Ege Işık Özatay
Şevket Dağ’ın (1876-1944) sanat yaşamına başladığı Osmanlı döneminde Ayasofya Camii’ne resim sehpası ve boya kutusuyla girip çalışmak, atomu parçalamak kadar zordur. İşte bu yüzden, yine Ayasofya’nın iç mekanını resmettiği bir gün kendini yaka paça zaptiye kapısına götürülürken bulur. Yaptığı işi anlatır, çizimlerini gösterir. Padişah, Sanayi-i Nefise Mektebi’nin ilk Türk öğrencilerinden biri olan Şevket Dağ’ın ne denli kıymetli bir sanatçı olduğunu anlamış olacak ki Dağ o günden sonra Ayasofya Camii, Rüstem Paşa Camii, Yeni Cami’ye irade-i seniyye, yani padişah emriyle girmeye başlar. Bu camilerin bezeme ögesi olan çinileri ve hat levhalarını, işçiliği madeninden değerli taşlar gibi özenle yansıtır. Kubbe pencerelerinden giren ışığın mekanda yarattığı ulvi etki, sırtını izleyiciye dönüp dua eden figürler ve Dağ’ın renk seçimleri büyülü bir kompozisyon yaratır. Şevket Dağ’ın Ayasofya konulu eserinin, 2010 tarihli Artam müzayedesinde 1 milyon 451 bin dolarlık rakamla satış rekoru kırması, tam da bu nedenle bir tesadüf değildir.