23 Nisan 2025, Çarşamba Gazete Oksijen
Haber Giriş: 15.04.2025 16:05 | Son Güncelleme: 15.04.2025 16:11

New York Times inceledi: İdeoloji ne düşündüğünüz mü, bağlanma biçiminiz mi?

New York Times ideolojiler üzerine çalışan nörolog ve politik psikolog Leor Zmigrod ile insanların düşünce sistemi üzerine bir röportaja imza attı. Röportajda ideoloji, biyolojik etkenlerle irdeleniyor
New York Times inceledi: İdeoloji ne düşündüğünüz mü, bağlanma biçiminiz mi?
A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Matt Richtel / New York Times

(Leor Zmigrod ile bir sohbet)

Günümüzde partizan ayrımlar o kadar keskin ki, insanlar tamamen farklı gerçeklikler yaşıyormuş gibi görünebiliyor. Belki de gerçekten öyledir; en azından Cambridge Üniversitesi'nden nörolog ve politik psikolog Leor Zmigrod'a göre. Zmigrod, “İdeolojik Beyin: Esnek Düşünmenin Radikal Bilimi” adlı yeni kitabında, yalnızca insanların ideolojiye neden yatkın olduklarını değil, aynı zamanda bilgiyi nasıl algıladıklarını ve paylaştıklarını da açıklamaya çalışıyor. Çalışmada beyin fizyolojisi ve biyolojisine dair ortaya çıkan kanıtları inceliyor.

Soru: İdeoloji nedir?

Cevap: Bu, dünyanın nasıl işlediğine ve nasıl işlemesi gerektiğine dair bir anlatıdır. Bu anlatı, potansiyel olarak sosyal dünyayı ya da doğal dünyayı kapsayabilir. Ama sadece bir hikâye değildir. Yani; ideoloji ne düşüneceğimiz, nasıl davranmamız gerektiği ve diğer insanlarla nasıl etkileşim kurmamız gerektiği konusunda oldukça katı kurallar içerir. Bir ideoloji, bu kuralların dışına çıkan herhangi bir sapmayı kınar.

Soru: Katı düşünce biçimlerinin çekici olabileceğini yazdınız, sizce neden?

Cevap: İdeolojiler, dünyayı anlama ve açıklama ihtiyacını tatmin eder. Ayrıca yine ideolojiler insanın bir topluluğa ait olma ihtiyacını da aynı şekilde karşılar.  Ayrıca bir kaynak meselesi de var. Dünyayı keşfetmek bilişsel olarak oldukça zordur ve bilinen kalıplar ile kuralları kullanmak en verimli strateji gibi görünebilir. Ayrıca, birçok insan — ve birçok ideoloji — kurallara uymanın hem iyi hem de ahlaki bir yaşam sürmenin tek yolu olduğunu savunur. Ben ise olaya farklı bir açıdan yaklaşıyorum; bana göre ideolojiler, dünyanın doğrudan deneyimini köreltir. Dünyaya uyum sağlama kapasitemizi, kanıtları anlama yetimizi, güvenilir olanla olmayanı ayırt etme becerimizi daraltır. 

Soru: Kitapta, ideolojik düşünürlerin daha az güvenilir anlatıcılar olabileceğini gösteren araştırmalardan söz ediyorsunuz. Bunu açıklayabilir misiniz?

Cevap: Bu etkiyi çocuklarda bile gözlemleyebiliyoruz ve oldukça dikkat çekici. 1940’larda, California Üniversitesi, Berkeley'de görev yapan Psikolog Else Frenkel-Brunswik, yüzlerce çocukla röportaj yaptı ve onların önyargı ve otoriterlik seviyelerini test etti. Örneğin, itaat ve uyumu mu savunuyorlar; yoksa oyun ve hayal gücünü mü? Çocuklara, kurgusal bir okulda geçen öğrencilerle ilgili bir hikâye anlatıldı ve daha sonra bu hikâyeyi hatırlamaları istendiğinde, en önyargılı çocuklarla en hoşgörülü çocuklar arasında ciddi farklılıklar gözlemlendi. Hoşgörülü çocuklar, hikâyedeki karakterlerin olumlu ve olumsuz özelliklerinin oranını daha doğru hatırlama eğilimindeydi; onların hafızası, anlatılan hikâyeye daha sadıktı. Buna karşın, önyargı puanı yüksek olan çocuklar hikâyeden sapmıştı; etnik azınlık kökenli karakterlere olumsuz özellikler yüklemiş ya da tamamen uydurmuşlardı.

Yani, ideolojik biçimde hareket eden çocukların hafızaları, kendi ön kabullerini doğrulayan kurgularla şekillenmişti. Aynı zamanda, bazen anlatıcının söylediği bazı ifadeleri ve ayrıntıları papağan gibi ezberleyip tekrarlama eğilimleri de vardı.

Soru: İdeolojiye yatkın insanlar daha az mı bilgi alıyor? Ya da bilgiyi farklı mı işliyorlar?

Cevap: İdeolojik düşünmeye en yatkın kişiler, her türlü değişime ya da nüansa direnme eğilimindedir. Bunu görsel ve dilsel şekilde test edebiliyoruz. Örneğin, bir testte onlardan iskambil kartlarını renk ya da sembol gibi çeşitli kurallara göre sıralamalarını istiyoruz. Ama bir noktada, kuralı fark ettirmeden değiştiriyoruz. O andan itibaren eski kural işe yaramıyor. İdeolojik düşünmeye dirençli insanlar uyum sağlayabiliyor; kuralların değiştiğine dair bir ipucu gördüklerinde, davranışlarını da değiştiriyorlar. Fakat ideolojik düşünenler, değişimi fark ettiklerinde buna direniyorlar. Eski kuralı uygulamaya devam ediyorlar, artık işe yaramasa bile.

Soru: Yürüttüğünüz bir çalışmada, ideologlar ile ideolog olmayanların beyinlerindeki ödül sisteminde temel farklar olduğunu buldunuz. Bu bulgularınızı anlatabilir misiniz?

Cevap: Yaptığım deneylerde, en katı düşünen kişilerin beyinlerinde dopaminin nasıl dağıldığına dair genetik yatkınlıkları olduğunu keşfettim. Katı düşünce yapısına sahip bireylerin prefrontal kortekslerinde dopamin seviyeleri daha düşük, ancak striatum bölgelerinde — yani ödül sistemimizin önemli bir parçası olan, ani içgüdülerimizi kontrol eden orta beyin yapısında — dopamin seviyesi daha yüksek. Yani, katı ideolojilere olan psikolojik yatkınlıklarımız biyolojik farklılıklara dayanıyor olabilir.

Gerçekten de, farklı ideolojilere sahip kişilerin beyinlerinin hem fiziksel yapısında hem de işleyişinde farklar olduğunu görüyoruz. Bu farklar özellikle ödül, duygu işleme ve hata yaptığımızda devreye giren izleme ağlarında belirginleşiyor. Örneğin, amigdala'nın — duyguları işlemekten sorumlu, özellikle korku, öfke, tiksinti, tehlike ve tehdit gibi olumsuz yüklü duyguları yöneten badem şeklindeki yapının — boyutu, gelenekleri ve mevcut düzeni meşrulaştıran daha muhafazakâr ideolojilere sahip olup olmadığımızla bağlantılı.

Soru: Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Cevap: Bazı bilim insanları bu bulguları, amigdalanın işlevi ile muhafazakâr ideolojilerin işlevi arasında doğal bir uyum olduğunu gösteren kanıtlar olarak yorumladı. Her ikisi de tehditlere karşı tetikte olma ve güçsüz kalma korkusu etrafında şekilleniyor.

Peki ama neden muhafazakârlarda amigdala daha büyük? Zaten daha büyük bir amigdalaya sahip olan kişiler, bu yapı olumsuz duygulara daha duyarlı olduğu için mi muhafazakâr ideolojilere yöneliyor? Yoksa bir ideolojiye uzun süre maruz kalmak, duygusal biyokimyamızı değiştirerek beynin yapısında fiziksel değişimlere mi yol açıyor? Bu belirsizlik, klasik bir tavuk-yumurta sorununu ortaya koyuyor: Beynimiz mi ideolojimizi belirliyor, yoksa ideolojiler beynimizi mi değiştiriyor?

Soru: Eğer belirli bir şekilde bağlandıysak değişmek mümkün mü?

Cevap: Hangi ideolojiyi ne kadar tutkuyla benimsediğiniz, neyi reddettiğiniz ya da neye mesafe koyduğunuz konusunda bir iradeniz var. Bence hepimiz esneklik konusunda bir değişim gösterebiliriz. Elbette katı düşünmeye genetik ya da biyolojik yatkınlığı olan insanlar için bu daha zor olabilir ama bu, değişimin imkânsız ya da kader olduğu anlamına gelmiyor.

© 2025 The New York Times Company