23 Kasım 2024, Cumartesi Gazete Oksijen
Haber Giriş: 30.05.2024 08:20 | Son Güncelleme: 30.05.2024 08:26

Âşık Kedi’nin yazarı Özlem Anar: Hayvanlara karşı öfkeli insanlara kızmak yerine üzülmek gerekir

Özlem Anar’ın Âşık Kedi romanı, bir üçlemenin ortanca çocuğu olarak Everest Yayınları’ndan çıktı. Özlem Anar, yeni romanında “Kedi olmama rağmen benim bile yapamayacağım şeyler var” diyebilecek kadar alçakgönüllü bir karakterin penceresinden insanların dünyasına bakıyor
Âşık Kedi’nin yazarı Özlem Anar: Hayvanlara karşı öfkeli insanlara kızmak yerine üzülmek gerekir

Ebru D. Dedeoğlu

Hayvan katliamı yasasıyla içimizin acıdığı bugünlerde yazar Özlem Anar’la konuşmak inanılmaz iyi geldi.  Anar’ın Âşık Kedi romanı, Pisi Pisine ve Kedi Dili romanlarıyla birlikte bir üçlemenin ortanca çocuğu olarak Everest Yayınları’ndan çıktı. Özlem Anar, Âşık Kedi’de, “Kedi olmama rağmen benim bile yapamayacağım şeyler var” diyebilecek kadar alçakgönüllü bir karakterin penceresinden insanların dünyasına bakıyor. Yazar ve eşinin “çokbilmiş” kedisi Kopil, balkonda oturmuş rüzgârın anlattığı evren masalını dinlerken annesine aşkını, babasına dair karmaşık duygularını ve insanoğlunun garipliklerini kendine özgü yöntemlerle ve referanslarla masaya yatırıyor: Ona göre, dünyayı daha iyi bir yer haline getirecek her mucizevi masalda en az bir kedi bulunuyor!

Yaşamın sadece bize ait olduğunu düşünen kibirli insanlarla aynı gezegende nefes almak çok zor. Gündüz Vassaf’ın deyimiyle “Dini olsaydı hayvanların/İnsan olurdu şeytanları.” Hepimiz birer Can’ız. Kendimizi ancak başka canlıların gözünden görebiliriz, tanıyabiliriz. Bir kedinin gözünden kendinizi tanımaya çalıştınız mı hiç? Peki, kişisel gelişimlere tonlarca akıtılan zaman ve israfın yerine bir kediyle yaşamanız yeter desem? Kedilerden gözlerimizle sevmeyi, hayır demeyi ve sınırlarımızı belirlemeyi çok net öğrenebiliriz desem. İşte bunların hepsi gerçek ve dahası var.  Dahası için de bir de kedi evlat edinip, Âşık Kedi’yi okumanız yeterli. Adeta insanlık dersi veren bu roman çok değerli. Gelin hep birlikte olalım, sevgimizi paylaşalım ve onları anlamaya çalışalım.

“Kedisiz bir zamanım olduğunu hatırlamıyorum”

Sizin deyiminizle kendi kedi masalımı yazarken sizinle karşılaşmak büyük mutluluk oldu. Kedilerle ilişkiniz nasıl başladı? Bu kitapta kediler üzerinden bir insanlık dersi veriyor gibisiniz. Biz faniler, kedilerden neler öğrenebiliriz? Hayatımıza ne katıyorlar sizce?

Hiç kedisiz bir zamanım olduğunu hatırlamıyorum. Ne mutlu bana ki kedisiz yatağa girdiğim olmadı. Her zaman hayatımdaydılar. Onlar ve benim aramda görünmez bir bağ oldu hep. Kedi çok sabırlı ve anlayışlı bir öğretmendir. Büyülü patileriyle kalbinize dokunduğunda değişirsiniz. Olduğunuzu sandığınız kişi olmadığınızı tersine olmadığınızı sandığınız biri olduğunuzu keşfedersiniz.  Eksiğinizi görür tamlığınızı o minik canlıya göre tanımlarsınız. Nasıl biri olduğunuzu anlamak için onu hayatınıza almak yeter.

Roman’da Kopil’in gözünden duygularınıza, acılarınıza, kayıplarınıza derin bir noktadan bakmışsınız. Kitap bittikten sonra ruhsal ikliminizde iyileşmeler oldu mu?

Olmaz mı? Kediler şifacıdır. En derin acılarınızda onların sükunet dolu tavırları sizi yatıştırır. Kalbinizi kavrayan sıkıntı hafifler, zihninize doluşan düşünceler uzaklaşır. Derin soluk alarak her şeyin yoluna gireceğine inanırsınız.  

Peki, kedilerin gözüyle insana baktığınızda ne gördünüz?

Tanrı’nın bizi nasıl gördüğünü, kendimi kedinin yerine koyarak baktığımda az çok anlar gibi oluyorum. Kusurlar, zayıflıklar ve kibirli bir acizlik. Daha pek çok yetersizlikler... Ancak tüm bunların yanında merhamet ve iyi yürek. Çelişkilerle dolu bir varlık insan. Aynı anda hem iyi hem de kötü. Zıtlıklarıyla yüzleşmemiş kusurunu örtmüş, iyiliğini parlatamamış bir varlık olarak sürekli mutluluğu arayan ve bir de bunu bulacağına inanan tuhaf bir canlıyız. Kedinin bunları bilmeye ihtiyacı yoktur. Bizse hem bilmek hem de cahil kalmak isteriz. Bilgeliği temsil ettiğine inanılan kedi için ilgi çekici olduğumuz açık.

“Herkes yasını başka şekilde tutar. Ağlamayan insanları gördüğümüzde onların yeterince acı çekmediklerini düşünme gafletine düşeriz.” Ben de annemi kaybettiğim dönemde duygusal izolasyon yaşıyordum ve satırlarınız güç vermişti. Ölüme verdiğimiz anlam, neden toplumdaki klişelerle ölçülür? Herkesin kendine özgü tepkisi olamaz mı?

Acılarını yarıştıran insanlar gördüm. Hatta bu konuda uzmanlaşıp kariyer yapanlar bile var. Başarının böylesini arzulamak da herhalde biz insanlara özgü olmalı. Yasın ve acının kutsallaştırıldığı toplumlar ve topluluklar var bu dünyada. İçinizde olanlarla değil dışınıza yansıttıklarınızla ölçerler sizi. Onlar gördüklerinden ve bildiklerinden başkasının ne olabileceği hakkında düşünmemiş olmalılar. Çelişkilerini görmezden gelmeyip içine bakabilen insanlar da var bu dünyada. Çoğunluğun karşısında az sayıda oldukları için kendilerini yalnız hissederler ama bu gerekli bir yalnızlıktır. Kitlelerin içinde birey olarak parlamak belki de bu yüzden zor olmalı.  

Dünya üzerindeki türlerden sadece biri olduğumuzu ve bu yerkürede tüm türlerle birlikte yaşayabileceğimizi görmezden geliyoruz.  İnsanın en kıymetli özelliği sevgi iken hayvanlara karşı bu öfkenin sebebi nedir?

Klişe bir cevap vereceğim; cehaletin bilmeye karşı takındığı küstahlık ve hadsizlik. Bu öyle yüksek bir duvar ki içindekileri sevgisizlik ve merhametsizlikle örter. Sevginin olmadığı yerde öfke yaşar. Aslında bu insanlara kızmak yerine üzülmek gerekir. Öfke korkunun bir başka yüzüdür. Acizliğin ve bilgisizliğin getirdiği korku onlara başka hissedecek güçlü bir duygu bırakmaz. Yüreklerine ve ellerine sevgiyle dokunulmamış bu insanlara bir hayvanın sıcaklığı değse belki korkuları diner, öfkeleri silinip gider. Onlara iyilik dilemekten başka ne yapılabilir?

Gerçek hayvansever evde beslediği hayvanı ötekileştirip diğerlerini sıradanlaştırabilir mi? Sevgi ötekileştirmeyi içerir mi?

Ne yazık ki böyle insanlar da var. Hayvanları marka gibi taşıyanlardan bahsediyorum. Evdeki değerli bir tablo ya da süs gibi görenler için hayvanları beğeni objesinden başka bir şey değildir. Ancak ben gerçek hayvanseverlerin sayısının gün geçtikçe arttığını görerek umutlanıyorum.

“Herkes aşkla sevilmek ister. Bir kedi size bunu sonuna kadar verir ve ayaklarınızı yerden kesebilir,” diyorsunuz. Vahşice ve sadece izin verdiği zamanlarda özgür şekilde diyebilir miyiz? Kediler sizce nasıl sever? Benimkiler çok vahşi de… (gülüyor)

Acı gibi sevginin de kendine özgü gösterme biçimleri vardır. Hayvanlar, özellikle de kediler bunu çok iyi becerirler. Sevgi saldırganlığı diye bir kavram duymuştum. Bebekleri ya da yavru hayvanları sevip okşarken içimizde şiddeti çağrıştıran bir hırpalama ve sarsalama hissi yaşarız. Sanki onu içimize almak için yoğurup silkeleriz. Bu aşırı sempati sadece bizde değil hayvanlar da var. Kedi de sizi severken ısırır, tırnaklarını geçirir. Sizi içine almaktan alıkoyamıyordur kendini.

“Kısırlaştırma pek insani gibi görünmeyen ama ne yazık ki başka da çözümü olmayan zor bir konu”

Bahçem kedilerle dolu ve vicdani olarak bazı çelişkiler yaşıyorum. Doğum dönemindeler. Hepsine zevkle bakıyorum ancak sürekli çoğalıyorlar. Kısırlaştırmak doğru bir çözüm mü? Peki, biz kim oluyoruz ki onların doğasına müdahale etme hakkını kendimizde buluyoruz? Çözüm nedir?

Kısırlaştırma pek insani gibi görünmeyen ama ne yazık ki başka da çözümü olmayan zor bir konu. Bana göre gerekli. Özellikle sokaklarda yaşayan hayvanlar için neredeyse bir zorunluluk. Binalar, yollar, arabalarla şehri onlar için yaşanmaz hale getirdik. Doğal ortam bırakmadık ne yazık ki. Sokakta yaşamak bunca zorken bir de doğan yeni yavruları yaşatmaya çalışmaları onları nasıl ağır bir yükün altında bırakıyor belli. Sahiplenmek en doğrusu. Sahiplenilmeyenleri de bu yükten kurtarmak gerekli bana göre.

Kötü hayvanın olmadığı kötü insanların olduğu bu koca dünya da neyi paylaşamıyoruz? Biz kimiz ki onların yaşam hakkının elimizde olduğunu düşünüyoruz?

İnsanlığın kibri ve kalpsizliği azalmadan bu böyle devam edecek gibi görünüyor. Ben devrimci değil evrimci biriyim. Bunlar yavaş yavaş düzelecek.

Travma gibi mazeretleri asla kabul etmeden hayvan sevmeyen insan kötü insandır, diyorum. Katılır mısınız?

Sokrates’e göre kötülüğün sebebi bilgisizliktir. Bilgi olmadan iyilik olmaz ona göre. Hayvanları sevmeyen biri henüz hayvanları tanımamıştır. Bilmediği şeyi sevemez insan. Günün birinde tesadüf olmayan bir tesadüfle yolu bir hayvanla kesişir. Böyle çok insan tanıyorum. Hayatlarındaki değişim görülmeye değerdir.

Son olarak, edebiyatla bağınızın eşiniz İhsan Oktay Anar’la başladığınızı biliyorum. Bu tatlı karşılaşmayı ve zamansız buluşmayı bize anlatır mısınız?

Hayat tesadüflerden oluşuyor gibi görünse de bazen öyle olmadığını anladığımız anlar olur. İhsan ile karşılaşmamı kader diye adlandırmak bana açıklama kolaylığı sağlıyor diyebilirim. Bir el yazması kitap sayesinde tanıştık. Öncesinde uzun bir hikâyesini okumuştum birkaç sene öncesinde: “Kafirler İçin Apologya”. Fizik bölümünden felsefeye geçmiş biri olarak anlamayacağımdan emindim okumaya başladığımda. Onca yabancı kelimeye rağmen bir solukta bitirmiştim şaşkınlık ve hayranlıkla. Bu adam nasıl biri diye aklımdan geçirdiğimi hatırlıyorum. Yaşını başını almış, en az sekiz on romanı olan, tanınmış bilinir bir yazar olmalıydı. Oysa henüz yirmilerinin başında olduğunu öğrendiğimde elimde büyüklerimden kalma el yazması bir kitap tutuyordum. 17. yüzyıl fıkıh kitabı olduğunu sonradan öğrenecektim. Onun kitaba olan ilgisi ve bitmeyen sorularıyla başladı konuşmamız. Aradan geçen zamanda neler olduğunu anlatacak kadar yerim yok bu sayfalarda. Sadece şu anda o kitabın kitaplığımızdaki raflardan birinde olduğunu söyleyebilirim.

 Âşık Kedi / Özlem Anar / Everest Yayınları / Roman / 192 Sayfa