduğunun kabul edilmesi gerektiğine" dikkati çekerek, zorunlu başörtüsü yasasının gözden geçirilmesi çağrısında bulundu. Bu süreçte ülkede bazı kadınlar başörtüsü kurallarına uymamaya başladı.

Bunun ardından "İyiliği Emretme ve Kötülükten Sakındırma Merkezi" Sözcüsü Ali Hanmuhammedi, 5 Aralık 2022'de yaptığı açıklamada, eleştirilerin hedefindeki irşad devriyelerinin görevinin sona erdiğini açıkladı. Daha sonra denetimler sokak ve caddelerdeki güvenlik kameralarıyla yüz tanıma sistemleriyle yapılmaya başlandı. Bununla birlikte kendileri veya müşterilerinin zorunlu başörtüsü yasasına uymadığı tespit edilen bazı işletmeler mühürlendi.

Mahsa Emini’nin ölümü ve sonrasında yaşananlar ülke yönetimi ile halk arasında derin bir yarık oluştururken İran lideri Hamaney, 4 Ocak'ta yaptığı konuşmada, zorunlu başörtüsü kurallarına tam riayet etmeyen kadınların "dinsizlik ve rejim karşıtlığıyla" itham edilmemesi gerektiğini vurguladı.

Kız okullarında toplu zehirlenme vakaları

Mahsa Emini protestoları ülkedeki üniversitelerde ve okullarda da eylemlere yol açtı. Bu eylemler devam ederken 30 Kasım 2022'de başlayan ve genellikle kız öğrencilerin eğitim gördüğü okullarda yaklaşık 4 ay süren toplu zehirlenme vakaları ortaya çıktı. Öğrencilerde solunum sıkıntısı, mide bulantısı, baş ağrısı ve uzuvlarda uyuşma gibi belirtiler görüldüğü açıklandı. Vakaların önüne geçilememesine tepki gösteren öğrenci ve öğretmenler, bazı kentlerde düzenledikleri gösterilerle yetkilileri protesto etmeye başladı.

Eğitim ve Öğretim Bakan Yardımcısı Yunus Penahi, 26 Şubat'ta düzenlediği basın toplantısında, öğrencilerin zehirlenmesinin kasıtlı olduğunu değerlendirdiklerini belirterek, "Bazı kişilerin başta kız okulları olmak üzere tüm okulların kapatılmasını istediği tespit edildi" ifadelerini kullandı. İran lideri Hamaney, toplumda endişenin giderek artması üzerine 6 Mart'ta yetkililere olayın üzerine ciddiyetle gidilmesi ve faillerin en şiddetli cezaya çarptırılması talimatı verdi. Yargı da zehirlenme vakalarının faillerinin idamla yargılanacağını açıkladı. Yetkililer olayları yeterince araştırıp sonuçlandıramadı.

Gösterilerle ilgili 7 kişi idam edildi

Gösterilerle ilgili ilk idam kararı, 8 Aralık'ta uygulandı. Başkent Tahran'daki protestolar sırasında "soğuk silahla vatandaşları tehdit ettiği ve bir güvenlik görevlisini yaraladığı" suçlamasıyla 20 Kasım'da Devrim Mahkemesi tarafından ölüm cezasına çarptırılan Muhsin Şikari, gözaltına alınmasından 75 gün sonra idam edildi. Protestolar sırasında "2 milis gücünü (Besic) öldürmek ve 4 kişiyi yaralamakla" suçlanan Mecidrıza Rahneverd ise gözaltına alınmasının üzerinden sadece 23 gün geçtikten sonra 12 Aralık'ta idam edildi. Sonraki süreçte hakkında idam hükmü verilen 5 kişinin daha cezası infaz edildi.

İdam edilenler "yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak (ifsad fi'l arz)" ve "devlete karşı savaş açmak (muharebe)" gibi suçlardan yargılandı. İran Ceza Kanunu'na göre bu suçlardan yargılananlar hakkında genelde idam kararları veriliyor. Bununla birlikte haklarında ilk derece mahkemesinde idam hükmü verilen sanıklardan bazıları hakkındaki karar temyiz aşamasında bozuldu.

Ülkede Hamaney'in onayıyla şubat ayında devrimin 44. yıl dönümü dolayısıyla Mahsa Emini gösterileriyle bağlantılı olanlar dahil on binlerce tutuklu ve mahkum için af veya ceza indirimi kararı alındı.

Yasa hazırlandı, ahlak polisi geri döndü

Kameralarla başörtüsü denetimleri nisanda uygulamaya girdi. Zorunlu başörtüsü yasası ihlalleri artınca İran hükümeti, ihlallere kamuya açık yerlerde para cezası, bankacılık hizmetlerinin engellenmesi ve sosyal faaliyetlerden men edilme yoluyla karşı koymayı öngören bir yasa tasarısı hazırladı. Gösteriler devam ederken tepkiler üzerine kaldırılan "irşad devriyeleri" uygulaması da temmuzda yeniden başlatıldı.

Mahsa Emini'nin polis nezaretindeyken ölümünün birinci yılı olan 16 Eylül'e sayılı günler kala ülkede protestoların yeniden canlanma ihtimali üzerine güvenlik güçleri operasyonlarını yoğunlaştırdı. Ülke medyasındaki haberlerde, birçok eyalette polis ve istihbarat kurumlarının işbirliğiyle yapılan operasyonlarda "isyanların liderlerinin" de aralarında olduğu çok sayıda kişinin gözaltına alındığı aktarıldı. Gösteriler aylar önce sona ermesine ve baskılara rağmen özellikle başkent Tahran'da bazı kadınlar kamuya açık alanlar, alışveriş merkezleri, kafe, banka, okul ve sokaklarda halen başlarını örtmemeyi tercih ediyor