Geçtiğimiz günlerde kamuya açıklanan ve vergi cennetlerini gösteren Pandora Belgeleri’ni yorumlayan Columbia Üniversitesi Hukuk Profesörü Pistor, kanunun “seyyar bir şeye dönüştüğünü” söylüyor ve demokrasinin gördüğü zarara dikkat çekiyor
A+Yazı Boyutunu BüyütA-Yazı Boyutunu Küçült
Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ) tarafından yürütülen yeni “Pandora Belgeleri” soruşturması dünyada infial yarattı. Siyasetçiler, iş insanları, spor yıldızları ve kültür ikonlarının servetlerini sakladıkları ve bu konuda yalan söyledikleri ortaya çıktı. Peki onlara yardımcı olan avukat ve muhasebecilerden hesap sormak mümkün olacak mı? ICIJ soruşturmasının ortaya serdiği uygulamalar aslında zaten biliniyor. Olayın ölçeği, büyüklüğü ve bugünün ultra-zengin ve güçlü kişilerinin kanunları oyuncağa çevirmesine izin vermek için silah olarak kullanılan kanuni yöntemler, elbette haber değeri taşıyor. Bu ifşanın tek şok edici yanı, söz konusu uygulamaları ortaya çıkarmak için dünyanın her yerinden, kendi güvenliğini ve kariyerini tehlikeye atan 600 gazetecinin çıkmış olması. Görevin zorluğu, aslında avukatların, yasama organlarının ve mahkemelerin, yasaları elitler lehine nasıl eğip büktüğünün bir göstergesi. Günümüzün zengin ve güçlü insanları servetlerini saklamak için yüzyıllardır kullanılan kanunlaştırma stratejilerinden yararlanıyor. 1535 yılında İngiltere Kralı VIII. Henry, vergi kaçırma aracına dönüştüğü gerekçesiyle “istimal” veya “kullanım hakkı” olarak bilinen yasal yola göz açtırmıyordu. Ancak kısa süre içinde kullanım hakkının yerine daha iyi bir çare bulundu: “Tröst”. Tröst, servetin oluşması ve korunması için bulunmuş en ustalıklı yasal araçlardan biri olmaya devam ediyor. Eski dönemlerde, zenginlerin veraset kurallarının etrafından dolaşmasını sağlıyordu. Bugün ise vergiden kaçınmak için ilk başvurulan yol.
İstediğin ülkeyi seç
Tröstün dünyadaki seçkinler için gözde bir kanuni aygıt haline gelmesini sağlayan şey, piyasadaki görülmez bir elden ziyade, maksatlı bir hukuki tasarımdı. Avukatlar mevcut sınırları sonuna kadar zorladı, mahkemeler onların getirdiği yenilikleri tanıdı ve yürürlüğe koydu; son olarak kanun yapıcılar da bu uygulamaları yasalaştırarak mevzuata dahil etti. Bu aygıttan yoksun olan ülkeler de benzer yasaları taklide özendirildi. 1985 tarihli, Tröstlerin Tanınmasına ve Uygulanacak Kanuna Dair Lahey Sözleşmesi adındaki uluslararası anlaşma, bu amaçla benimsendi. Küreselleşme çağında çoğu yasama organının kontrol gücü fiilen ortadan kalkmış durumda çünkü kanun seyyar bir şeye dönüştü. “Doğru” yasa bir ülkede yoksa diğerinde olabiliyor. İşin yapıldığı yerde yabancı hukuk tanınıyor ve uygulanıyorsa, kanuni ve muhasebe evrakları en dost canlısı yabancı yargı bölgesine yönlendiriliyor ve işlem böylece tamamlanıyor.