İran'ın nükleer faaliyetleri konusundaki Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan anlaşmanın canlandırılması için yürütülen görüşmeler yaklaşık 5 aylık aranın ardından Avusturya’nın başkenti Viyana’da 4 Ağustos'ta yeniden başladı. İran'daki İslam-i Azad Üniversitesi Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakültesi Profesörü Mehdi Zakiriyan, İran'ın nükleer faaliyetleri konusundaki Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan anlaşmanın canlandırılması için Tahran yönetiminin 5+1 ülkeleriyle yürüttüğü görüşmelere ilişkin süreci değerlendirdi. Zakiriyan, "KOEP dosyasının inceleme süresinin uzamasının nedenlerinden biri, hem İran hem de ABD'nin bu krizden fayda sağlamasıdır. Aslında taraflar sorunun çözümü konusunda ciddi değiller" dedi.
"İran, daha fazla taviz almaya çalışıyor"
Tahran yönetiminin KOEP'i canlandırmayı geciktirmedeki motivasyonu hakkında Zakiriyan, "İran, müzakereleri uzatarak daha fazla taviz almaya çalışıyor ki bu elbette yanlış. İran toplumunun zor ekonomik şartları ve geçim durumu göz önüne alındığında, en küçük gecikme bile kabul edilemez." ifadelerini kullandı. İran'ın ABD eski Başkanı Donald Trump'ın uyguladığı yaptırımlar nedeniyle birçok ekonomik sorunlar yaşadığını hatırlatan Zakiriyan, "Tahran yönetimi, daha fazla imtiyaz almak için çaba sarf ediyor ve müzakerelerin gecikmesinden rahatsız olmuyor. Buna karşın kendini dünyanın süper gücü gören ABD ise İran'la anlaşmaya ihtiyaç duymuyor. Dolayısıyla Biden hükümetinin KOEP'in belirsizliğinde daha büyük payı var. Çünkü anlaşmaya İran'ın ABD'den daha çok ihtiyacı var" şeklinde konuştu.
İranlı müzakerecilere eleştiri
Anlaşmanın gecikmesinin diğer nedenlerine değinen Zakiriyan, şöyle devam etti: "İranlı müzakereciler, uluslararası hukukun mantığına aşina olmadıkları için müzakere atmosferini ulusal çıkarlar doğrultusunda nasıl yöneteceklerini bilmiyorlar. Bu nedenle ABD gibi bir rakibin karşısındaki fırsatlar heba oluyor. İran'ın müzakere heyeti kendi dünyalarına dalmış durumda, küresel normları görmezden geliyorlar. Uluslararası normlardan biri de barışçıl ilişkiler ve geçmişte yaşanan gergin ilişkinin sonuçlarının telafi edilmesidir. İran tarafı mantıklı bir yaklaşım sergilerse, karşı taraftan verilen zararların büyük bir kısmını talep edebilir ve zararları tazmin etmeye zorlayabilir."
Ülkede bazı anayasal kurumların müzakerelere müdahalesine ilişkin ise Zakiriyan, "Meclis, Yargı Erki gibi resmi kurumların yasal bir konumu var. Her konuya müdahil olabilirler. Her kurum veya kişi, dış politikanın önemli alanına yorum yapabilmeli ve müdahale edebilmeli, bunda bir beis yok. Ancak asker ve Devrim Muhafızları Ordusu gibi bazı kurumların dış politika konularında temelde yasal bir konumu yoktur. Onların katılımı, ulusal çıkarlara büyük bedeller ödetecektir. İlginçtir ki hem İran'da hem de ABD'de aşırılık yanlıları yasaları çiğneyerek sabotaj yapıyorlar. Sorumlu kurumların karar verme süreçlerinde sorun yaratmaması için bu hareketler durdurulmalıdır" değerlendirmesinde bulundu.
"Sorunun devam etmesi ABD'ye meşruiyet sağlıyor"
ABD'nin anlaşmaya yaklaşım tavrını da eleştiren Zakiriyan, "Bu sorunun devam etmesi, ABD'nin Orta Doğu'daki varlığının meşruiyetine ve bölge ülkelerine silah satmasına imkan sağlıyor. Washington yönetimi 'Nükleer İran tehdidini' gündeme getirerek, askeri eylemler için fırsat elde ediyor. Öbür taraftan İsrail de İran'ın bölgedeki taşeron gruplara desteğini ve nükleer faaliyetlerini bahane ederek bölgede arzı endam ediyor." dedi.
İran ile nükleer anlaşma ve müzakere süreci
İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) daimi üyeleri ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa ile Almanya (5+1) arasında 2015'te yaptırımların kaldırılması karşılığında Tahran'ın nükleer faaliyetlerinin düzenlendiği ve denetim altına alındığı bir anlaşma imzalanmıştı. Washington, eski Başkan Donald Trump döneminde, 2018'de anlaşmadan tek taraflı çekilerek İran'a yeniden yaptırım uygulamaya başlayınca Tahran da anlaşmadaki taahhütlerini kademeli olarak durdurmuş ve yeniden yüksek düzeyde uranyum zenginleştirme faaliyetlerine başlamıştı.
Anlaşmanın yeniden uygulanmasını sağlama ve ABD'nin anlaşmaya dönüşü için Nisan 2021'den beri Avrupa Birliği'nin (AB) koordinatörlüğünde Viyana'da yapılan müzakereler sonucunda ortaya çıkan nihai metin İran, ABD ve diğer katılımcılara gönderilmişti. Tahran ve Washington yönetimleri de AB'nin sunduğu yeni çözüm önerilerini olumlu karşıladıklarını ilan etmişti.
Washington, Tahran'ın anlaşmadaki taahhütlerine geri dönmesini, İran ise anlaşmadan ayrılan taraf olarak öncelikle ABD'nin anlaşmaya dönerek tüm yaptırımları kaldırmasını ve anlaşmadan tekrar ayrılmayacağına dair güvence vermesini talep ediyor. İran ayrıca nihai anlaşma için nükleer programıyla ilgili uluslararası "siyasi soruşturmaların" kapatılmasını istiyor.
Son olarak ABD'nin Wall Street Journal gazetesi, 11 Ağustos'ta ismi açıklanmayan Avrupalı diplomatlara dayandırdığı haberde, AB'nin, görüşmelerdeki tıkanıklığı aşmak için İran'ın geçmişteki nükleer faaliyetlerine ilişkin BM soruşturmasını kapatmayı amaçlayan bir öneriyi Tahran'a sunduğunu yazmıştı.
İran, müzakerelerin koordinatörü AB tarafından sunulan ve nükleer müzakerelerde nihai yol haritası olarak kabul edilen anlaşma taslağına ilişkin görüşlerini 15 Ağustos günü AB'ye iletmişti. İran müzakere heyetinin danışmanı Muhammed Marandi ise sosyal medyadaki değerlendirmesinde, "Viyana'daki müzakerelerde çözüm bekleyen meselelerin aşılmasının zor olmadığını ve nükleer anlaşmaya her zamankinden daha yakın olduklarını" belirtmişti.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price ise yaptığı açıklamada, metne yanıt vereceklerini belirterek, "Kapsamlı Ortak Eylem Planı ile uyum için karşılıklı bir getiri elde etmenin tek yolu, İran'ın anlaşma kapsamını aşan kabul edilemez taleplerden vazgeçmesi. Biz bu talepleri uzun zamandır 'konu dışı' olarak nitelendiriyoruz." demişti.
Kaynak: AA