Andrew Higgins / New York Times
Batı’nın iki kutbu olan Donald Trump’ın Washington’u ile liberal demokrasinin savunucusu Brüksel arasında sıkışan Polonya, pazartesi günü yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde Trumpçı modele yöneldi.
Polonya’nın popülist eski iktidar partisi Hukuk ve Adalet’in (PiS) müttefiki olan milliyetçi tarihçi Karol Nawrocki, pazar günü yapılan ikinci turda Varşova’nın liberal belediye başkanı Rafal Trzaskowski’yi kıl payı geçerek zafer kazandı. Trzaskowski, Brüksel yanlısı merkezci başbakan Donald Tusk tarafından desteklenirken, Nawrocki Trump yönetiminin desteğini aldı.
Seçim sonucu neyi değiştirecek?
Pazartesi günü açıklanan seçim sonucu, cumhurbaşkanının dış ve iç politikayı doğrudan belirleyememesi nedeniyle kısa vadede önemli bir değişikliğe yol açmayacak. Ülke, her iki tarafın da hemfikir olduğu bir politika olan Ukrayna’ya askeri desteği sürdürmeye devam edecek. Seçim sonucu, Polonya’nın Avrupa Birliği’nden ayrılması anlamına da gelmiyor.
Ancak seçim, özellikle eski komünist Doğu Avrupa’da, Avrupa’nın karşı karşıya olduğu daha büyük bir mücadeleyi gözler önüne serdi. Göç, kürtaj ve LGBTQ+ hakları gibi bölücü konular üzerinde sert tartışmalar yaşanıyor. Ulusal egemenlik söylemi de, Avrupa Birliği’nin geleneksel değerlere ve Polonya’nın özelinde Katolik Kilisesi’ne aykırı gördüğü değişiklikleri dayatmasına karşı sağın bir sloganı haline geldi.
Varşova ve Oxford üniversitelerine bağlı bir siyaset analisti olan Jaroslaw Kuisz, durumu “ideolojik olarak çok farklı iki Batı — iki güç merkezi — arasındaki bir savaş” olarak tanımladı.
Artık ortak bir model etrafında birleşmeyen Polonya ve diğer doğu Avrupa ülkeleri, Trump’ın temsil ettiği popülist milliyetçilik ile Soğuk Savaş sonrası liberal düzenin savunucuları arasında sıkışmış durumda.
Pazar günü yapılan Polonya’daki ikinci tur seçim, sadece iki hafta önce Romanya’da kendisini “MAGA adayı” ilan eden milliyetçi George Simion’un merkez sağ bir rakibe kaybetmesiyle liberallerde doğan umutların üzerine gelmişti. Bu sonuç, Avrupa’daki sağcı popülist dalganın sona erdiği ve kıtanın daha istikrarlı bir rotaya gireceği beklentisini doğurmuştu.
Ancak bu umutlar pazartesi günü dağıldı. Pazar gecesi açıklanan çıkış anketleri Trzaskowski’yi önde gösterse de oyların sayımı sonunda Nawrocki yüzde 50,9 ile seçimi kazandı.
Bu, Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın “Batı medeniyetinin yeni vatansever çağı” olarak tanımladığı Trump liderliğindeki döneme güçlü bir destek olarak görülmese de, milliyetçiliğin kalıcı gücünü ortaya koydu.
Polonya seçimlerinde Trump fırtınası
Merkez sağ gazete Rzeczpospolita’nın genel yayın yönetmeni Michal Szuldrzynski, Nawrocki’nin zaferinin “Polonya’da ve dünyada büyük çalkantıların habercisi olduğunu” ve bunun “Trumpçılığın küresel dalgasının bir sonucu” olduğunu söyledi.
Trump’a hayranlığıyla bilinen ve Avrupa’da kendi imajında bir siyasi hareket başlatmak isteyen Orban, pazartesi günü Trzaskowski’nin yenilgisini memnuniyetle karşıladı.
Fransa’nın aşırı sağ lideri Marine Le Pen de bu sonucu “Brüksel oligarşisinin, herhangi bir demokratik irade olmaksızın politikalarını dayatma girişiminin reddi” olarak selamladı.
Seçim günü Varşova’da konuşan seçmenler, oylarının sembolik bir makamdan çok daha fazlasını ifade ettiğini dile getirdi.
Psikolog Jan Brykczynski (62), Trzaskowski için oy kullandıktan sonra, “Cumhurbaşkanlığı önemli değil. Asıl mesele çok daha büyük” dedi.
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nin Varşova ofisi direktörü Piotr Buras, Nawrocki’nin seçimi “Washington ve Brüksel arasında bir tercihmiş gibi” sunarak gerçekte var olmayan bir dış politika çatışmasını iç politik çıkarlar uğruna kullandığını söyledi.
Buras, “İdeolojik ve siyasi olarak Nawrocki, Vance’in Münih’te tanımladığı Batı vizyonunu temsil ediyor” dedi. ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, Şubat ayında yaptığı konuşmada Avrupa’nın sağ partileri tecrit ederek ABD ile ortak değerlerden uzaklaştığını ileri sürmüştü.
Seçmenler bilinçli davranmadı
Buras şöyle ekledi: “Polonya çok bölünmüş durumda ama seçmenler bilinçli bir dış politika tercihi yapmadı”
Seçim kampanyası boyunca Nawrocki, Tusk’u ABD ile geleneksel güçlü ilişkileri tehlikeye atmakla suçladı. ABD’nin Polonya’da yaklaşık 10 bin askeri bulunuyor ve ülke genelinde güvenliğin garantörü olarak görülüyor. Geçtiğimiz ay, Trump Nawrocki’yi Oval Ofis’te kabul etti. Oysa bu imkan Polonya Başbakanı Tusk’a verilmedi.
Trump’ın Ukrayna lideri Volodimir Zelenski’ye yönelik eleştirilerinden cesaret alan Nawrocki, son dönemde Polonya’da uzun süredir bastırılmış anti-Ukrayna duygularına ses vermeye başladı.
Bu duygular, 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı tam kapsamlı işgalden bu yana büyük ölçüde bastırılmıştı; zira Polonyalılar, Ukrayna’nın Avrupa’yı Rus saldırganlığından koruma amacıyla askeri olarak desteklenmesi gerektiği konusunda hemfikirdi.
Ukrayna'ya karşı mesafeli
Ancak Nawrocki, Ukrayna’nın NATO veya AB üyeliğine destek vermeyeceğini söyledi — her iki üyelik de yakın vadede gerçekçi bir ihtimal değil. Buna rağmen Orban ve diğer popülist Avrupalı liderler, bu olasılığı liberal rakiplerine saldırmak için kullanıyor.
Zelenski, sosyal medya platformu X’te Nawrocki’yi tebrik eden bir mesaj paylaştı ve Polonya’nın “bölgesel ve Avrupa güvenliğinin temeli” olduğunu vurguladı.
Polonya’da cumhurbaşkanlığı, dış politika veya ekonomi gibi konularda belirleyici rol oynamasa da, hükümete karşı yasaları veto etme ve devlet başkanı sıfatıyla sembolik ama etkili bir muhalefet odağı oluşturma gücüne sahip.
Görev süresi sona eren mevcut Cumhurbaşkanı Andrzej Duda da Hukuk ve Adalet Partisi’nin müttefikiydi ve sıklıkla Tusk’un mecliste geçirdiği yasaları veto etmiş veya onları önceki hükümet tarafından atanmış yargıçların çoğunlukta olduğu mahkemelere göndermişti.
Siyasi tıkanıklık artabilir
Eski bir boksör olan Nawrocki’nin Duda’nın yerine geçmesi, siyasi tıkanıklığı daha da artırabilir. Aynı zamanda, parlamentoda çoğunluğu elinde bulunduran ancak cumhurbaşkanlığı vetosunu aşacak üçte iki çoğunluğa sahip olmayan Tusk’un liberal, solcu ve muhafazakâr ortaklardan oluşan kırılgan koalisyonu içinde de gerilim yaratabilir.
Siyaset analisti Kuisz, “Nawrocki, Duda’dan çok daha kavgacı biri. Tusk ve Dışişleri Bakanı Sikorski’nin işini ciddi şekilde zorlaştıracak” dedi.
Brüksel’de üst düzey görevlerde bulunmuş ve ana akım Avrupa siyasetçileri tarafından saygı gören Tusk hakkında Kuisz, “Gorbaçov sendromu yaşıyor” yorumunda bulundu. Sovyet lideri Mihail Gorbaçov, Soğuk Savaş’ın bitişinde Washington’la işbirliği yapmıştı. Kuisz’e göre Tusk da “yurt dışında kendi ülkesinden daha çok takdir görüyor”
© 2025 The New York Times Company