14 Kasım 2024, Perşembe Gazete Oksijen
Haber Giriş: 23.04.2021 04:18 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:15

“Kadınlar iyi dedektiflik yapar”

Tuna Kiremitçi’nin ilk polisiye romanı Mezun Cinayetleri’nin ana karakteri, ekibi de sadece kadınlardan oluşan bir kadın; Başkomiser Perihan Uygur
“Kadınlar iyi dedektiflik yapar”
Tuna Kiremitçi’nin Doğan Kitap’tan çıkan yeni romanının bir polisiye olduğunu duyunca şaşırdım. Hafızamı yokladım, daha önce polisiye yazmış mıydı? Hayır. Okumaya başladığımda merakımın ardına heyecan eklendi. Kiremitçi zor bir şey denemişti. Polisiye anlatımının klişe tuzaklarına düşmemiş, kendinden emin, derdini bilen ve en önemlisi de o derdini çok iyi anlatan bir roman yazmıştı: Mezun Cinayetleri. Romanının ana karakteri ise Perihan Uygur adında bir kadın. Cinayet masasının ya da teşkilattaki erkeklerin deyişiyle “Bacılar Bölüğü”nün başkomiseri ama bundan da öte sadece işini yapan, teşkilattaki erkek baskınlığına, güç dengelerine, yukardan uzanan derin ellere rağmen işini yapan bir kadın. Ekibi de yine kadınlardan oluşuyor, biraz da teşkilatın diğer birimlerinde tökezlemiş, görmezden gelinmiş kadınlarından… Romanın ana olayı ise bir zamanlar erkek okulu olan, kız öğrencileri yok sayan, onları aşağılayan, kuralları, davranış ve beğenileri erkeklerin koyduğu köklü bir okulda geçiyor. Hem öyle köklü bir okul ki kökleri 12 Eylül 1980’den geliyor. Mezunlar gününde bir kişinin okulun damından yere çakılarak hayatının son bulmasıyla başlıyor cinayetler… 

"Polisiye yazmak aslında emeklilik projemdi"

Sizden okuduğumuz ilk polisiye roman Mezun Cinayetleri. Polisiye hikâye kurma süreci nasıl başladı, ne tetikledi polisiye yazmaya? Polisiye aslında emeklilik projemdi. Bir gün müzik yapmaz olursam tenha bir köye yerleşip yazmayı hayal ediyordum. Aklımda bir konu vardı. Ne var ki pandemi hayatlarımızı altüst etti. Her müzisyen gibi ben de kendimi boşlukta hissettim. O zaman sözüne kıymet verdiğim bazı yazar arkadaşlarım “Hadi artık, otur şunu yaz!” dediler. Arkadaş sözü dinledim yani. Başkomiser Perihan Uygur romanımızın ana karakteri. Nasıl biri? Cinayet polisine pek benzemiyor. Özellikle dış görünüşüyle. Doğma büyüme Fatihli. Teşkilatta yükselmek gibi hırslarını bir kenara bırakmış ama işini düzgün yapmaya çalışıyor. Üstelik becerikli. Cesur ve inatçı. Üstlerinin bile hürmetini kazanmış. Taze fasulyeden, Yeni Türkü şarkılarından ve ara sıra poligona gidip beylik tabancasıyla talim yapmaktan hoşlanıyor. Asperger Sendromu teşhisi konmuş kızına ve bir otelde resepsiyon görevlisi olarak çalışan kocasına derinden bağlı.  “Bacılar Bölüğü” diyorlar Perihan’ın birimine, bu da Osmanlı zamanındaki Bacıyan-ı Rum’a atıf. Özellikle mi kadın başkomiser ve kadınlardan oluşan bir birim yarattınız? Kadınların iyi dedektiflik yapabileceklerine inanıyorum. İsterlerse sosyal medyada bile yapıyorlar. Perihan da böyle düşünüyor ve ekibine kadınları alıyor. Onları abla sabrıyla adeta baştan eğitiyor. Teşkilatta kadın oldukları için dışlanmış memurlara öncelik veriyor. Bu onun meslek felsefesi olmuş. Teşkilattaki güç dengeleriyle ilgilenmeyen bir kadın Perihan. Yardımcısı Ayla da öyle ve Başkomiser Perihan kadar da önemli bir karakter. Perihan’a göre asi, ama sanki biraz da karanlık gibi. Onu ne düşünerek yarattınız? Perihan’ın kendisine tamamen zıt karakterde ve fizikte bir yardımcısı olması fikri hoşuma gitti. Ayla’nın geçmişi travmalı gerçekten. Onu yaratırken vaktiyle bir barda tesadüfen tanıştığım narkotik polisi genç kadından esinlendim. Kollarında dövmeleri vardı, saçları Özlem Tekin’inki gibiydi ve çok iyi dans ediyordu. Ayla kadar uzun boylu değildi. “Görevde misin?” diye sorduğumuzda, “Hayır, eğlenmeye geldim!” demişti. 

"Ben okurken köklü liselerin hali iyi değildi"

Gelelim belli bir geleneği ve tarihi olan okula ve oradan mezun olanlara. Okul aslında bir erkek okulu ama sonra kızlar da alınıyor; işler biraz karışıyor, erkekler kızların her hareketini kontrol ediyorlar, cinsiyetlerinden ötürü aşağılıyorlar. Bugüne baktığımızda bunun bir okul çatısından sokaklara, gündelik hayata yayıldığını da görüyoruz. Siz bunu “köklü” bir okulda başlatmışsınız. Özellikle okul olmasının, köklü olmasının nedenleri nedir? Ben öğrenciyken köklü liselerin hali pek iç açıcı değildi. 12 Eylül’ün hemen sonrasıydı. Ülkedeki şiddet ve kötülük dolu atmosfer bu okullara da sirayet etmişti. Pek çok iyi öğretmen uzaklaştırılmıştı. Çocuklara dışarıdan birileri lümpenlik ve faşizm enjekte ediyordu. Bir kültür imha edilmeye çalışılıyordu sanki. Bir kısmına tanık oldum, bir kısmını başkalarından dinledim. Polisiye için iyi bir arka plan olacağını düşündüm.    Okulda devre hiyerarşisi de var tabii hem psikolojik ve hem fiziksel şiddet de cabası. Üstelik devletin de aman laf gelmesin, diye ismini koruduğu bir okul... Burada aslında devletin koruduğu, kolladığı nedir?  Gördüğüm kadarıyla söz konusu liseler şimdi daha iyi durumda. Zamanla o travmayı atlatmışlar. Ama bu sefer de şimdiki egemenlerin müdahaleleriyle uğraşıyorlar. Halbuki rahat bırakılsalar doğru yolu bulacak birikime sahipler. Romandaki lise de bir şekilde kendisini toparlamış, imajı tekrar bozulsun istemiyor. Özellikle nüfuzlu mezunlarının derdi bu. Haliyle, ilk vakayı kısa yoldan örtbas etmek istiyorlar. 

"Perihan’ı bir gazete haberinde buldum"

Başkomiser Perihan epeydir aklımdaydı. Bir gazete haberinden esinlendim. İzmir’de ekibiyle beraber elliden fazla cinayeti çözen bir kadın başkomiser. Fotoğraftaki kadının standart dedektif tipiyle ilgisi yoktu. Kendi halinde, orta yaşlı bir öğretmene benziyordu. Bu bana ilginç geldi ve unutmadım. Mezunlar Derneği/ Tuna Kiremitçi/ Doğan Kitap/ 256 Sayfa.