Çin ve Kuzey Kore'nin 1950'lerdeki Kore Savaşı'na kadar uzanan ilişkileri, Doğu Asya'daki bölgesel güvenlik dinamiklerinin temel taşlarından biri olmaya devam ediyor. 1950 yılında Çin lideri Mao Zedong, Çin birliklerinin Kore çatışmasına girmesini geleneksel bir deyimle gerekçelendirerek “Dudaklar olmadan dişler soğuktur” diyerek iki ülkenin kaderlerinin ne kadar yakından bağlantılı olduğunu gösterdi. Bu ortaklık on yıllar boyunca Çin'in kendisi ile ABD destekli Güney Kore'nin etkisi arasında bir tampon bölge oluşturmasını sağlarken, Kuzey Kore de ekonomik ve askeri destek için Çin'e bel bağladı.
Ancak Kuzey Kore ve Rusya'nın bu yılın başlarında karşılıklı bir savunma anlaşması imzalayarak daha işbirlikçi bir tutum benimsemesiyle durum değişti. The Guardian’ın haberine göre, Kuzey Kore birliklerinin Ukrayna'daki savaşa katılmak üzere Rusya'ya geldiğinin ortaya çıkması, Çin'in hazırlıksız yakalamış olabileceği önemli bir değişimi temsil ediyor. Raporlar, ABD'nin kısa süre önce Rusya'nın Kursk eyaletinde konuşlanmış 10,000 kadar Kuzey Kore askeri tespit ettiğini gösteriyor ve Ukraynalı yetkililerden gelen başka raporlar da bazı Kuzey Kore askerlerinin çoktan çatışmalara katıldığını öne sürüyor.
Çinli yetkililer endişelerine rağmen sessizliğini koruyor
Çin şimdi ittifaklarını dikkatli bir şekilde yönetmek zorunda çünkü Rusya'yı bu savaşta çok açık bir şekilde desteklemek kendi küresel ve bölgesel hedefleri açısından sonuçlar doğurabilir. ABD Dışişleri Bakanlığı, Kuzey Kore'nin müdahalesinden duyduğu endişeyi Çin'e iletti ve bu gelişmenin Pekin'i de endişelendirmesi gerektiğini belirtti. Ancak Çin hükümeti bu konuda sessizliğini korudu ve Kuzey Kore'nin eylemlerinin bir “iç mesele” olduğunu açıkça ifade etti.
Ancak analistler, kamuoyuna yansıyan görüntünün ötesinde Pekin'in bu gelişmelerden rahatsızlık duyabileceğini öne sürüyor. Çin, Kuzey Kore ve Rusya arasındaki karşılıklı güç ilişkisi tarihsel olarak Çin'in çıkarlarına, özellikle de küçük müttefiki Kuzey Kore üzerinde istikrar sağlayıcı bir güç olarak hareket etmesine yardımcı oldu. Çin'in “Xi Jinping Diplomasi Düşüncesi” ilkeleri tarafından yönlendirilen dış politikası, müttefik ülkeler arasında “ortak bir kaderi” hedefliyor. Ancak Kuzey Kore'nin konuşlanması, Çin'i müttefiklerinin eylemlerini tam olarak kontrol edemeyeceği bir duruma itebilir.
Dengeler Pekin'den Moskova'ya kayabilir
Çin, ABD'ye atfettiği “yeni soğuk savaş zihniyetini” sürekli olarak kınamış olsa da, büyüyen Rusya-Kuzey Kore ittifakı, soğuk savaş tarzı bir bölünmenin unsurlarını Çin'in kapısına kadar getirme tehdidinde bulunuyor. Bu dinamik, bir tarafta ABD, Güney Kore ve Japonya'nın, diğer tarafta ise Rusya, Kuzey Kore ve potansiyel olarak Çin'in yer aldığı bir blok oluşumu ihtimaliyle karşı karşıya kalan Çin'i bölgesel ittifaklarını yeniden değerlendirmeye zorluyor. Böyle bir bölünme, Çin'in Hint-Pasifik'teki etkisine karşı koymayı amaçlayan askeri ittifakların ortaya çıkmasını önleme hedefini tehlikeye atabilir.
Daha geniş jeopolitik sonuçlarının ötesinde, Kuzey Kore'nin Rusya ile kurduğu yeni askeri ittifak, Pyongyang üzerindeki etki dengesini Pekin'den Moskova'ya kaydırabilir. Kuzey Kore'nin Rusya ile ekonomik bağlarının Çin'den daha hızlı büyüdüğü ve Rusya'nın Kuzey Kore'nin füze ve nükleer gelişimine olası yardımı ile Çin, askeri gücü yakında çok daha gelişmiş hale gelebilecek bir komşusu üzerindeki etkisini kaybetme riskiyle karşı karşıya. Rusya'nın Kuzey Kore'nin nükleer hırslarına olası bir yardımı Çin'in Kuzey Kore meselesi üzerindeki kontrolünü sekteye uğratabilir ve bölgeyi daha da istikrarsızlaştırabilir.
Çin için, askeri teknolojiyi paylaşmaya daha istekli olabilecek bir Rusya tarafından desteklenen bir Kuzey Kore ihtimali, Doğu Asya'da güç dengesizliği korkularını artırıyor. Aralarında Carnegie Endowment for International Peace'den Tong Zhao'nun da bulunduğu bazı uzmanlar, Çin'in uzun zamandır kendisini Kuzey Kore ve Rusya ile kurduğu koalisyonda lider figür olarak gördüğünü ve her iki müttefikinin de kolayca etkileyemeyeceği eylemlerden kaçınmasını tercih ettiğini belirtiyor.
Güç dengesindeki değişimler öngörülemeyen sonuçlara yol açabilir
Çin'in önceliği komşularında istikrarı muhafaza etmek olsa da Kuzey Kore'nin Ukrayna ihtilafına dahil olması bu hedefi önemli ölçüde zorlaştırıyor. Bu müdahale Avrupa ülkeleri ve ABD arasında endişe yarattı ve NATO ve Asyalı ortaklarını Doğu Asya güvenlik meselelerine, özellikle de Tayvan'a daha doğrudan çekebilecek “yayılma” etkileri potansiyeli hakkındaki endişeleri arttırdı. Şanghay'dan Shen Dingli gibi analistler, Pekin'in Kuzey Kore'nin Rusya'daki çatışmaya müdahalesini ödülden çok risk olarak algıladığını öne sürüyor.
Şimdilik Çin'in temkinli bir yaklaşım sergilediği, gelişmeleri endişeyle izlediği ve kesin bir tavır almaktan kaçındığı görülüyor. Zhu Feng, Rusya'nın Kuzey Kore'deki etkisi arttıkça ve Çin-Rusya-Kuzey Kore üçgenindeki dinamikler gelişmeye devam ettikçe Pekin'e uyanık kalmasını tavsiye ediyor. Benzer şekilde Pekin Üniversitesi'nden Feng Yujun da güç dengesindeki kademeli değişimlerin öngörülemeyen sonuçlara yol açabileceği uyarısında bulunarak dikkatli olunması gerektiğinin altını çiziyor.
Bu durum, Rusya ve Kuzey Kore ile kontrolü çok fazla elden bırakmadan istikrarlı bir koalisyon arayışında olan Çin'in dış politika yaklaşımındaki daha geniş zorlukların altını çiziyor. Dünyadaki jeopolitik bölünmeler derinleştikçe, Çin'in Doğu Asya'daki istikrar sağlayıcı rolü giderek daha fazla zorlanıyor. Yeni askeri işbirliklerinin oluşması ve Kuzey Kore'nin Rusya'nın çatışmasındaki etkisinin artmasıyla birlikte, Çin'in Batı ile doğrudan çatışmaya girmeden ittifaklarını yönetme becerisi kritik ve karmaşık bir görev olmaya devam ediyor.