Güldem Atabay
Şubat ayı enflasyon detayına göre Türkiye’de yıllık gıda fiyatları enflasyonu yüzde 18.40. TÜİK, 2020 sonu TÜFE enflasyonunu yüzde 14.6 olarak açıklamışken, kredibilitesi yüksek Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) aynı enflasyon oranını yüzde 36.7 olarak ilan edişi düşündürücü. Benzer bir durumun gıda fiyatlarında da geçerli olabileceğini hesaba katarsak, gerçek gıda fiyatları enflasyonunu TÜİK’in açıkladığı yüzde 18.40 yerine yüzde 40 civarında varsaymak mantıksız olmaz. Üstelik her birimiz yemek zorunda olduğumuza göre kişisel deneyimlerle gıda fiyatları enflasyonunun resmi veriden çok daha yüksek olduğunu hissetmemek pek mümkün değil. Mart-Nisan ve devamında, Türkiye’nin zengin tarım toprakları ve her şeye rağmen devam edebilen tarımsal üretimi sayesinde, yeni mahsul ürünler raflarda yerini alacak. Ekonominin en temel kuralı olarak arzın çoğaldığı yerde fiyat artış hızının yavaşlaması; hatta bazı ürünler için eksiye dönmesi geçmiş on yılların tecrübesiyle mantıklı bir beklenti. Merkez Bankası’nın yaptığı sunumlardan da benzer beklentiye sahip olduklarını anlıyoruz. Ancak 2018 kur krizinden bu yana tarımda ilaç, gübre, mazot ve hatta tohum gibi ana girdilerin ithal geldiği Türkiye’de tarım tarafında ciddi bir maliyet baskısı oluştu. Et ve süt hayvanlarının yem maliyetlerinin yüzde 70’i başta soya olmak üzere ithal ürünlere bağlı. Dolayısıyla kur krizinden bu yana geçen sürede TL’nin değer kaybetme süreçlerinin uzun ve kalıcı oluşu, para kazanmakta zorlanan, borç yükü altında olan çiftçilerin ürün fiyatlarında birikimli etkiler yaratıyor. Rakamlarla, 2019 ortasında yıllık yüzde 31’e ulaşan “Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi (Tarım-ÜFE) Ocak 2021 itibarıyla ancak yüzde 21,26’ya kadar gerileyebilmiş durumda. Örneğin, tahıl ürünleri fiyat artışı Ocak’ta hala yüzde 31’de. Meyve grubunda da bu oran yüzde 29’da.