27 Nisan 2024, Cumartesi Gazete Oksijen
Haber Giriş: 10.09.2021 04:30 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:17

“Gelen her senaryoyu kabul ettim”

Erden Kıral’dan Orhan Oğuz’a, Ferzan Özpetek’ten Çağan Irmak’a her yönetmenin filminde istediği bir oyuncu Şerif Sezer. Adana Film Festivali’nden onur ödülü alacağı hafta filmlerinin hikayelerini anlattı
“Gelen her senaryoyu kabul ettim”
Türkiye’nin en iyi oyuncularından Şerif Sezer, bu hafta 28. Adana Altın Koza Film Festivali’nden Onur Ödülü alıyor. Sezer ile bir araya gelip, en sevdiği filmlerin onda bıraktığı tortuları konuştuk. 1980 sonrası Türkiye Sineması’nın kısa bir özeti aslında anlattıkları. Araya girmeden Şerif Sezer’in anlattıklarıyla baş başa bırakayım sizleri.

Bir Günün Hikayesi

“Devlet Tiyatrosu kadrosundan istifa edip, Paris’te yaşamaya gitmiştim. 10 yıl aradan sonra tekrar tiyatroya geri döndüm. Sinan Çetin arkadaşım, ilk filmini çekecek. “Sen de oynuyorsun” dedi. Oynamak istemedim, uzun süre itiraz ettim, bilmiyorum neden? Sonra kabul ettim. Kütahya’ya gittim. Koşullar zor, tepemizden tozun yağdığı bir köy evinde yatıyoruz. Gün geçtikçe hoşuma gitmeye başladı sette olmak. Ne yaptığımızı görmek istiyoruz bir yandan. Şimdiki gibi hemen kendini görmek ne mümkün... İş kopyaları var, onun üzerine işlemler yapılıyor sonra gösteriliyor. Sinan ısrarlarımıza dayanamayıp, bize iş kopyalarını izletti. Bir baktım, moralim bozuldu. Kapkara gözüküyorum. Bir daha kimse beni oynatmaz dedim. 12 Eylül oldu. Aradan uzun bir zaman geçince görebildik filmi. Sevdiğim bir başlangıç oldu sinemaya.

Yol

“Sinan filminin montajını yaparken, arada Zeki Ökten uğruyor yanına. Ben de uzaktan tanırım Zeki’yi ama dostluğumuz yok henüz. Sinan’dan fotoğraflarımı istiyor. Yılmaz Güney’e cezaevine götürecekmiş. Ama Sinan söylemiyor bana. “Çok güzel şeyler olacak” deyip,  geçiştiriyor. Zeki (Ökten), Yılmaz’ın (Güney) senaryosundan Dağ diye bir film çekecekmiş. O yüzden fotoğraflar gitmiş Yılmaz’a. Ama o film çekilemedi. Dağ olmayınca, Yol’da oynasın demişler. Tarık Akan ve Sinan Çetin geldiler bana. “Yol’da oynuyorsun,” dediler. Ben oynayamam dedim. İki oyunum var, bırakıp gelemem. İstiyorum da çok. Raik Alnıaçık genel müdür. Yılmaz Güney’in de arkadaşı. Ona gittim, anlattım. “Bir oyunu marta koymam, diğer oyuna da bir arkadaşın hazırlanıp çıksın, sen filmi çek, dön” dedi. Elazığ’a gittik. Ahır sahnesi var, benim banyo yaptığım. Dondum çekim sırasında, hastalandım. İğnelerle ayaktayım. Ardından o ünlü karda Tarık’la yürüme sahnemiz var. Üstümde kadife bir elbise, boynumda bir atkı, ayağımda 44 numara lastik ayakkabı. Ama neredeyse tüm gün süren bir çekim oldu. Sürekli ıslanıyoruz kardan, neyse tüm gün çekip, bitirdik. Ama çok mutluyum, iyi bir şey çıkacağının farkındayım. Hiçbir şeyi dert etmeden devam ediyorum. Filmi uzun bir süre göremedim. Kasetlerden izledim ilk, evin içinde perdeleri kapatıp, sesi kısarak, kapkaranlık kasetten. İlk kez perdede Paris’te izledim. Film orada çıkalı bir sene olmuş. Arkamdaki çift “Kadın ne güzel oynuyor” dedi. Beni tanırlar da “Bu kadın deli mi, gelip gelip filmini mi izliyor” diye düşünürler diye, filmin son sahnesi biter bitmez kaçtım sinemadan. Yılmaz Güney’le hiç tanışıp, yüz yüze gelmedim ama. Bir de Şerif Gören’e haksızlık edildiğini düşünüyorum. Filmi o çekti. Tamam çok kapsamlı bir senaryo, çekim açıları bile yazılı ama başından sonuna o çekti. Çekimlerin başından sonuna hiçbir iletişimim yoktu Yılmaz Güney’le.”

Hakkari’de Bir Mevsim

“Erden Kıral’ın filmi çekeceğini duydum, içim gitti. Üç aylık hamileyim. Derken Erden’in filmdeki asistanı Leyla Özalp aradı “Erden, görüşmek istiyor seninle” dedi. Gittim, rolü teklif ettiler, kabul edip çıktım. Çekimlere başlamak için Van’a uçup Hakkari’ye geçeceğiz. Van uçağında bir sancı başladı. Herkes Hakkari’ye geçti, ben Van Devlet Hastanesi’ne. Bir hafta orada yattım, çıkınca doğru Hakkari’ye. Köy girişinde heyelan olmuş, ben bavullarla taşın toprağın üzerinden geçerek köye vardım. Yer yataklarında uyumaya bu sette de devam! Çekimler bitti, Van’a geldik, yine kanamam başladı. İstanbul’a indiğim gibi doktoruma gittim meğer bebek ölmüş. Bir sonraki filmim Av Zamanı da Erden’indir. Ayvalık’ta çekildi. Onunla çalışmayı severim. Sahne bittiğinde gözünden anlarsın beğenip beğenmediğini. Keyif aldığım bir yönetmendir.”

Her Şeye Rağmen

“Uzun bir aradan sonra çektiğim filmdir. Kızım Deniz doğmuştu. Şunu da belirtmeden geçmeyeyim, ben bana gelen her senaryoyu kabul etmiş bir oyuncuyum. Oynamak istemeyeceğim hiçbir rol teklif edilmedi bugüne dek. Oynadığım her rolü çok sevmişimdir. Her Şeye Rağmen’i de okuduğumda bayıldım. Orhan Oğuz’un ilk filmidir.  Çöktü çökecek bir evde çekiyoruz filmi. Senaryo elimde yok. Her şey Orhan’ın kafasında. Çekim günleri bir sayfa geliyor elime. Orhan her sahnenin ardından asistanıyla fısıldaşıyor. Ödüm kopuyor, beğenmiyor diye. Çok üzülüyorum, bir şey de söyleyemiyorum. Sette tek kadınım, bir köşede yalnız oturuyorum. Kimse yüzüme bakmıyor. Son sahnem bitti, Orhan nasıl bir iltifat, nasıl bir teşekkür. Bir sinirlendim, niye daha önce söylemedin diye. Çok ödül aldı film. Ankara’ya gittim ödül almaya, sabah trenden indim, Cumhuriyet Gazetesi’nde fotoğrafım. Hafifçe soyunduğum bir sahnede Talat Bulut göğsümü tutuyor. O sahneden fotoğraf basmışlar. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Eyvah başıma neler gelecek dedim. O gün o ödülün keyfini yaşayamadım.”

Hamam

“Ferzan Özpetek’in ilk filmi. Yine Leyla Özalp aradı. ‘Ferzan seninle tanışmak istiyor’ dedi. Benim rolümü Füsun Demirel oynayacakmış, fakat Ferzan deneme çekimi istemiş. Füsun’la da arkadaşlar, Füsun üzülmüş, oynamak istememiş. Bana teklif gelince Füsun’a söyledim, bana teklif ettiler rolü dedim. O da “Oyna tabii” dedi , hatta İtalyanca sahnelerimi kasete okudu, onun doldurduğu kasetleri dinleyerek hazırlandım role. Öyle de yardım etti bana sağolsun. O sette de çok keyifle çalıştım. Ferzan’la sonra Harem Suare, İstanbul Kırmızısı ve yeni çektiği Cahil Periler dizisinde birlikteydik. Üçü de hap kadar roller, sadece Ferzan istediği ve onu çok sevdiğim için kabul ettim.”

Mustafa Hakkında Her Şey

“Çağan Irmak’ın yeri bambaşkadır bende. İnsan olarak, yönetmen olarak çok severim. Hazırlanıp gelirsen sete hiç sorun yaşamadan güle oynaya çalışırsın onunla. Asmalı Konak’ta tanıştık, filmin senaryosunu da yazıyormuş o sıralar. Dönünce bana teklif etti Mustafa’nın annesini. Ama ne yazmış Çağan, sonunda da bir tiradım var, inanılmazdır. Sahneye hazırlanırken çalışamıyordum, öylesine duygulu. Çok sevdiğim, unutamadığım bir sahnedir. Ardından Babam ve Oğlum çektik. Senaryoyu yolladı, “Şu, şu, şu rollerden birini seç” dedi, bir okudum tabii ki Gülbeyaz istiyorum dedim. Çağan’la başka dizi ve filmler de çektim. Dediğim gibi çok sevdiğim bir yönetmendir.”

Deli Deli Olma

“Benim için en özel filmlerden biridir, Tarık Akan’ın da son filmi. Murat Saraçoğlu’yla dizi çekmiştik. Senaryoyu gönderdi, Sapanca’daydım, kızım Deniz de arkadaşlarıyla bizde. Bitirdim, aşağı Deniz’in yanına indim. Bayıldım dedim. Karakterin gençliğini de sen oynarsın dedim Deniz’e. Kızım zaten takılıyor bana ‘Anne, senin gençliğini oynamakla emekli olacağım’ diye. Murat, ‘Tarık Akan’ı istiyorum çok’ dedi. Ben ah keşke diyorum ama biliyorum Tarık çok ince eler sık dokur, kabul etmez diyorum. Bir haber geldi. Tarık bayılmış senaryoya, kabul etmiş. Onun gençliğini de oğlu Barış oynadı. Kars’a gittik çekime. O sırada Güneşi Gördüm’ün bazı kar sahneleri kalmıştı. İki filmin çekimlerinde birden yer aldım. Eksi 25 derecede çekim yaptık ama çok keyifliydi setimiz. Çok sevdiğim filmlerimden biridir.”