Derin Koçer
Savaş, insanlığın en komplike icatlarından biri. Kendini hiç tanımadığı insanlar, cephedeki ‘dostları’ için ölüme yollayan milyonlarca insan da savaşın hakikati; insanları, totaliter ideolojileri ya da milliyetçiliğin içinde boğulan kokuşmuş dünyaları için katletmeyi kendinde hak bilen saf kötüler de. Karanlık da apaçık ortada; normal hayatta gözden kaçan bir aydınlık da. Margaret MacMillan’ın dahiyane kitabı War’da söylediği gibi: Birçok açıdan bizi şekillendiren şey, savaşlar. Neyi unutup neyi hatırladığımız; neye değer verip neyi lanetlediğimiz de kimi zaman o savaşlardan bize yadigar kalıyor işte. Tam da bu yüzden bugünkü ‘biz’i ve doğruluğunu kabul ettiğimiz değerleri anlamak için, dün yaşadığımız travmalara bakmak gerekiyor. 2017’de Netflix’te yayınlanan Five Came Back belgeseli de tam olarak bunu yapıyordu: Ülkelerine, yani ABD’ye İkinci Dünya Savaşı’nda hizmet etmeleri için ABD ordusu tarafından askere alınan beş yönetmenin, William Wyler, Frank Capra, George Stevens, John Ford ve John Huston’ın hikayelerini; bugünün beş usta yönetmenine, Steven Spielberg, Paul Greengrass, Guillermo del Toro, Francis Ford Coppola ve Laurence Kasdan’a; Meryl Streep’in anlatıcılığında yorumlatıyordu. O beş yönetmen senaryosu yazılmamış, karanlıkla aydınlığın dövüştüğü bir anda, yapabilecekleri en efektif katkının bu olduğunu düşündüler: Savaşın öyküsünü anlatacaklardı. Bunu, Hollywood’un korunaklı stüdyolarından değil; savaşın merkezinden yapacaklardı. Kameralarıyla beraber, propaganda filmleri çekmek üzere cepheye gittiler.
Filmler ilk kez platformda
Aslında ellerindeki cephane, hikayelerle düşünen insanlık için inanılmaz bir güçteydi. ABD’lilerin bir okyanusun ötesinden izledikleri savaşın aslında ne olduğunu tanımlamak, bir milletin neyi hatırlayıp neyi unutacağını belirlemek ellerindeydi. Kötüyü onlar tanımlayacak; ABD önderliğindeki ‘yeni dünya’nın neden tarihin doğru tarafında olduğunu onlar anlatacaktı. Nazilerin toplama kamplarını gösterecek, savaşın karanlığı kadar Batı’nın savaştığı değerlerin kutsallığını onlar anlatacaktı. Bu, elbette savaşa dahil olmak için Japonya’nın Pearl Harbor’a saldırmasını bekleyen bir ülkenin objektif tarih anlatısı değildi. Ama İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya liderliğine soyunan Amerika’nın, kendini savunucusu ilan ettiği değerleri anlamak için şahane öyküydü. Dört yıl sonra Netflix, bu yönetmenlerin çektikleri 12 propaganda filmini de Five Came Back: The Reference Films seti altında platforma yükledi. Beş yönetmenden referans filmleri
Five Came Back, sinema ve televizyon yazarı Mark Harris’in Five Came Back: A Story of Hollywood and the Second World War isimli kitabından uyarlama. İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD hükümeti için propaganda filmleri üreten beş Hollywood yönetmeninin ve işlerinin hikayesi. Belgeselde kısmen kullanılan Frank Capra’nın Why We Fight propaganda filmi, John Huston’ın canlandırmalı The Battle of San Pietro’su, William Wyler’ın havadan ve denizden çekilmiş D- Day çıkarma görüntüleri ve George Stevens’ın daha sonra Nüremberg mahkemelerinde delil olarak kullanılan Dachau toplama kampı izlenimlerinin tamamı, yeni yayına alınan 12 propaganda filmini içeren Five Came Back: The Reference Films başlığı altında izlenebilir. Propaganda filmleri arasında casusluk dersleri, savaş sonrası verilen psikolojik yardımla ilgili başlıklar da var.
Yönetmenler nasıl döndü?
Savaştan dönen yönetmenlerin beşi de fiziksel olarak sağlıklı görünmekle birlikte büyük bir değişim yaşamışlardı. William Wyler, B-25 bombardıman uçağının içindeki gürültüden tamamen sağır olmuştu. Çok sonra tek bir kulağı yüzde 20 duyma kapasitesini kazandı. Wyler’ın savaş gazilerini anlattığı The Best Years of Our Lives filmi yedi dalda Oscar aldı. John Ford, donanmada görev yapan askerleri konu edindiği They Were Expendable filminde John Wayne’e de rol verdi ancak çekimler sırasında askere gitmemiş olan Wayne’e çok kötü davrandı. Daha önce komedi filmleriyle ünlü olan George Stevens, bir daha komedi türüyle ilgilenmedi, A Place in the Sun, Giant, The Diary of Anne Frank gibi drama klasiklerine imza attı. Frank Capra, gösterime çıktığında değeri bilinmeyen ama günümüzde milyonlarca ailede her Noel zamanı izlenen bir klasik haline dönüşmüş olan It’s a Wonderful Life’ı yaptı. John Huston, kimilerine göre kariyerinin en iyi filmi olan ve babası Walter Huston’a da Oscar kazandıran filmi The Treasure of the Sierra Madre’yi çekti.Netflix’te savaş rüzgarları
Greatest Events of WWII in Color Pearl Harbor’dan Stalingard’a; D-Day’den Hiroşima’ya 2. Dünya Savaşı’nın en önemli satır başlarının hepsini renkli çekimlerle anlatan belgesel serisi savaşın bütün taraflar adına nasıl geçtiğine değiniyor.
