23 Kasım 2024, Cumartesi Gazete Oksijen
Haber Giriş: 23.11.2024 11:33 | Son Güncelleme: 23.11.2024 11:53

Ankara’da kültür-sanat: Şehrin en köklü yayınevi Bilgi, 60 yaşında

Hülya Çelik
Hülya Çelik
Ankara’da kültür-sanat: Şehrin en köklü yayınevi Bilgi, 60 yaşında

“Ankara’da Kültür-Sanat”ın bu haftaki konuğu, başkentin ve hatta Türkiye’nin en köklü yayınevlerinden biri olan Bilgi Yayınevi. 60 yaşındaki yayınevinin tarihçesini, şehrin kültür sanat ortamındaki yerini ve bugün geldiği noktayı konuşmak üzere, Bilgi Yayınevi Yönetim Kurulu Üyesi Mesut Örs ile bir araya geldik


Ankara’nın eski hallerini bilenler, özellikle de 70’li 80’li yıllardaki havasını solumuş olanlardan çok sık duyduğumuz bir cümle var: “Sakarya Caddesi çok değişti.” Çünkü, bugün ne yazık ki vizyonsuz kafeler tarafından kuşatılmış olan Sakarya, Mor Salkım ve Tavukçu gibi mekanlarıyla bir dönem Ankara’nın en entelektüel isimlerinin, Cemal Süreya’ların, Orhan Veli’lerin, Melih Cevdet Anday ve daha nicelerinin buluşma noktası olan yer. 1956 yılında, Galatasaray Lisesi mezunu Ahmet Tevfik Küflü’nün kitap ve yayıncılık sevdasından doğan Bilgi Kitabevi de o dönemin en önemli edebi muhitlerinden biri haline geliyor. Daha yayınevi kurulmadan kitaplar basmaya başlayan Ahmet Tevfik Bey, 1965’te de Bilgi Yayınevi’ni kuruyor. Yayınevinin 60 yıllık tarihi boyunca, Türk edebiyatından ağırlamadığı isim yok neredeyse. Füruzan, Selim İleri, Ahmet Arif, Bilge Karasu, Sevgi Soysal, Aziz Nesin, Orhan Veli, Adalet Ağaoğlu, Nâzım Hikmet, Cahit Sıtkı Tarancı, Oğuz Atay, Fakir Baykurt, Turgut Uyar, Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Cahit Külebi, Doğan Hızlan, Yusuf Atılgan, Behçet Necatigil, Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal, Ömer Seyfettin, Halikarnas Balıkçısı, Bedri Rahmi Eyuboğlu, Hasan Hüseyin, Haldun Taner, Attilâ İlhan, Muzaffer İzgü, Turgut Özakman, Tarık Dursun K., Ayla Kutlu, Ceyhun Atuf Kansu, Ali Yüce ve sayfalara sığdıramayacağım daha nice yazarın yolu bir şekilde ama mutlaka Bilgi Yayınevi’nden geçiyor. İçlerinde hâlâ eserleri Bilgi’den yayımlanmaya devam eden isimler de var; Halikarnas Balıkçısı gibi, Muzaffer İzgü gibi.

60 yıldır aynı vizyonla, çizgisini hiç bozmadan yayın hayatına devam eden Bilgi Yayınevi’nin Ankara kültür sanat hayatındaki yeri ve önemi de elbette çok büyük. Şehrin kalbinde, Kızılay’da, yeri hiç değişmeyen ofisiyle dimdik duruyor ve bir yandan da günümüz edebiyatına yön vermeye, katkı sağlamaya devam ediyor. 2024 yılında yayınevine gelen iki büyük ödül var: Bana Bir Resmini Yolla romanıyla Yunus Nadi Roman Ödülü Hidayet Karakuş’a, Devridaim romanıyla Orhan Kemal Roman Armağanı Ezgi Tanergeç’e verildi ve bu iki önemli ve büyük ödül yayınevinin köklü tarihinin yanında çağdaş edebiyata verdiği değeri de vurguluyor.

“Ankara’da kültür sanat” diyorsam Bilgi Yayınevi’ni anmadan asla olmaz diye düşünüp, Meşrutiyet Caddesi’ndeki ofisin kapısını çaldım. Gittiğimde kendimi her zaman eve gelmiş gibi hissettiğim Kızılay’ın en aşina olduğum sokağının, Meşrutiyet Caddesi’nin sonundan Kocatepe Cami’ne çıkan Doktor Mediha Eldem Sokak’ın biraz ilerisinde bulunan Bilgi Yayınevi ofisinde, 10 yıldır yayınevinde farklı departmanlarda çalışan ve şu an Yönetim Kurulu Üyesi olan Mesut Örs ile bir araya geldik; 60 yaşındaki yayınevinin tarihçesini, şehrin kültür sanat ortamındaki yerini, bugün geldiği noktayı ve elbette “Ankara’da kültür sanat”ı konuştuk.

Mesut Örs

 

Sohbetimize bu köşenin öznesi olan Ankara’yla başlamak istiyorum. Ankara Türkiye’deki yayıncılığın kalbi değil maalesef ama Bilgi Yayınevi başta olmak üzere büyük damarlarından bir tanesi. Ankara’daki yayıncılık faaliyetleri ile ilgili öncelikle neler söylemek istersiniz?

Şu an dediğiniz gibi yayıncılığın kalbi İstanbul ama Ankara’nın da bu konuda köklü bir geçmişi var. Özellikle Cumhuriyet’le ve o zaman yapılan çalışmalarla birlikte burada matbaaların kurulması, yayıncılığın başlaması, özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarında eğitim ve kültür hayatının gelişmesi noktalarında önemli atılımlar yapılarak Ankara bir kültür merkezi haline getirilmiş. Diğer sanat dallarında da; müzikte, tiyatroda, operada Ankara merkez haline getirilmiş aslında o zamanlar. Ve devamında Ankara’nın gelişen bir kültür hayatı var. Bu gelişme 30’lu yıllarda başlıyor ama 80’lerden itibaren bir düşüş başlıyor.

Cazibe kaybı yaşıyor sanki şehir, değil mi?

Cazibe kaybı, evet. Sinema, tiyatro, müzik, edebiyat alanlarında İstanbul daha cazibeli bir yer haline geliyor. İşin bir de ticari boyutu var. Ticari olarak İstanbul daha gelişmiş olduğu için Ankara’da yapılan üretimler de İstanbul’a kaymaya başlıyor. Aslında o zamanlar Ankara tüm önemli edebiyatçıların buluşma noktası. Sabahattin Ali, Sevgi Soysal, Cemal Süreya, Turgut Uyar ve daha nicesi, hep Ankara’dan çıkmış isimler.

Hangi büyük edebiyatçının geçmişine baksak bir Ankara hikayesi çıkıyor…

Uğramayan yok gibi neredeyse…

Yayınevinin açılışı

 

Çağdaş edebiyatçılarımızda bile öyle aslında; Haydar Ergülen, Yekta Kopan, Ankara hayatlarının bir noktasına dokunmuş mutlaka.

Zülfü Livaneli de aynı şekilde, hep bir Ankara geçmişi var gerçekten. Bilgi Yayınevi de böyle bir ortamda doğuyor.

Yayıncılığa ve gazeteciliğe aşık bir isim: Ahmet Tevfik Küflü

O zaman bu noktadan artık Bilgi Yayınevi’nin hikayesine dönelim isterseniz. 1956’da kitabevi kuruluyor, 1965’te de yayınevi. Kurucu Ahmet Tevfik Küflü. Ben o günleri biraz dinlemek istiyorum sizden, nasıl bir ihtiyaçtan, nasıl bir vizyonla doğmuş Bilgi Yayınevi?

Tamamen Ahmet Bey’in kitap sevgisinden kaynaklanmış. Aslında ticaretle uğraşan bir aile, gıda malzemeleri satıyorlar, kitap işinden bağımsız bir aile. Ama kendisinin gazete ve kitaba olan merakı sayesinde gazetelerde çalışmaya, yerel gazetelerde gazetecilik yapmaya başlıyor. Babası ticaretle uğraşmasını istiyor, o gazetecilik yapmak istiyor. Bu baba-oğul çekişmesinden sonra Ahmet Bey ısrar edip gazeteyle kitapla uğraşmaya devam ediyor. Tamamen kişisel heves ve merak. Yayıncılığa, gazeteciliğe aşık. Kitapları, yazarları hevesle takip eden, gazetelere yazı yazan bir insan… İdealist bir düşünceyle de kitabevi açmaya karar veriyor ve Sakarya Caddesi’nde küçük bir yer açıyor. Artık öyle bağımsız kitabevleri çok azaldı maalesef. Bilgi Kitabevi de 10 yıl önce kapandı… Kitabevinin açıldığı dönem Ankara’da kültür hayatının, akademinin canlandığı yıllar. Orası kısa sürede bütün edebiyatçıların, sanatçıların uğrak yeri oluyor. Kitabeviyken kitap yayımlamaya başlanıyor. İlk olarak da Ümit Yaşar Oğuzcan’ın derlediği bir şiir kitabı, Garip Şiirler Antolojisi basılıyor.

Tam da bunu soracaktım. Yayınevinin ilk yazarları kimlermiş, ilk hangi kitaplar yayımlanmış?

O dönem hem yerli edebiyatçılar hem çeviri eserler var. Nâzım Hikmet’in Kuvayı Milliye Destanı gibi kült eserlerinin ilk baskıları, şiir seçkileri, Hemingway ve Çehov çevirileri… Küçük Prens’in genç Cemal Süreye ve genç Tomris Uyar tarafından yapılan çevirisi de ilk kez 1965 yılında Bilgi Yayınevi’nde basılıyor. Sabahattin Ali’nin ölümünden sonraki yayın yasağı kalkınca bütün külliyatı Bilgi Yayınevi’nden yayımlanıyor.

“Külliyat yayıncılığı Bilgi Yayınevi ile başlıyor”

Bugüne kadar yayımladığınız kitaplar içinde kültleşen, artık siz yayımlamaya devam etmeseniz de gerek kapağıyla, gerek çevirisiyle, yazarıyla, Bilgi Yayınevi’yle özdeşleşmiş eserler neler desem, aklınıza ilk gelenler hangileri olur acaba?

Sait Faik Abasıyanık, Sevgi Soysal eserleri, hâlâ bizim bastığımız Halikarnas Balıkçısı, daha dar boyutlu ikonik şiir kitaplarımız; Nâzım Hikmet, Hasan Hüseyin, Attila İlhan… Hatta Attila İlhan bir dönem burada genel yayın yönetmenliği yaptı. Hem kendi kitapları burada basılıyor o dönem hem de yeni yazarlar keşfediyor. Nazlı Eray’ı o keşfediyor mesela. Bir gazetede yayımlanan öyküsünden etkilenip Ankara’da ilk kitabını basıyor. Füruzan’ın ilk kitapları burada yayımlanıyor, Sevgi Soysal aynı şekilde. 70’lerde kadın yazarların sesi yükseliyor; Ayla Kutlu, Pınar Kür, Sevgi Soysal ve Füruzan, dördü birbirine yakın tarihlerde yayımlanıyor. O dönem edebiyata yön verecek kadar güçlüler. Adalet Ağaoğlu, Selim İleri, Sait Faik Abasıyanık, Kemal Tahir, Orhan Kemal. Memduh Şevket Esendal’ın tefrika romanları basılıyor. Ferhan Şensoy ile Ahmet Tevfik Bey’in Galatasaray Lisesi’nden gelen bir bağları var. Ferhan Şensoy’un da Ferhantoloji başta olmak üzere üç kitabını Bilgi’den basıyoruz. O dönem Ahmet Tevfik Küflü’nün geniş vizyonuyla tefrikalardan oluşan külliyatlar basılıyor. Külliyat yayıncılığı Bilgi Yayınevi ile başlıyor diyebiliriz. Muzaffer Uyguner ile çalışılıyor. Sait Faik Abasıyanık külliyatı da o dönem basılmış, önümüzdeki yıl telifi kalktığında Sait Faik külliyatını yine o otantik dar boyutta basacağız.  

Yayınevinin simge ismi: Turgut Özakman

Türk edebiyatına yön veren ne kadar isim varsa yolun Bilgi Yayınevi’nden geçmiş ama ne yazık ki bu isimlerin hiçbirini Ankara’da tutamamışız. Bir şekilde hepsi İstanbul’a gitmiş neredeyse. Size şunu sormak istiyorum, hem Bilgi Yayınevi’yle hem de Ankara’yla özdeşleşmiş, hâlâ burada olan isimler var mı?

İlk aklıma gelen Turgut Özakman oldu, Bilgi Yayınevi’yle en çok özdeşleşen simge isimdir kendisi. Şu Çılgın Türkler hâlâ çoksatar, her yıl mutlaka birkaç baskı yapıyor. İlk basıldığı 2005 yılında ve devamındaki iki üç yıl görülmemiş bir ilgiyle karşılandı. İki tane de romanı var Özakman’ın: Korkma İnsancık Korkma ve Romantika. Romantika Ankara romanıdır. Romandaki mekanları merak edip burası nerede diye bizi arayanlar bile oluyor. Ankara, Bilgi Yayınevi ve kitaplar üçlüsünün ortak noktada buluştuğu isim olarak Turgut Özakman diyebilirim.

“Çocuk kitaplarındaki felsefemiz Muzaffer İzgü’nün şu sözüdür: Çocuk okuru olmayan toplumun yetişkin okuru da olmaz”

Buradan yavaş yavaş günümüze doğru gelmek istiyorum. 1990’lara yaklaşıldığında artık çocuk kitapları da basmaya başlıyorsunuz. Bunu biraz anlatır mısınız?

Attila İlhan döneminde gelen ve 70’lerin başından beri kitaplarıyla Bilgi Yayınevi’nde olan Muzaffer İzgü sayesinde başlıyor çocuk kitapları. İzgü’nün bir öğretmenlik geçmişi var. Siyasi mizah kitapları yazarken daha sonra çocuk kitapları yazmaya başlıyor ve bu konuyu kendisine görev kabul ediyor. Şöyle bir cümlesi var: “Çocuk okuru olmayan toplumun yetişkin okuru da olmaz.” Çocukların düş gücü gelişsin ki sorgulayan birey olsunlar, der. Bizim çocuk kitaplarındaki çıkış noktamız da bu felsefedir.

Yayınevinin açılışı

Peki, konuya bugünden bakacak olursak, sizce Ankara’da yayıncı olmanın avantajları ve dezavantajları neler?

Ankara’nın zengin bir kültür altyapısı var ve biz geçmişten beri buradayız, köklerimiz burada. Bu bir avantaj. Ankara’nın kültür sanat mekanlarına geçmişe doğru bakıldığında Sakarya Caddesi’ndeki Bilgi Kitabevi öne çıkıyor. İstanbul’daki kurtlar sofrası gibi sert, rekabetçi ortamdan geride durabiliyor olmak da avantaj bizim için. Dezavantajı ise şu: Orada sert, rekabetçi bir ortam olsa da iyi bir pazar var, reklam ve tanıtım ortamından ister istemez uzak kalıyoruz.

“İnsan Ankara’da kendini evinde gibi hisseder”

Ben ne zaman Ankara’da yaşayan ya da iş yapan bir sanatçıyla veya yazarla konuşsam şunu duyuyorum: Ankara’daki okur/seyirci kitlesi çok farklı. Ben de başka bir şehirde yaşamadığım için ve kıyaslama şansım olmadığı için ne farkımız var, nasıl görünüyor karşıdan acaba diye merak ederim. Daha kendine has, daha “kültürlü” derler. Siz ne düşünürsünüz bu konuda?

Şehirle ilgili genel olarak bu hep söylenir. Ankara kendine hastır. Ankara’da doğal güzellik yoktur ama insan kendini evinde gibi hisseder. Şehrin genel havası böyledir. Son dönemde yerel yönetimler gibi etkenlerle yozlaşmalar yaşandı elbette, her yerde olduğu gibi, Sakarya eski Sakarya değil mesela. Bilgi Kitabevi’nin orada olduğu 60’lar, 70’ler, 80’lerde bir kültür-sanat ortamıymış Sakarya, Sıhhiye’ye kadar olan kısımlar, Cemal Süreya’ların Turgut Uyar’ların buluşma yeriymiş, birlikte kültür-sanat tartıştıkları, içki içtikleri bir ortammış. Bununla birlikte Ankara o naif, dost atmosferini hâlâ koruyor. Hep İstanbul’la kıyaslıyoruz ama oranın sert rekabetçi ortamına paralel olarak insan ilişkilerinde de hep bir gardını alarak yaşama hali var. Çok kalabalık ve insan orada kendini koruyarak yaşamak zorunda. Ankara bunun tersine daha korunaklı. Bu da kültür-sanat birikimine yansıyor haliyle. Eğitim düzeyi de nüfus ortalamasına göre yüksek Ankara’da. Tiyatro biletleri çıktığı anda biter mesela, böyle Ankara’ya özgü şeyler var gerçekten.

“Ankara Kitap Fuarı’nda ciddi bir organizasyon sıkıntısı var”

Önümüzdeki hafta Ankara Kitap Fuarı başlıyor. Ben her sene üzülüyorum çünkü Ankara fuarı hep sönük kalıyor. Fuar ruhu olmuyor, kitapçı gezmekten bir farkı yok gibi geliyor bana. Nedir bunun sebebi sizce? Fuara katılan bir yayıncı olarak neler söylemek istersiniz bu konuda? Nerede hata var?

Bu sorun tamamen organizasyonla ilgili. Organizatörlerin bu işi becerememesi, kurumsal davranamaması temel sorun. Tüyap uzun zamandır Ankara’da yok. Tabii yerel yönetimlerle de ilgili bir durum bu. Eski yerel yönetimin yaptığı anlaşmalarla devam eden bir fuar var şu an. Fuar konusuna ticari olarak yaklaşan, bu konuda çok donanımlı olmayan organizatörler var maalesef. Diğer yandan da Ankara’da geniş bir fuar alanı yok. Ankara Ticaret Odası Congresium binası kullanılıyor ama orası fuara göre inşa edilmiş değil, dar ve etkinlik salonları dağınık. Üst katlarda etkinlik yapılacak olsa insanlar salonları bulamıyor. Bu noktada da oklar yerel yönetimleri gösteriyor. Pandemi öncesi Anadolu şehirlerinde kitap fuarı olmazdı ama artık sıklıkla yapılıyor ve bunları belediyeler finanse ediyor, binasını sağlıyor. Yerel yönetim başarılı yönettiğinde küçük bir şehirde de olsa çok başarılı geçen fuarlar oluyor. Fuar konusu açılmışken şunu da söylemeden geçmeyeyim, stant kiraları bizim için en büyük sorun. Metrekare üzerinden hesap yapılıyor, yeterli çeşitlilikte kitap götürebilmek için 30-40 metrekareye ihtiyaç var, üstüne yazar ve stant elemanı götürülüyor, bunların ulaşımı, konaklaması vb. derken ilk üç beş gün bu masrafları çıkarmak için satış yapmak gerekiyor. Butik bir yayınevininse 9 günde bu masrafı çıkarmasına imkan yok. Kooperatif kuran yayınevleri oluyor, 10-15 yayınevi tek stantta gibi ama orada da çeşitlilik olmuyor. Yerel yönetimlerin kira almamak gibi destekleri olduğunda rahatlatıcı oluyor. Ankara’ya dönecek olursak, şu anki yerel yönetimin destek vermesi halinde çok güzel işler yapılabilir çünkü burada ciddi bir okur potansiyeli var. Yılda iki kez yapılmasına rağmen katılım yoğun oluyor.

“Başvuran dosyaların yüzde 99’u niteliksiz”

 Okur potansiyeli yüksek olduğu kadar yeni yazar potansiyelinin de yüksek olduğunu düşünüyorum. Bu noktada Bilgi Yayınevi’nin ilk kitabını yayımlamak isteyen yazar adaylarına bakış açısı nedir?

Yeni yazar bulmaya, keşfetmeye çalışıyoruz, yeni yazar başvurusu da alıyoruz. Yayınevinde bir dönem güncel siyaset kitaplarına ağırlık verdik ama son dönemde çağdaş edebiyatı canlandırmaya çalışıyoruz. Yayınevinin tarihindeki edebiyat yapısını yeniden öne çıkarmak istiyoruz. Bu yıl aldığımız iki önemli edebiyat ödülü de bunun geri dönüşü oldu bizim için. Yeni yazarlar bize değişik kanallardan başvuru yapabiliyor; internet sitemizde bir yeni yazar başvuru formumuz var, yayınevinin e-mail adresine dosyasını gönderen veya kendisi getirenler oluyor, referans aracılığıyla da dosya alımı yapıyoruz. Fakat şöyle bir durum var; son yıllarda çok fazla başvuru alıyoruz, günde ortalama 10 dosya gibi ama yüzde 99’u niteliksiz. Yazmak isteyen kadar okuyan yok maalesef. Dijital ortamlardaki kısa metinler ve bunların çok okunması insanlarda kitap da yazabilirim özgüvenini doğuruyor ama bu doğru değil. “Kitabevleri yeni dosyaları görmüyor, yayımlamıyor” sitemlerini duyuyoruz ama yayımlamıyor değiliz, nitelikli olduğu sürece yayımlıyoruz. Yeni kalemlere tüm yayınevlerinin ihtiyacı var ama aynı zamanda nitelikli olanla buluşma sorunumuz var.

Sohbetimizin sonunda yeniden “Ankara’da kültür-sanat”a dönecek olursak, şehirdeki kültür-sanat ortamını nasıl canlandırabiliriz? Neler yapabiliriz sizce?

Daha fazla üretmek lazım. Son yıllarda bir hareketlenme var, bunu görüyoruz. Yerel yönetimin değişmesinin de bunda bir payı var. Destek verdiği yerler var, destek vermese de en azından engel olmuyor. Fakat her ne kadar burada çok kaliteli işler yapılsa da maddi olarak yeterli kazanca ulaşamayan herkes İstanbul’a gitme eğiliminde oluyor. Bu noktada Ankara’da sürdürülebilirliği sağlamak gerekiyor. Bunun için de şehrin bir cazibe merkezi haline getirilmesi lazım. Etkinliklerle, beraber hareket ederek… Eski dayanışma ruhu pek yok artık, en çok ben görüleyim kaygısını bir kenara bırakıp beraber bir şeyler yapmak gerekiyor. Aslında bir kültür-sanat platformu kuruldu ama seslerini duyuramadılar. Ben de bu platformla görüşüyorum. EvAnkara diye bir oluşum da kuruldu. Son yıllarda kültür-sanat ortamı biraz daha canlı, Ankara’da potansiyel olduğu için bir yerde bir etkinlik yapıldığında hemen ilgi görüyor. Kurulduğumuz yıllarda büyük bir entelektüel kesim varmış Ankara’da, biz de bu ortam yeniden canlansın çok isteriz ve bu alanda yapılacak girişimlere destek vermeye de hazırız. Bilgi Yayınevi olarak bir etkinliğimizi gidip İstanbul’da yapmak yerine burada yapmayı tercih ederiz. İlla bizim bir yazarımız ve kitabımız temelinde olması da gerekmez.

Son olarak 60. yılınızı tebrik ederek bitirmek isterim.

Bilgi Yayınevi 60 yıldır aynı çizgide yoluna devam ediyor. Geçmişten gelen, edebiyatımızın en önemli isimlerinin kitaplarını basmış olmanın getirdiği sorumluluk ve mutlulukla devam ediyoruz. 60. yıla özel bir dizi etkinlik planımız var fakat henüz somut olarak netleştirmedik.

Çok teşekkür ederim ev sahipliğiniz için.

Ben teşekkür ederim.