Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde, domates tarlasında çalışan mevsimlik işçi Eyüp’ün hayatı zordur. Ailesini geçindirmek konusunda ciddi maddi sıkıntıları var. Yaz güneşinin kavurucu sıcağında ter içinde çalışırken her an bu stresi sırtında taşımakta. Bu yüzden ustabaşı Hemme ile bir anlaşmazlık yaşar ve birbirlerine sinirlenirler. Eyüp zor sakinleşir. Sık sık bozulan motoruyla dura kalka evine gitmeye çalışırken bir arkadaşı Hemme’nin onun annesine küfür ettiğini söylediğinde kararını verir. Evindeki tabancayı alıp bunun hesabını ustabaşına soracaktır. Eyüp tabancasını beline taktıktan sonra kararlı bir şekilde Hemme’nin evine gitmek için zırt pırt tutukluk yapan motoruna rağmen yola çıkar. Ancak yolda karşılaştığı insanlar ve durumlar onda bazı duygu değişimlerine yol açacak, olaylar onu beklenmedik bir finale doğru sürükleyecektir.
Siverek doğumlu Murat Fıratoğlu’nun yazıp yönettiği, oyuncu bulamadığı için Eyüp’ü de kendisinin oynadığı bu ilk filmi, insanı içine çeken samimi karakterlerle dolu, sinema duygusunu sonuna kadar hissettiren bir film. Biraz İran filmlerinin doğal gerçekçiliğini ve doğal mizahını da taşıyor. Bazen de deadpan komedi anlayışını yansıtan türlü durumlar/sahneler barındırıyor içinde. Deadpan komedi (absürd ya da komik bir sahnenin, komik değilmiş gibi ciddi ifadelerle oynanması) zor yapılan bir mizah türüdür ve ülkemizde de örneğine çok sık rastlanmaz. Eyüp kararlı ve kızgın bir şekilde amacına doğru yol alırken koca bir karpuzu tek başına taşımaya çalışan yaşlı bir amca, ‘güller benim vazgeçilmezimdir’ diyerek sürekli güllerden bahseden çiftçi bir tanıdık, bir bakkaldaki televizyonda oynayan Heidi çizgi filmi ve beklenmedik bir anda karşılaşılan çocukluk aşkı gibi renkli bazı karşılaşmalara maruz kalan Eyüp’le birlikte biz de yavaş yavaş sakinleşiyoruz.
Asıl mesleği avukatlık olan ama tutkuyla sevdiği sinemaya bağlanan Fıratoğlu, filmden sonraki söyleşisinde ‘bir insanın başka bir insandan üstünmüş gibi olmasını hiç anlamıyorum’ demişti. O kadar güzel özetliyor ki bu cümle bu filmi. Günün sonunda herkes ortak bir paydada bir araya gelebiliyor. Fıratoğlu’nun filminde perdeden seyirciye taşan ve bugünlerde tam da bize lazım olan yoğun bir insan sevgisi var. Kimsenin özünde kötü olmadığı bir zamanı bize hatırlatıyor sanki. Bazen durup bir nefes almak, birinin küçük bir sorununa yardımcı olmak, bir tanıdıkla karşılaşmak beklenmedik farkındalıklara yol açabiliyor.
Katıldığı Venedik Film Festivali’nden de özel jüri ödülüyle dönen Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri’nin dünyanın her yerindeki seyircinin üzerinde iyileştirici bir gücü var. Fıratoğlu’nun senaryosunun bu gücü ve samimiyeti, kamera önündeki Eyüp’ü de kendisinin tam ölçüsünde bir performansla canlandırmasıyla ikiye, üçe katlanıyor. Ayrıca filmdeki oyuncuların çoğunluğu Fıratoğlu’nun akrabalarından oluşuyor. Sadece Ali Barkın ve küçük ama önemli bir sahnede hikâyeye giren Güneş Sayın profesyonel oyuncular olarak bu ekipte yerlerini almışlar.