Thomas L. Friedman / The New York Times
Gazetecilikte en tehlikeli yedi kelime, “Dünya bir daha asla eskisi gibi olmayacak” ifadesidir. Kırk yıllık meslek hayatımda bu cümleyi kullanmaya nadiren cüret ettim. Ama şimdi Vladimir Putin’in Ukrayna işgalinden sonra, bunu söylemek üzereyim.
Dünyamız bir daha eskisi gibi olmayacak çünkü tarihte bu savaşın benzeri yok. Bir süper gücün, 18. yüzyıl usulü toprak koparmasından söz ediyoruz, ama olay 21. yüzyılın küresel dünyasında geçiyor. Süper gücü akıllı telefonlar olan bireyler tarafından TikTok’ta yayınlanacak olan ilk savaş bu; neticede vahşet bütün dünyada editöre ve filtreye ihtiyaç kalmadan belgelenip yayınlanacak. Savaşın ilk günü işgalci Rus tank birimlerinin beklenmedik şekilde Google haritalarında ifşa edildiğini gördük; Google, Rus zırhlılarının trafik sıkışıklığına yol açtığı konusunda sürücüleri uyarmak istemişti.
Bu oyunu daha önce hiç izlemediniz.
Evet, Rusya’nın Ukrayna’yı ele geçirme girişimi geçmiş yüzyılların izini taşıyor. O günlerde Amerika ve Fransa’da demokrasi devrimleri olmamıştı; Avrupalı bir hükümdar veya Rus çarı kafasına göre daha fazla toprak istediğine ve bunu yapmak için doğru zamanın geldiğine karar verebiliyor, sonra da düşündüğünü yapıyordu. Bölgedeki herkes de onun yok edebileceği kadarını yok edeceğini ve kendisini durduracak küresel bir topluluk bulunmadığını biliyordu.
Ancak Putin bugün bu şekilde davranmakla II. Dünya Savaşı’ndan bu yana tesis edilmiş uluslararası sistemin kurallarını – hiçbir ulusun, komşusunu kafasına göre silip süpüremeyeceğini – tek başına yeniden yazmaya girişmekle kalmıyor, Soğuk Savaş sonrası Rusya’ya dayatıldığını düşündüğü güç dengesini de değiştirmek istiyor.
Bu denge – veya Putin’e göre dengesizlik – I. Dünya Savaşı sonrasındaki Versay Anlaşması’nda Almanya’ya uygulanan yaptırımlara denk ve aşağılayıcı nitelikteydi. Rusya örneğinde, Moskova NATO’nun genişlemesini sindirmek zorundaydı. Üstelik bu genişleme sadece Polonya gibi, Sovyetler Birliği’nin etki alanında bulunmuş Doğu Avrupa ülkelerini değil, Ukrayna gibi bizzat Sovyetler Birliği’nin parçası olan devletleri de prensipte kapsıyordu.
Bu aralar birçok kişinin Robert Kagan’ın “The Jungle Grows Back” adlı hoş kitabına atıfta bulunduğunu görüyorum. Putin’in işgalinin çirkin ve gaddar jeopolitik tarzının eskiyi hatırlattığını belirtmek için Kagan’ın eserine referans veriliyor. Ancak bu resimde eksikler var. Çünkü 1945 veya 1989 yılında değiliz. Ormana geri dönmüş olabiliriz, ama bugünkü ormanda kablolar ve internet var. Telekomünikasyon herkesi hiç olmadığı kadar bağlamış durumda: Uydu, ticaret, internet, karayolu, demiryolu, havayolu ağları, finans piyasaları ve tedarik zincirleri mevcut. Bu yüzden savaşın dramı Ukrayna sınırları içinde yaşanıyor olsa da Putin’in işgalinin tehlikeleri ve yankıları bütün gezegende hissediliyor. Kremlin’deki dostu için haklı kaygılar duyan Çin bile bunlardan münezzeh değil.
Kablolu Dünya Savaşı’na, her köşesi birbirine bağlanmış bir dünyadaki ilk savaşa hoş geldiniz. Rus Kazaklarının internetle buluşmasını izliyoruz. Dediğim gibi, buraya daha önce hiç gelmemiştiniz.
Irak’ta Amerikan piyade subayı ve gazeteci olarak görev yapmış olan Daniel Johnson, Perşembe günü Slate’te şöyle yazdı: “Rusya Ukrayna’yı işgal edeli 24 saat bile olmadı, ama şimdiden Irak Savaşı sırasında bir hafta boyunca elde edebildiğimizden daha fazla bilgiye sahibiz.” Yazı şöyle devam ediyordu: “Ülke çapında vatandaş ve askerlerin cep telefonlarına, internete ve sosyal medya uygulamalarına kolay erişimi olmasa Ukrayna’dan bu kadar haber gelmesi imkansızdı. Büyük çaplı modern bir savaş dakikası dakikasına, her bir muharebeyi, her ölümü dünyaya canlı yayınlayacak. Sırf ilk günkü bilgilere göre ortaya çıkanlar, şimdiden dehşet verici.”
Bu savaşın akıbeti büyük ölçüde dünyanın geri kalanının Putin’i “blitzkrieg” (yıldırım savaşı) hamlesinden caydırma ve geri döndürme iradesine bağlı olacak. Bunun için öncelikle ekonomik yaptırımlar kullanılacak, ayrıca Putin’in ilerleyişini yavaşlatmak adına Ukraynalılara uçaksavar ve tanksavar silahlar sağlanacak. Putin kendi yoldaşlarından kaçının öleceğini de hesaba katmak zorunda kalabilir.
Emperyal aşırı büyüme Putin’i alaşağı eder mi? Cevap vermek için çok erken. Ama bugünlerde Avrupalı komşularını yok etmeye karar vermiş başka bir sapkın liderin gözlemleri aklıma geliyor. O liderin adı Adolf Hitler’di ve şöyle diyordu: “Her savaşın başlangıcı, karanlık bir odaya bir kapı açmaya benzer. Karanlığın içinde neyin gizli olduğunu asla bilemezsiniz.”
Putin örneğinde kendimi şu soruları sorarken buluyorum: Sadece karanlıkta değil uluorta saklananları da biliyor mu? Bugünün yeni dünyasında Rusya’nın sadece artılarının değil eksilerinin de farkında mı? Müsaadenizle bunları sayıp dökelim.
Rusya kendi nüfusunun üçte birinden biraz daha küçük bir nüfusa sahip, 44 milyonluk özgür bir ülkeyi zorla ele geçirmeye çalışıyor. Üstelik Ukraynalıların çoğunluğu 30 yıldır demokratik, serbest piyasaya tabi Batı’nın parçası olmak için mücadele ediyor; Avrupa Birliği ülkelerinde yer alan şirketler, kurumlar ve medya ile şimdiden çok sayıda ticari, kültürel ve internet bağı kurdular.
Putin’in Rus silahlı kuvvetlerini ciddi şekilde geliştirdiğini biliyoruz; hipersonik füzelerden ileri siber savaş aletlerine kadar her şeyi var. Ukrayna’ya diz çöktürecek ateş gücüne sahip. Ancak modern dönemde Rusya gibi özgür olmayan bir ülkenin, uluslararası sistemin kurallarını yeniden yazmaya ve Ukrayna kadar büyük bir özgür ülkeyi ele geçirmeye çalıştığını hiç görmemiştik. Özellikle de özgür olmayan ülkenin, yani Rusya’nın ekonomisinin Texas’tan küçük olduğu düşünülürse.
O hâlde şunu bir düşünün: Hızlı küreselleşme sayesinde, hâlihazırda Ukrayna’nın en büyük ticaret ortağı Rusya değil AB. 2012 yılında Ukrayna’nın ihracatının yüzde 25.7’si Rusya’ya, yüzde 24.9’u AB’ye gidiyordu. Bruegel.org’un yayınladığı yeni bir analize göre, sadece altı yılda, Rusya’nın Kırım’ı vahşice ilhak edip Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçıları desteklemesinin ve Ukrayna’nın AB ile yakın ekonomik ve siyasi bağlar kurmasının ardından, “Ukrayna’nın ihracatı içinde Rusya’nın payı yüzde 7.7’ye kadar gerilerken AB’nin payı yüzde 42.6’ya fırladı”.
Putin bu bağları gevşetmezse Ukrayna Batı’nın kollarına doğru ilerlemeye devam edecek; eğer istediğini yaparsa Ukrayna’nın ekonomisini nefessiz bırakabilecek. Yine, eğer Rusya kontrolündeki Ukrayna AB tarafından boykot edilirse, Putin Ukrayna’nın ekonomisini ayakta tutmak için Rusya’nın parasını kullanmak zorunda kalacak.
Savaş planlarında bunu da hesaba katmış mıdır? Pek öyle görünmüyor. Ya da Moskova’daki emekli bir diplomatın bana gönderdiği e-postada yazdığı gibi, “Bana bu savaşın nasıl biteceğini söyleyebilir misin? Maalesef bunu sorabileceğimiz hiç kimse ve hiçbir yer yok.”
Ancak Rusya’daki herkes olan biteni izleyebilecek. Bu savaş TikTok, Facebook, YouTube ve Twitter’da gözler önüne serildikçe, Putin dünyanın geri kalanı bir yana, Rusya’daki halkın bile kent aşamasına giren savaştan gelen korkunç görüntüleri görmesine engel olamayacak. Times’ın bir insan hakları grubundan edindiği bilgiye göre, savaşın sadece ilk gününde bütün Rusya’da çoğu “Savaşa Hayır” sloganları atan bin 300’den fazla protestocu tutuklandı. Putin’in muhalefete hiç katlanamadığı bir ülke için küçük bir sayı değil.
Üstelik o görüntülerin özellikle şu anda Ukraynalı mültecilerle dolup taşmaya başlayan Polonya’yı nasıl etkileyeceğini kimse bilmiyor. Polonya’yı kasten öne çıkarıyorum çünkü bu topraklar, Rusya ile Almanya ve Batı Avrupa arasında kilit bir köprü işlevi görüyor. Strateji uzmanı Edward Luttwak’ın Twitter’da belirttiği üzere, eğer Polonya “yapması gerektiği gibi” Rusya’dan Almanya’ya kamyon ve demiryolu trafiğini durdurursa, Rus ekonomisinde muazzam kargaşaya yol açar; çünkü alternatif rotaların oldukça karmaşık ve şu anda çok tehlikeli hâle gelmiş Ukrayna’dan geçmesi gerekiyor.
Rus mallarının Polonya üzerinden Batı Avrupa’ya gitmesini önlemeye yönelik, Putin karşıtı bir kamyoncu grevi yapmak isteyen var mı? Buraya dikkat. Süper güçlerle donanmış, birkaç barikata, kamyonete ve akıllı telefona sahip Polonya vatandaşları çıkıp bu kablolu dünyada Rusya’nın bütün ekonomisini boğabilir.
Tarihte benzeri bulunmayan bu savaş sadece Amerika ve onun Avrupalı müttefikleri için bir stres testi olmayacak. Çin için de aynı anlama gelebilir. Putin Pekin’e açıkça hodri meydan dedi: “Amerika liderliğindeki düzeni tersine çevirmek isteyenlerin yanında mı duracaksınız, yoksa ABD şerifinin ekibine mi katılacaksınız?”
Aslında bu Pekin için zor bir soru olmamalı, ama öyle. Yaptığımız görüşmede, Macro Advisory Partners global danışmanlık firmasının kurucusu ve CEO’su Nader Mousavizadeh bana, “Bugün Çin ve Rusya’nın çıkarları aynı değil” dedi ve ekledi: “Çin ekonomi, inovasyon ve teknolojinin "süper finalinde" ABD ile rekabet etmek istiyor ve onu yenebileceğini düşünüyor. Rusya ise Putin’in hoşnutsuzluğunu dindirmek uğruna stadyumu yakıp yıkmaya ve herkesi öldürmeye hazır.”
Mousavizadeh’ye göre Çinliler ikilem içinde: “Yarattıkları ekonomik mucizeyi mümkün kılan düzen, istikrar ve küreselleşmeyi istiyorlar; ama bu istek ile yurtiçinde dirilttikleri otoriterlik ve dünyanın hakim süper gücü ve kural koyucusu haline gelip – ya Çin’in gücü ya Amerika’nın zaafı üzerinden – Amerika’nın yerine geçme emelleri taban tabana zıt.
Bir konuda hemen hemen eminim. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping içten içe Ukrayna saldırısının ve ABD’yi aşağılamanın Putin’in yanına kâr kalmasını umuyor. Tayvan’ı ele geçirip anavatan Çin’e yeniden dahil etmek adına dünyanın yumuşaması için böylesi çok daha iyi olur.
Ama Şi safdil biri değil. İnternetli dünyadan birkaç ilginç gerçek bilgi verelim: Birincisi, Çin’in ekonomisi Rusya’ya kıyasla Ukrayna’ya daha bağımlı. Reuters’e göre, “Çin 2019’da yaptığı sıçramayla Rusya’yı geride bırakarak Ukrayna’nın en büyük tekil ticaret ortağı haline geldi; iki ülke arasındaki toplam ticaret 2013’ten bu yana neredeyse yüzde 80 artarak geçen sene 18.98 milyar doları buldu… Çin 2020-21 pazarlama yılında Ukrayna’dan en çok arpa ithal eden ülke oldu” ve geçen yıl Çin’in mısır ithalatının yüzde 30’una yakını Ukrayna tarlalarından geldi.
İkincisi, Çin 2020 yılında ABD’yi geride bırakarak Avrupa Birliği’nin en büyük ticaret ortağı haline geldi. Yani giderek saldırganlaşan Rusya ve tutarsız Putin ile Avrupa arasındaki çatışma Pekin’in işine gelmez. Çin’in istikrarı ve iktidardaki Komünist Parti’nin meşruiyeti, Şi’nin halihazırda dev boyuttaki orta sınıfını koruma ve büyütme becerisine bağlı. Bunun için de istikrarlı ve büyüyen bir dünya ekonomisine ihtiyacı var.
ABD ve AB’nin yaptığı gibi Ukraynalıları silahlandırmak bir yana, Çin’in Rusya’ya yaptırım uygulamasını bile beklemiyorum. Pekin şu ana kadar Putin’in işgalinin “görmeyi umduğu şey olmadığını” yarım ağızla söylemekle yetindi; bu arada Washington’ın NATO’nun genişlemesi fikri ve Rus işgalinin kapıda olduğuna dair uyarıları ile “fitili ateşlediğini” ve “suçlu” olduğunu ima etmekten geri kalmadı.
Yani Çin açıkça arada kalmış durumda, ama nükleer silaha sahip üç kilit süper güç – ABD, Çin ve Rusya – içinde, Putin’in Ukrayna saldırısının yanına kâr kalıp kalmayacağını belirlemek açısından Çin’in belirleyici bir rolü var.
Öncülük etmek taraf seçmek demektir ve Çin’in gerçekten de dünya liderliğinde ABD’nin yerini almak gibi bir iddiası varsa, yarım ağızla konuşmaktan fazlasını yapması gerekecek.
Son olarak, Putin uluorta saklanan bir şeyi daha bulacak. Bugünün birbirine bağlanmış dünyasında bir liderin “etki alanı” tarih ve coğrafyadan aldığı yetkiye dayanmıyor; etki alanı artık başkalarını sizi takip etmeye zorlayarak değil ilham vererek her gün yeniden kazanmanız gereken bir şey.
Müzisyen ve aktris Selena Gomez’in Instagram takipçilerinin sayısı 293 milyon; yani Rusya nüfusunun iki katı. Evet, Vladimir, bana güldüğünü ve Stalin’in papayla alay ettiği sözleri tekrarladığını duyabiliyorum: “Selena Gomez’in kaç tümeni var?”
Hiç yok. Ama takipçileri olan bir internet fenomeni; üstelik internette böyle binlerce Selena var. Hatta aralarında Rus ünlüler de var ve Instagram’da savaş karşıtı paylaşımlar yapıyorlar. Belki tanklarını geri döndüremeyebilirler, ama Batı’nın seni bir halıya sarmasını ve ne senin ne de yandaşlarının asla o ülkelere girememesini sağlayabilirler. Şu an resmi olarak küresel bir parya konumundasın. Umarım Çin ve Kuzey Kore mutfağını seviyorsundur.
Tüm bu nedenlerden dolayı bu erken aşamada Putin hakkında sadece bir öngörüde bulunma cesareti göstereceğim: Vladimir, bu savaşın ilk günü bundan sonraki hayatının en güzel günüydü. Eminim ki kısa vadede ordun galip gelecek, ama geleceği geçmişle gömmeye çalışan liderlerin sonu uzun vadede pek iyi olmuyor. Uzun vadede adın hep kötü anılacak.
Vladimir, tıpkı azgın bir pandeminin ortasında böyle bir savaş çıkarmayı umursamadığın gibi benim sözlerimi de umursamadığını çok iyi biliyorum. Açıkçası Kablolu Dünya Savaşı hakkındaki en korkutucu şeyin de bu olduğunu kabul etmeliyim. Uzun vade bugüne çok uzak olabilir ve bizler de senin deliliğinden münezzeh değiliz. Yani, şen bir öngörüyle Ukrayna’nın Putin’in – sadece onun – Waterloo’su olacağını söylemek isterdim. Ama öyle diyemiyorum, çünkü internetli dünyamızda Waterloo’da olan Waterloo’da kalmıyor.
Aslında bugünkü dünyanın en tehlikeli tarafını soracak olursanız, size başka bir gerçekle cevap veririm: Putin Stalin’den bu yana hiçbir Rus liderin sahip olmadığı kontrolsüz güce sahip. Şi de Mao’dan bu yana hiçbir Çinli liderin sahip olmadığı kontrolsüz gücü elinde tutuyor. Ancak Stalin’in zamanında, Stalin’in aşırılıkları genellikle Rusya ve kontrol ettiği sınır bölgeleriyle kısıtlıydı. Mao’nun devrinde de Çin o kadar izole bir durumdaydı ki liderinin aşırılıkları sadece Çin halkına dokunuyordu.
Artık öyle değil. Bugünün dünyası eşzamanlı iki aşırılık üzerinden dönüyor: Bir yandan nükleer güce sahip en güçlü üç ulustan ikisinin lideri – Putin ve Şi – daha önce hiç bu kadar kontrolsüz güce sahip olmamıştı; diğer yandan, dünyanın farklı köşelerindeki insanlar birbirlerine hiçbir zaman bu kadar – üstelik aracılar giderek ortadan kalkarken – bağlı olmamıştı. Bu yüzden iki liderin ellerindeki kontrolsüz güçle yapacakları doğrudan veya dolaylı olarak aşağı yukarı hepimize dokunacak.
Putin’in Ukrayna işgali her yanı birbirine bağlı bir dünyanın ne kadar çılgın ve tutarsız olabileceğine dair ilk örnek oldu. Sonuncu olmayacak.
© 2022 The New York Times Company