“Her şeyin üzerinde Gucci!”
Gucci’yi Armani, Versace, Prada gibi diğer markalarla karşılaştırdığınızda, neler görüyorsunuz? Gucci müthiş bir çıkış yaptı, adeta yeniden doğdu bugün. Ardında, köklerinde müthiş bir hikâye var, karanlık yönleri olsa da müthiş bir hikâye. İnsanlar bu tuhaf, etkileyici ve sansasyonel hikâyeyi şimdi daha iyi anlamaya başladılar. Kitabımı okuyunca markanın neyi temsil ettiğini de daha iyi anlayacaklar. Kariyerimin çok erken zamanlarında moda devlerini incelerken Gucci öne çıkanlar arasında bile değildi. Sönmüş bir yıldızdı. Demodeydi ve neredeyse küflenmişti. Sonradan bu imajlarını toparladılar ve bugün yine yıldızları parlıyor. Bu kadar yükseliş ve düşüşle Gucci’yi başka bir markayla karşılaştırmak çok zor, Gucci tamamen kendine has bir fenomen! Gucci markası en büyük hatayı nerede yaptı? Her Gucci jenerasyonuna ayrı ayrı bakmak gerek. İlk jenerasyon kaliteyi önemsedi. Toplumu ve ihtiyaçları iyi okudu. Amerikalıların zaaflarını ve isteklerini iyi anladı. İlk ürünler küçük ürünlerdi, İtalya Amerikalı askerlerle doluydu, eve hediyelerle ama çok da ağır olmayan hediyelerle dönmek isteyen bir sürü adam! Gucci onlara şık ürünler, özel parçalar sundu. Sonra New York’a gelindi, artık kalite ve pahalılık eş anlama geliyordu. Kalite o kadar iyi olsun ki fiyatı kimse umursamasın diyorlardı. Soyluluğun göstergesiydi Gucci. Bence en büyük hataların başında ‘overlicensing’ olarak adlandırabileceğimiz şey var. 1980’lerin başında her şeyin ama her şeyin üzerine Gucci logosunu iliştirme kararı alındı ve bu bir hataydı. Anahtarlık, şal, çakmak, fincan... Her şeyin üzerinde Gucci! Maurizio geriye dönmek, ışıltılı zamanlara dönmek için elinden geleni yaptı, ancak o da para harcamaya bayılıyordu, müthiş savurgandı. Yine de bugün moda ve deri ürünleriyle Gucci ilk zamanlarındaki gücünü kazanmış durumda.“Türk kuaförler bence işlerinde dünyanın en iyisi”
International Herald Tribune bir dönem uluslararası moda ve lüks tüketim konferansları düzenlerdi ve ben de gazeteci olarak davet edilirdim. Son konferanslardan biri İstanbul’da yapılmıştı. Konferans boyunca otelden çok çıkmadık ama sonrasında birkaç gün İstanbul’u gezme fırsatı buldum. Kapalıçarşı’dan bol bol baharat ve kumaş aldım. Çinilere bayıldım. Lale deseni hâlâ aklımda. Sanat ve kültür müthiş zengindi İstanbul’da, çok modern bir şehirdi ve sokaklarda gördüğüm kadarıyla herkes modaya çok düşkündü. Kitabımla yıllar sonra yeniden İstanbul’a gelmek için sabırsızlanıyorum! Bu arada Washington’da saçlarımı bir Türk’e teslim ediyorum, saç tasarımında İtalyanların Fransızlardan iyi olduğunu düşünürdüm hep ama anladım ki Türkler en iyileri! Profesyonel hayatınız bir yana, gündelik hayatınızda modayla ne kadar ilgilisiniz? Modaya, iyi stile, iyi giyinmeye bayılıyorum ama çok da zor bir iş bu. Milano’da yaşarken çok yoruldum, herkes sürekli ayakkabılarıma ve çantama bakıyordu. Bu çok yorucu bir şey. Washington’a döndüğüm için mutluyum, pek kimsenin umurunda değil burada ne giydiğin. Şimdi istediğim gibi dolaşabiliyorum!Film harika oldu
Filmi nasıl buldunuz? Bence harika bir iş çıktı. İnandığım bir hikâyenin böyle yetenekli insanların elinde bu noktaya gelmesi müthiş. Hikâyenin ana duygusuna sadık kaldılar, bunu çok önemsiyordum. Maurizio ve Patricia’nın ilişkisini, aile üyelerinin kendi aralarındaki gerilimi çok iyi yansıttılar. Eleştiriler ve övgüler havada uçuşuyor ama filmin dayandığı kitabın yazarı olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim, iyi bir iş çıktı. Daha derinlere dalmak isteyenler için Gucci Hanedanı adlı kitabım raflarda!- Gucci Hanedanı – Cinayet, Delilik ve Açgözlülüğün Çarpıcı Hikâyesi / Sara Gay Forden / Çeviren: Ömer Anlatan / Nova Kitap / İş – Araştırma / 496 Sayfa