Ebru D. Dedeoğlu
Casusluk dünyasında en büyük yetenek görünmez olmaktır. Ancak geçmişiniz peşinizi bırakmıyorsa ne kadar saklanabilirsiniz?
New York Times çoksatan yazarı Tess Gerritsen, yeni serisi Martini Kulübü’nün ilk kitabı “Casuslar Sahili” ile okurları aksiyon ve duygusal gerilimin iç içe geçtiği bir hikâyeye davet ediyor. Doğan Kitap etiketiyle yayımlanan roman, Maine’in sahil kasabası Purity’de sakin bir hayat süren Maggie Bird’ün, kapısına bırakılan bir cesetle altüst olan yaşamını konu alıyor. Bangkok’taki başarısız operasyonun gölgesi hâlâ peşinde ve hayatta kalabilmek için geçmişiyle yüzleşmek zorunda. Gerritsen, bu kez sadece casusluk dünyasının tehlikelerini değil, mesleğin ağır duygusal bedellerini de ele alıyor. "Casuslar da bizim gibi insanlar; sevdikleri var, hayal kırıklıkları var ve bazen doğru ile yanlış arasındaki çizgi bulanıklaşabiliyor," diyor. Ancak “Casuslar Sahili”, sadece bir aksiyon romanı değil, yaşlanma, görünmezleşme ve kimlik kaybı üzerine de güçlü bir anlatı sunuyor. “Yaşlandıkça insanların seni görmezden geldiğini fark ediyorsun. Ama fark edilmeyen biri olmak, bir casus için paha biçilmez bir yetenek,” diyen Gerritsen, Maggie’nin görünmezliğini bir zaafa değil, avantaja dönüştürdüğünü vurguluyor. Tess Gerritsen ile online buluştuk ve “Casuslar Sahili” romanı üzerinden, Martini kulübünü, kadın kahraman algısını nasıl değiştirdiğini, casusluğun psikolojik yükünü ve serinin geleceğini konuştuk.
“Casuslar Sahili”, geçmişle hesaplaşan ama hâlâ güçlü bir kadın kahramanı merkeze alıyor. Kendi yaş alma süreciniz bu hikâyeye nasıl yansıdı? Maggie’nin kendini görünmez hissetmesiyle sizin deneyimleriniz arasında bir paralellik var mı?
Maggie’nin hissettiklerinin çoğunu ben de yaşlandıkça hissetmeye başladım. İnsanlar, artık eskisi kadar hızlı hareket edemeyeceğimi, elimden daha az şey geldiğini düşünüyor. Beyaz saçlarımla daha az ilginç biri olduğumu varsayıyorlar ve bu yüzden fark edilmemek ya da görmezden gelinmek daha sık karşılaştığım bir durum haline geliyor. Bu his, sanırım birçok kadının paylaştığı evrensel bir gerçek: Yaşlandıkça toplum gözünde görünmezleşiyoruz. Fakat bu durumun ilginç bir avantajı da var. İnsanlar sizi fark etmediğinde, pek çok şeyden sıyrılabilirsiniz. Gözlerden kaçmak, bir casus ya da polis için paha biçilemez bir yetenek. İşte Maggie de bu durumu kendi lehine kullanmayı öğrenmiş biri. Görünmez olmak bazen bir lanet gibi görünse de, doğru ellerde güçlü bir silaha dönüşebilir.
“Görünmez olmayı istemek, iyi bir casusun sahip olması gereken temel özelliklerden biri” Peki, Maggie’nin Purity’deki görünmezliği, bir casus için paha biçilmez bir yetenek. Ama bu onun için sadece bir koruma kalkanı mı, yoksa geçmişte yaptığı seçimlerin ve kaybettiği kimliklerin bedeli mi?
Görünmez olmayı istemek, iyi bir casusun sahip olması gereken temel özelliklerden biri. Eğer fark edilmemek sizi rahatlatıyorsa, hayatınız boyunca casusluk yapın ya da yapmayın, bu his hep sizinle kalır. Maggie için bu görünmezlik kesinlikle bir koruma kalkanı. Kariyeri boyunca birçok düşman edindi ve onların dikkatini çekmek istemiyor. Küçük ve uzak bir kasabada yaşayıp çiftçilik yapması, hem mahremiyetini hem de güvenliğini sağlamak için seçtiği bir yol. Ama tabii ki, geçmişten tamamen kaçmak o kadar kolay değil.
Kahramanımız, casusluk türündeki genç ve dinamik kahraman klişelerini yıkıyor. Hollywood genellikle yaşlı kadınları geri planda bırakırken, siz tam tersine güçlü ve zeki bir kahraman yarattınız. Maggie’nin bu farklılığı okuyucuların kahraman algısını nasıl değiştirdi?
Aslında bu konuda bir manifesto yazmak gibi bir niyetim yoktu. Sadece benim gibi bir kadın kahraman yaratmak istedim. Ama dürüst olmak gerekirse, Hollywood ve gerilim okuyucularının genellikle genç, göz alıcı kahramanları tercih ettiğini düşündüğüm için Maggie’nin ticari açıdan riskli bir karakter olacağını sanıyordum. Fakat tam tersi oldu! Maggie’nin farklılığı, Hollywood’un bile ilgisini çekti. O genç değil, fiziksel olarak eskisi kadar güçlü de değil ama hâlâ keskin bir zekâya ve büyük bir kararlılığa sahip. Asıl gücü de burada yatıyor. Yaş almanın kahraman olmanın önünde bir engel olmadığını göstermesi bence hem tür için hem de okuyucular için taze bir bakış açısı sundu.
“Rizzoli & Isles” serisinde kadın dayanışması güçlüydü, ancak burada Maggie’nin yalnızlığı ve geçmişiyle yüzleşmesi ön planda. Yine de Martini Kulübü onun için farklı bir bağ sunuyor. Bu dinamik, hikâyenin gerilimini ve ritmini nasıl şekillendiriyor?
Maggie, mesleği gereği acısını ve geçmişini kendine saklamak zorunda kalan biri. Dış dünyaya karşı izole görünse de, Martini Kulübü sayesinde güvenebileceği bir çevresi var. Ancak onların da sırları var ve geçmişleri gereği birbirlerine tamamen dürüst olamayacaklarını kabullenmiş durumdalar. Fakat işin ilginç yanı şu: Bir kriz anında, her şeye rağmen birbirlerine güvenebileceklerini biliyorlar. Bu kitapları yazarken en çok hoşuma giden kısım da burasıydı; dostluğu keşfetmek ve bu karakterlerin birbirlerini nereye kadar koruyacaklarını görmek. İşte bu dayanışma, serinin merkezinde yer alıyor.
Martini Kulübü fikrine bayıldım. Roman’da güven ve gizlenen sırlar arasında sürekli bir gerilim var. Bu denge, grup içindeki ilişkileri nasıl şekillendiriyor? Kulüp, bireysel geçmişleri nasıl kolektif bir hesaplaşmaya dönüştürüyor?
Hikâyenin en sevdiğim kısımlarından biri Martini Kulübü ve üyeleri arasındaki ilişkiler oldu. Güven ve sır tutmanın yarattığı o çekişmeli dengeyi keşfetmek benim için çok keyifliydi. Bu grubu bir arada tutan şey, birbirlerinin gizliliğine saygı duymaları. Geçmişleri gereği bazı şeyleri açıklamamalarının kaçınılmaz olduğunun farkındalar ama yine de kritik anlarda birbirlerine güvenebileceklerini biliyorlar. Yazar olarak benim için en heyecan verici taraf ise geçmiş kariyerlerinden gelen ve hatta kulüp üyelerini bile şaşırtacak sırları açığa çıkarmak oldu. Bu, keşfetmeye açık ve derinlemesine işlenebilecek bir alan sundu.
“Bir casus olmanın duygusal bedelini keşfetmek istedim”
Casusluk gerilimlerinde ajanlar genellikle duygusuz, soğukkanlı profesyoneller olarak tasvir edilir. Ancak siz, ihanet, paranoya ve yalnızlık gibi temalarla onları daha insani bir çerçeveye oturtuyorsunuz. Casusları içimizden biri olarak göstermeyi bilinçli bir tercih mi yaptınız?
“Casuslar Sahili”ni yazmadan önce eski istihbarat ajanlarının anılarını okudum ve bu, onlara tamamen farklı bir gözle bakmamı sağladı. Sonuçta onlar da bizim gibi insanlar—ailelerini seviyorlar ve çoğunlukla vatanseverlik duygusuyla bu kariyeri seçiyorlar. Ama işin içinde karmaşık bir gerçeklik var. Kariyerleri boyunca onları hayal kırıklığına uğratan, alaycı hale getiren ahlaki ikilemlerle karşı karşıya kalıyorlar. Kitapta, bir casus olmanın duygusal bedelini, sevdiklerinize bile tam anlamıyla dürüst olamamanın stresini ve bazen yaptıkları fedakârlıkları keşfetmek istedim. Okuyucuların onları soğukkanlı makineler olarak değil, gerçek insanlar olarak görmesini istedim.
Maggie’nin travmaları yalnızca kişisel değil, aynı zamanda sistemin karanlık tarafıyla da bağlantılı. Casusluk gibi “vatanseverlik” duygusuyla süslenen bir mesleğin gölge yanlarını işlerken kendinizi otosansür uygularken buldunuz mu?
Kahramanların mükemmel olması gerektiğine inanmıyorum. Hatta mükemmel kahramanlar bana hem gerçek dışı hem de sıkıcı geliyor. Ama okuyucular, doğru ve yanlış konusunda güçlü hisleri olan karakterler görmek ister. CIA’in tarihine baktığımızda karanlık anlar ve büyük skandallar var. Aslında bir sonraki kitabım “Summer Guests” bunlardan birini ele alıyor. Ancak Maggie ve arkadaşlarının, bir görevin etik olarak yanlış olduğunu fark ettiklerinde geri çekilecek kadar vicdan sahibi olmalarını istedim. Ne yazık ki, Maggie de bir noktada ahlaki olarak yanıltıcı bir göreve zorlanıyor. Danny ile yanlış beyanlarla evlenmesi bunun en büyük örneği. Bu hata onun hayatını mahvediyor. Ve Maggie için en acı ders şu: Hata yaparsan, bedelini ödersin.
Bangkok’taki başarısız operasyon, Maggie’nin hem kişisel hem de profesyonel hayatında derin yaralar açıyor. Bu trajedinin gölgesi, onun Purity’de kurduğu sessiz hayatı nasıl etkiliyor? Maggie’nin bugün aldığı kararlar ve kurduğu ilişkiler, o olayın yankılarından nasıl şekilleniyor?
O operasyon Maggie’nin hayatını geri dönülmez şekilde değiştirdi. Kayıp öyle ağır bir yük oldu ki bir daha aşık olmayı bile düşünemedi, hatta onu umutla bekleyen bir başkasının varlığını fark etmekten bile kaçındı. Bu travma onu hayattan çekilmeye itti. İnsanlardan uzaklaşarak kendini tavuk çiftliğine adadı ve bir tür duygusal paralizeye girdi. Ancak geçmiş peşini bırakmıyor ve bir noktada onu yüzleşmeye zorlayarak her şeyi altüst ediyor.
Romanın sonunda Maggie’nin geçmişinden gelen tehditlere karşı tavrı, net bir çözümden çok belirsiz bir hesaplaşma hissi yaratıyor. Bu açık uçlu yaklaşım, serinin devamında Maggie’nin geçmişiyle yüzleşmesini nasıl etkileyecek? Martini Kulübü için sırada ne var?
“Casuslar Sahili”nin sonunda Maggie bazı sorularına yanıt buluyor, ama okuyucuyu onun için hâlâ uzakta bir tehdit olduğu hissiyle bırakmak istedim. Şu an güvende olabilir, ancak bu her an değişebilir. Daha geniş düşündüğümüzde de aslında her zaman bir yerlerde yeni tehditler ortaya çıkmaya hazır bekliyor. Zaten bu yüzden istihbarat ajansları var, değil mi? Martini Kulübü’nün üyeleri kariyerleri boyunca yaklaşan krizleri izlemekle geçti. Artık emekli olsalar da içgüdüleri hâlâ devrede ve bir sonraki tehlike, belki tüm dünyayı değil ama onların kurdukları güvenli küçük köşeyi sarsabilir. Bu yüzden, takipte kalmaya devam ediyorlar.
Casuslar Sahili / Tess Gerritsen / Çeviren: Solina Silahlı / Doğan Kitap / Roman / 336 Sayfa