29 Mart 2024, Cuma
Haber Giriş: 04.03.2022 04:30 | Son Güncelleme: 08.03.2022 11:36

“Kadın düşmanlığı bu dünyada sıradan”

Feminizm hakkındaki görüşleriyle dikkat çeken Nijeryalı yazar Chimamanda Ngozi Adichie, feminist bakış açısını ve eserlerindeki yansımalarını O2’ye anlattı
Fotoğraf: Manny Jefferson
Fotoğraf: Manny Jefferson

Hülya Çelik

[email protected]

Afrikalı bir feminist olma deneyimleri ve toplumsal cinsiyet inşası hakkında yaptığı “Hepimiz Feminist Olmalıyız” başlıklı TEDx konuşmasıyla dikkat çeken Chimamanda Ngozi Adichie; romandan şiire, oyundan denemeye kadar pek çok türde eserler veren, dünyaca ünlü bir feminist ve feminist bakış açısını eserlerine ustalıkla yediren bir yazar. İlk romanı Mor Amber (Doğan Kitap) 28 dile çevrildi. Yükselen Güneşin Ülkesinde ve Boynunun Etrafındaki Şey adlı iki romanı ve Feminist Manifesto isimli denemesi de yine Doğan Kitap’tan yayımlandı. Yazarlığını “politik” ya da “feminist” olarak etiketlemeyi sevmeyen ancak görüşlerini tüm eserlerinde hissettiğimiz Adichie’nin ülkemizde yayımlanan son kitabı ise Keder Üstüne (Doğan Kitap) adlı denemesi. Adichie ile 8 Mart arifesinde kitaplarını, keder ve yası ve elbette feminizmi Zoom üzerinden konuştuk.

Yazarlık serüveninizin nasıl başladığını biraz anlatabilir misiniz?

Kendimi bildim bileli yazdım. Yazdığım ilk metinleri 15 yaşında yayımladım, çok iyi olmayan küçük şiirler yazıyordum. Nijerya’da bir dergiye gönderdim ve yayımladılar. Bu erken adım hedefime doğru yürümeye başladığım nokta oldu. Nijerya’da tıp okuyordum ama doktor olmak istemiyordum. Orayı bırakıp üniversite için Amerika’ya geldim, siyaset bilimi ve iletişim okudum, yazmaya devam ettim, ilk öyküm yayımlandı. Sonra bir edebiyat ajanım oldu ve bana çok inandı. Normlara pek uymuyordum aslında; Afrikalı ve deneyimsiz bir yazar… Ama ben vardım ve o da varlığıma inandı, Afro-Amerikan bir kadındı, onu anmayı çok seviyorum. Bazı insanlar için risk almak gerekiyor. O da bunu yaptı.

“Edebiyatım ille de feminizmi tanıtsın diye uğraşmıyorum”

Eserlerinizde yansıttığınız güçlü bir feminist bakış açınız var. Peki, sizin “feminist” tanımınız nedir? Ve bunu eserlerinize nasıl yansıtırsınız?

Yanıtlamaya ikinci sorunuzdan başlayayım. Bilmiyorum ve hiç de ilgilenmiyorum. Edebiyatım ille de feminizmi tanıtsın diye uğraşmıyorum. Edebiyat bir sanattır ve edebiyat yaparken propaganda yapmamak gerekir. Ben bir feministim, dünyaya feminist gözlerle bakıyorum ve kadınların nasıl göründüğünün fazlasıyla farkındayım; geri duran, dışlanan, ezilen… Bu çok açık bir adaletsizlik ve ben sadece dünyanın iyiye gitmesini istiyorum. Bana göre feminist, dünyada kadınlarla ilgili neler olup bittiğini  gerçekten bilen ve anlayan, dünyayı daha eşit bir yer haline getirmek isteyen kişidir. Sanat politika değildir, bir ideoloji değildir ama ben bir feministim ve sanat yolundaki yürüyüşüm ister istemez bunu yansıtıyor. Fakat hiçbir romanımı feminizmi anlatmak için yazmadım, yazmak da istemem. Eğer feminizmi doğrudan yazmak isteseydim bütün kadınlar mükemmel olurdu ama yalan olurdu. 

“Toplum artık kadınlara inanıyor”

Kadınların Özgürlüğü İçin 15 Madde alt başlıklı bir kitabınız var: Feminist Manifesto. Bu kitabın ortaya çıkış hikâyesi nedir?

Bir arkadaşımın bebeği oldu ve benden onu bir feminist olarak nasıl yetiştirebileceğine dair tavsiye vermemi istedi. Bu önce çok garip geldi ama sonra kendime dönüp düşünmemi sağladı ve ortaya böyle bir kitap çıktı. Feminist bir çocuk yetiştirmenin nasıl olacağını hiç somut olarak düşünmemiştim. Altı yaşında bir kızım var ve uygulamak anlatmak kadar kolay değil. Feminist olmayan, kadın düşmanlığının sıradan ve yaygın olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Çoğu kişi “Kadınları öldürmüyoruz, oy da verebiliyorlar, daha ne?” diye düşünüyor ama kadın düşmanlığı aslında daha küçük yollarla gösteriyor kendini. Oyuncakçıların kız çocuk bölümü işlevsiz, parlak şeylerle doluyken erkek bölümü geliştirici, zihin açıcı oyuncaklarla dolu. Bu kitapla varmak istediğim yer kadınlara öncelik verilmesi değil, erkek ve kız çocuklarına eşit bir dünya sunulması.

Nasıl değerlendiriyorsunuz günümüzü, #MeToo hareketini?

Bu hareket Afrika kıtasında pek büyümedi ama bana umut verdi. Bu bir hikâye anlatma hareketiydi ve hikâyelerin gücüne çok inanıyorum. Toplum artık kadınlara inanmaya daha istekli ancak fazla bir değişiklik olmadığı konusunda da endişeliyim aslında. İktidar, politika ve ekonomi alanlarında daha fazla kadın görmek istiyorum. Kadınlar evin dışında da yürümeli. Kadın sağlığına daha fazla önem verilmesini istiyorum. Yaşlandıkça odağım değişiyor (gülüyor). Dünyanın dört bir yanına baktığınızda kadının temsiliyeti hâlâ eşit olmaya yakın bile değil. Ancak dünyada sizin gibi bir şeyler yapan genç kadınlarla tanışmak da bir o kadar umut verici.

“Aslında her zaman politiğim” 

Sizinle ilgili ilk tanımlama “feminist yazar” olsa da “Nijeryalı bir yazar” ya da “sömürge sonrası yazar” olarak da anılıyorsunuz. Etiketler ne yazık ki hep var ama sizin için ne kadar önemli? Kişisel tarihiniz edebiyatınızı nasıl etkiliyor?

Etiketlerden nefret etsem de yararlı olduklarını da düşünüyorum. Evet ben “feminist”im ve “yazar”ım ama feminist yazar denince bu, insanları bir beklentiye sokuyor. Çalışmalarımın ideolojik mercekle değil sanatsal olarak değerlendirilmesini istiyorum. Evet Nijeryalıyım ama “Nijeryalı yazar” olmak çok sınırlayıcı. Etiketlerin sonucu empoze ve beklenti oluyor ama bir yandan da olduğum şeyi anlattığı için de gerekli. Benim sayemde yapmak istediklerinin mümkün olduğuna inanan Nijeryalı gençler var. 

Boynunun Etrafındaki Şey, Yükselen Güneşin Ülkesinde gibi romanlarınızda siyaset, kültür, ırk ve cinsiyet temaları öne çıkıyor fakat siz kendinizi hiçbir zaman politik bir yazar olarak görmüyorsunuz. Biraz açıklar mısınız buradaki mesajınızı?

Tüm yazıların politik olduğunu düşünüyorum. Bir aşk hikâyesi de yazsanız politiktir, çünkü insanların içinde yaşadığı sosyal koşulları da anlatırsınız bir yandan. Ama her yazıya politik demeyiz ve etiketini saklı tutarız. Hele ki Avrupa ya da Amerikalı değilseniz politik olmanız kaçınılmazdır. Ben “politik” ya da “sömürge sonrası” gibi etiketleri benimsemek istemiyorum, çünkü o zaman insanlar benim ne yazdığımdan çok bu konulara odaklanıyorlar. Politik olmanın çok fazla katmanı var, ben her zaman politiğim ama geride tutarak ve sorgulayarak.

“Kederi konuşulabilir bir şey haline getirmek istedim”

Keder Üstüne bir deneme kitabı ancak bu kez yasa odaklanmışsınız. Keder ve yasla neden hesaplaşmak istediniz? 

Yazdıklarımı yayımlamak için yazıyorum ama kendim için yazdığım zamanlar da oluyor. Önce babam, ondan çok kısa bir süre sonra da annem öldü. Dünyaya bakışım tamamen değişti, başıma gelen en yıkıcı şey olduğunu düşündüm. Bu kitap o zaman yazdığım notlardan ortaya çıktı, belki kardeşlerime gönderirim diye yazdıklarımı yayımlamaya karar verdim. Keder hakkında yazmam, diğer insanlara da yardım etti. Ölümü düşünmeye devam etmek hayatı yaşanmaz kılıyor. Kederi konuşulabilir bir şey haline getirmek istedim bu kitapla. Böylece notlarımı yayımlamaya ve yas tutan diğer insanlara destek olmaya karar verdim. 

Mor Amber / Chimamanda Ngozi Adichie / Çeviren: Ali Cevat Akkoyunlu / Doğan Kitap / Roman / 288 Sayfa

Feminist Manifesto / Chimamanda Ngozi Adichie / Çeviren: Begüm Kovulmaz / Doğan Kitap / Deneme / 128 Sayfa

Boynunun Etrafındaki Şey / Chimamanda Ngozi Adichie / Çeviren: Sibel Sakacı / Doğan Kitap / Roman / 224 Sayfa

Yükselen Güneşin Ülkesinde / Chimamanda Ngozi Adichie / Çeviren: Nur Küçük / Doğan Kitap / Roman / 536 Sayfa

Keder Üzerine / Chimamanda Ngozi Adichie / Çeviren: Solina Silahlı / Doğan Kitap / Deneme / 120 Sayfa