20 Nisan 2024, Cumartesi
Haber Giriş: 24.09.2021 04:30 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:17

Merkel gibi Merkel’e rağmen

1970’lerin sıkı solcusu Olaf Scholz, muhafazakar Merkel’e “ne kadar benzediğini” anlatarak ve ısrarla merkez politikalar savunarak oylarını artırdı. Bu hafta sonu yapılacak seçimlerin en güçlü adayı da o
Merkel gibi Merkel’e rağmen

Sosyal Demokrat Parti (SPD) adayı Olaf Scholz, Almanya'da bu hafta sonu yapılacak tarihi seçimlere en güçlü aday olarak giriyor. Oysa şansölye adayı olmak istediğini açıkladığında kendi partisinden pek çok kişi, umutsuzluktan aday çıkarmaya dahi gerek olmadığını düşünüyordu. Almanya'nın en eski partisi, sadece Şansölye Angela Merkel'in muhafazakarlarının gerisinde kalmamış, anketlere göre yüzde 14'lük oy oranıyla Yeşiller'in bile altına düşmüştü. Haziran ayında Alman medyası, yarışın Hıristiyan Demokrat Parti'nin Merkel'in yerine aday olarak gösterdiği Armin Laschet ile Yeşiller adayı Annalena Baerbock arasında geçeceğini yazıyordu. Scholz bugün Avrupa'nın en büyük demokrasisinde bir sonraki hükümete liderlik edecek isim olarak görülüyor.  Joe Biden'ın ABD başkanlığını kazanmasından on ay sonra, Almanya'nın da 16 yıldan beri ilk kez merkez sol bir başbakan tarafından yönetilme ihtimali belirdi. New York Times gazetesi, seçim analizinde, Bill Clinton'ın ikinci döneminden beri aynı anda hem Beyaz Saray hem de Berlin'de merkez sol liderler olmadığına dikkat çekti. Gazetenin Berlin'deki bir seçim mitingi sırasında konuştuğu milletvekili adayı Annika Klose, şaşkınlığını şöyle dile getiriyor: "2011'de partiye katıldığımdan beri her seçim sonucu bir öncekinden daha kötüydü." Merkel'e görev onayı çok yüksek olan Almanların sola kayması birdenbire olmadı. Son dört yıldır Merkel'in maliye bakanı ve şansölye yardımcısı olarak görev yapan Scholz, birçok açıdan kendi partisindense muhafazakarların liderliğindeki koalisyon hükümetine daha yakın bir siyasi figür. Nitekim iki yıl önce parti içindeki liderlik yarışını ılımlı merkezciliği nedeniyle daha soldaki iki adaya kaptırmıştı.  SPD'nin ana işlevi uzun zamandır Merkel'in muhafazakarlarının küçük ortağı olmaktı. Scholz, bu görüntüyü bir avantaja çevirerek aslında kendi başbakanlığının Merkel yönetiminin devamı anlamına geleceğini algısını yaratmayı başardı. Adaylar arasında Merkel'e en çok benzeyen isim, Scholz. Siyaset yorumcusu ve gazeteci Christiane Hoffmann'a göre, "Almanlar pek değişim canlısı  değiller ve Merkel'in gidişi onlar için zaten yeterince büyük bir  değişiklik. Geçişin olabildiğince kolay olacağını vaat eden adaya güvenmeleri daha olası.” Son anketlerde Sosyal Demokratlar yüzde 25 civarında görünürken, Hıristiyan Demokratlar yüzde 20, Yeşiller ise yüzde 17 civarında görünüyordu. Sandıktan hala sürpriz çıkabilir çünkü yaz boyunca tahminlerde büyük değişimler yaşandı. Forsa adlı anket kurumunun başkanı Manfred Güllner'e göre 1949'dan bu yana bu denli düşük bir güven duygusuyla başa gelen hiçbir Alman lider olmadı.  “Seçmenler çok huzursuz. Belirli bir istikrar duygusu sağlayan 16 yıllık Merkel şansölyeliğinden sonra, bugün daha önce tecrübe etmediğimiz bir yerdeyiz" diyen Güllner, belirsizliklere dikkat çekiyor.  Scholz, kampanyası süresince Merkel'den hayranlıkla söz etti. Hatta partisi tarafından hazırlanan bir televizyon reklamında, yürürken arkasında Merkel'in projeksiyonla yansıtılmış bir görüntüsü görüldü.  Şansölyenin alamet-i farikası olan elmas şeklindeki el hareketini,  “Merkel'in eşkenar dörtgeni”ni  yaparken fotoğrafı çekildi. Seçim afişlerinde kullandığı dille dahi Merkel'in "erkek halefi" olduğunu ima etti. Güllner, SPD'nin son dönemde oylarının artmasında CDU adayından memnun olmayan Merkel destekçilerinin payı olduğunu söylüyor.  Hoffmann'a göre “Almanya'da gerçek bir Scholz coşkusu yaşanmıyor. Scholz'un başarısı öncelikle diğer adayların zayıflığından kaynaklanıyor." Rakiplerinin aksine, Scholz kampanya sırasında çok az risk aldı ki bu sağlamcılığı nedeniyle Almanlar ona “Scholz-o-mat” yani “Makine Scholz” lakabını taktı.

Yardımcısı Scholz’un kendisine benzeme çabasından sıkılan Merkel, “Almanya’nın geleceği açısından onunla benim aramda çok büyük bir fark var” dedi.
Yardımcısı Scholz’un kendisine benzeme çabasından sıkılan Merkel, “Almanya’nın geleceği açısından onunla benim aramda çok büyük bir fark var” dedi.

Sosyal Demokratları ayağa kaldırdı

Scholz, 1970'lerde sıkı bir sosyalistti ancak zaman içinde "post-ideolojik" bir merkezciye dönüştü. İşçilerin davalarına avukatlık yapmakla başlayan kariyeri sancılı emek piyasası reformlarını savunarak sürdü ve onu muhafazakar bir başbakana yardımcılık yapmaya kadar getirdi.  Sosyal Demokratlar, 158 yıllık tarihleri boyunca işçi hakları için savaşan, faşizmle mücadele eden ve Almanya'nın savaş sonrası refah devletini şekillendirmeye yardımcı olan büyük bir siyasi güç oldu. Ancak Merkel'e üç dönem küçük ortak olarak hizmet ettikten sonra partinin oy payı yarıya indi. Şansölyelik yapan son Sosyal Demokrat Gerhard Schröder 2002'de yüzde 39 oy almıştı. 2005'te Merkel ile ilk koalisyonlarına girdiklerinde oy oranları hala yüzde 34'tü ancak 2017'de yüzde 20'ye düştüler. Ancak partinin oyları hızla erirken Scholz Almanya'nın en popüler politikacılarından biri olmaya devam etti.

Pandemide para dağıttı

Maliye bakanı olarak pandemi sırasında hükümetin aşırı harcama yapmasına engel oldu. Almanya'nın sıkı bütçe kurallarına yıllarca sadık kaldıktan sonra pandemi zararlarını karşılamak için şirketlere “bazuka” adını verdiği destek paketini açıkladı. Paketin 353 milyar avroluk kısmı kullanıma sokuldu bile.  Berlin merkezli Hertie Yönetim Fakültesi'nin dekanı Andrea Römmele, "Scholz'un sıfır karizması var ama istikrar hissi veriyor. Üstelik  ekonomik krizde para dağıttı" diyor. Mevcut anketler başarılı olursa, Sosyal Demokratlar birinci olacak, ancak iktidar koalisyonu kurmak için iki partiye daha ihtiyaç duyacaklar. Bunlardan birinin Yeşiller olmasına kesin gözüyle bakılıyor. Diğerine gelince, Scholz, Sol Parti ile çalışmayacağını açıkladı bile. Bu da geriye sadece muhafazakarları ve serbest piyasa yanlısı Serbest Demokratlar'ı bırakıyor.  Scholz, ülkeyi Merkel'den farklı yöneteceğine dair sinyaller de verdi. Ancak analistler, koalisyon yönetiminde önemli değişiklikler yaşanmayacağı görüşünde. Ana kampanya sloganlarından biri “Saygı” olan Scholz, böylelikle partisinin çekirdek işçi sınıfı seçmenlerini etkilemeye çalıştı. Kendisi kadar çok kazanan kişilerin vergi indirimlerinden yararlanamaması gerektiğini savunuyor. Orta ve düşük gelirliler için vergileri düşürmeyi, yılda 100 milyon euro'dan fazla kazananlar için ise küçük bir oranda artırmayı planlıyor. Asgari ücreti saatte 9.60 euro'dan 12 euro'ya yükseltmeyi, yıllık yeni ev sayısını 100 bin birim artırarak 400 bine çıkarmayı, bir dizi iklim önlemi almayı ancak 2038'e kadar kömürden tamamen çıkmamayı vaat ediyor. Scholz'un bu benzeşme politikası yarışın dışında kalmak istediğini söyleyen Merkel'i de rahatsız olmalı ki sonunda o da SDP adayı hakkında konuşmak zorunda kaldı. Merkel'e göre “Almanya'nın geleceği açısından onunla benim aramda çok büyük bir fark var.”

Avrupa onu “çok özleyecek”

Angela Merkel'in Aralık 2005'te katıldığı ilk AB zirvesi, Avrupa'da artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını kanıtlamaya yetmişti. Dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair ile Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, yedi yıllık bütçe tartışmasına kilitlenmişti. Üç haftalık şansölye, önce muhataplarının kırmızı çizgilerini tespit etti, Blair ve Chirac'a detaylar konusunda adeta ders verdi ve saatler süren müzakerelerin ardından istediğini aldı.  Bugün Avrupa'nın geri kalanı Merkel'in gidişi nedeniyle endişelenmekte haklı. The Economist dergisine göre AB siyasetinden "zeki, konusuna hakim, kişisel ilişkilere yatırım yapan ve neredeyse insanüstü müzakere gücüne sahip bir lider" ayrılıyor. Merkel'i kıta için vazgeçilmez kılan en önemli faktörlerden biri, Avrupa'yı bir arada tutması oldu. Ukrayna'ya saldıran Rusya'ya karşı ortak tavır geliştirilmesine o liderlik etti. İngiltere birlikten ayrılırken direksiyonda o vardı ve çatlak sesleri engelledi. AB'nin pandemi sonrası toparlanma fonunu o zorladı.  “Avrupa Merkel’i çok özleyecek” diyen The Economist’e göre, Merkel’in eleştirilmesi gereken politikaları şunlar oldu: Euro bölgesindeki ekonomik krizde Yunanistan gibi ülkeleri kemer sıkma politikalarıyla cezalandırmak, 2015-16'da Suriyeli göçmen akını ve Türkiye ile müzakereler konusunda tek taraflı davranarak birliğin ortaklarını kızdırmak, Polonya ve Macaristan'daki otoriter rejimlerin güçlenmesini engelleyememek. Öte yandan, eski İspanya Dışişleri Bakanı Ana Palacio, Merkel'in gidişinin AB liderlerini birlik içindeki ve dışındaki otokratlar konusunda zorlu seçimler yapmaya zorlayabileceğini söylüyor.

Almanya nasıl güçlendi

Aslında Merkel hiçbir zaman tam bir “Avrupacı" olmadı. Daha 2005'teki seçim kampanyasında AB'nin bazı yetkileri hükümetlere geri vermeyi değerlendirmesi gerektiğini söylüyordu.  Nitekim AB krizden krize koşarken ulusal hükümetlere güç devredilmesiyle öne çıkan alternatif bir birlik modelinin gelmesinde etkili oldu. Avrupa Konseyi birliğin asıl karar alma organına dönüşürken José Manuel Barroso ve Jean-Claude Juncker gibi AB Komisyonu başkanları arka koltuğa itildi. Daha sonra komisyon başkanlığına Merkel'in savunma bakanı Ursula von der Leyen geldi.  İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra birliğe "medeni uluslar kulübüne geri kabul" için giren Almanya, Merkel döneminde AB'nin motor gücüne dönüştü. AB ise Almanya için bir zenginlik kaynağına.  Tek pazarın ticaret özgürlükleri sayesinde Almanya orta Avrupa'dan gelen vasıflı göçmenlerden ve ucuz iş gücünden yararlandı. İngiltere'nin birlikten ayrılmasından sonra dahi Almanya'nın ihracatının yarısından fazlası AB ülkelerine gidiyor.  Hatta 2021 yılının ilk altı ayında, 1950’den bu yana İngiltere ilk kez Almanya’nın ilk 10 ticari ortağını listesinden düştü.  Almanya’nın geçen yılki 1 trilyon 378 milyarlık ihracatının yüzde 66.1’i Avrupa ülkelerine gitti. Şimdi Avrupa’nın Merkel sonrası dönem için en büyük endişelerinden biri, Almanya’nın ticaret listesindeki 10. sırayı İngiltere yerine Çin’in alması. 

“AB Başkanı olsun”

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) geçtiğimiz hafta ilginç bir anket  sonucu açıkladı. Farazi bir makam ortaya atan kurum 12 ülkeden binlerce kişiye Avrupa Birliği Başkanı kim olsun diye sordu. Ankete katılan Hollandalıların yaklaşık yüzde 58'i, İspanyolların yüzde 57'si, Portekizlilerin ise yüzde 52'si Merkel'i seçti. Aynı ülkelerde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'a verilen destek oran sırasıyla yüzde 6, yüzde 9 ve yüzde 11'di. Merkel'e en düşük destek, yüzde 31 ile Bulgaristan'dan geldi ancak aynı oranda Bulgaristan vatandaşı AB'nin hiç başkanı olmasın diyor.   Ankete katılan Almanların ise yüzde 52'si ülkelerin altın çağının bu seçimle birlikte sona erdiğine inanıyor.