Nilgün Yıldız Coşkun
Büyüme ideolojileri, ormansızlaşma, tarımda kimyasal kullanımları, nükleer enerji politikaları iklim krizini tetikledi. Gezegene verdiğimiz zarar geri döndürülemez, bizden sonraki kuşaklara mirasımız ise ekolojik yıkım. Yarattığımız tahribatın yansımalarını edebiyatta ve sinemada görüyoruz, son yıllarda bu eserlerin sayısı giderek artıyor. Eyleme çağıran, bireysel farkındalıkların artmasıyla kolektif bir bilinci harekete geçirmek isteyen yapımlar, hızla tükettiğimiz post-apokaliptik eğlenceliklerden öteye geçemiyor. Tabii kesin bir çözüm sunamamaları, ayrıcalıklı kesimin ultra lüks tüketimlerinin izleyicisi olmamız da etkili bu duyarsızlaşmaya. Oysa Rachel Carson’ın 1962’de yayımlanan Sessiz Bahar kitabıyla bir kırılma yaşanmış, tarım ilaçlarının zararlarına dikkat çeken kitap, modern çevre hareketinde bir dönüm noktası olmuştu. Edebiyatın da bu konuya eğilimini artırdı tabii, doğayı sevme kurmacalarının yerini, doğaya verdiğimiz zararların yaşamlarımıza dönüşünü irdeleyen eko-kurmacalar aldı.