San Francisco sakinleri, teknoloji şirketleri vadinin güneyinden şehre doğru yayılmaya karar verdiğinden bu yana kobay olmaya alışıklar. Silikon Vadisi’nin tanımı eskiden San Jose ile başlayıp Palo Alto’da sona ererken, bu tanım son yirmi yıl içinde San Francisco şehri dışında başka bir yerde yaşamaya pek de niyeti olmayan mühendisler ve beyaz yakalı teknoloji çalışanlarının istilasıyla çok değişti. Dünyanın farklı metropollerinden atlayıp gelen bu gençlerin, Silikon Vadisi’ndeki portakal bahçeleri ve sanayi parkları arasına sıkışmış sıradan mahallelerde yaşamayacaklarını görmüş olduk. Şehirde birbiri ardına unicorn’lar (bir milyar dolardan fazla değeri olan start-up) ortaya çıkması ile bir nüfus patlaması yaşandı ve Bay Area, yani körfez bölgesi neredeyse 8 milyon kişiyi içeren ve sınırları artık Oakland’a kadar uzanan geniş bir bölge halini aldı. Evet, San Francisco’nun çöküşüne dair çıkan tüm haberlere rağmen bu gerçeklik hala sürüyor.
Teknoloji start-up’ları ürünlerini şehirde yaşayan yenilikçi insanlara beğendirebilirlerse, dünyanın her yerine satabileceklerini biliyorlar. San Franciscolular her çeşit teknolojiyi denemeye meraklı ve istekliler. Artık telefonuma gelen mesajlardan neyin patlama yapmak üzere olduğunu anlayabiliyorum. Instagram ilk yayılmaya başladığında ‘Foursquare’i derhal bırak’ diye üzerime baskı yapıldığını; Instacart ortaya çıkınca hepimizin kupon paylaştığını ve illa da favorimiz olan yerel marketi Instacart’a dahil ettirmek için kampanya yaptığımızı hatırlıyorum. Tüm satışçı çalışanlarımın Salesforce’u kullanmaya başladıkları ilk gün gelip “Bunu kullanmak zorunda mıyız” diye şikayet ettiklerini; Clubhouse’a girmenin sadece kulaktan kulağa olduğu zamanlarda gecelerimizi vadinin ünlü teknolojistleriyle birlikte ellişer kişilik odalarda dünyanın geleceği üzerine konuşarak geçirdiğimizi; şehre ilk yerleştiğimde taksi bulamayınca şirkettekilerin bana Uber çağırarak sorunu çözdüklerini ve paylaşım ekonomisinin ne muhteşem bir şey olduğunu düşündüğümü unutmuyorum. San Franciscolular kobay olmaktan hep pek memnun oldular, hatta ileride dünyanın hangi hizmetleri kullanıp kullanmayacağına karar veriyor olmanın hayatlarını zenginleştirdiğini düşündüler. Ta ki otonom arabalar sokaklarımızda boy gösterene kadar…
Hangi şoför daha kötü
Bugün şehirde üç adet sürücüsüz araba şirketi yüz civarında araçla hizmet veriyor. Sürücüsüz araba deneme programına ilk kaydolduğumda heyecanla yaşayacağım maceraları düşünüyordum. Bir gün evimin önündeki çok dik yokuştan her tarafı lidar sensörleriyle kaplı bir araba indi, gayet hızlı bir dönüş yaparak kapımın yirmi metre ilerisinde durdu. Böylece arabada kimse olmaksızın yaptığım yolculuklar başladı. En başta arabanın gösterge ekranında bilgisayarın yakaladığı hareket eden insanlar, direkler, arabalar, çöp kovaları ve ağaçları gözlerimi kırpmadan takip ediyordum. En stresli olan ise karşıdan gelen trafiğe karşı yapılan sol dönüşler ve yolcu indirme amacıyla yapılan yanaşmalardı. Hepsinde kalbim yerinden fırlıyordu, çünkü otonom araçta bir sürücüde alışık olduğumuz dönüş yapmadan önce bir iki saniyelik duraksama ve gözlem yapma ihtiyacı yoktu. Araç, son derece hızlı bir şekilde boşluğa dalıveriyordu. Zamanla otonom arabanın yapığı tüm ani hareketlere alıştım.
Fakat şehrin sakinleri otonom araçlara alışamadı. Otonom araç geliştiricilerinden Waymo, Şehir Konseyi’ne yaptığı savunmada, insanların yaptığı kazalarla otonom araçların yaptığı kazaları karşılaştırıp “insanların çok kötü şoförler” olduğunu söyledi. Şehrin yönetim sistemi, tüm tartışmaların halka açık şekilde yapılması ve ilgili tüm kurumların ve bireylerin görüşlerinin dinlenmesini gerektiriyor. Eğer anlaşmazlık ciddi boyutlarda olursa, o zaman halka direkt sorma, yani plebisit yöntemi kullanılıyor. Evlerimize iki yılda bir yaklaşık 200 sayfalık bir kitapçık geliyor. Kitapçık üniversite mezunu insanların bile anlamasının oldukça zor olduğu son derece ağır bir dille yazılmış onlarca yasa önerisi içeriyor. Her bir öneri için teker teker oy veriliyor. Bir parti ya da bir adayı seçmekten çok öte bir şekilde, şehir için neyin doğru ya da yanlış olduğuna dair fikir edinmek zorunda kalınıyor. Şehir bir bakıma çok katılımcı bir yöntemle yönetiliyor da denebilir.
Jetgiller gibi yaşıyoruz...
Ağustos ayında California Eyalet Komisyonu, Şehir Konseyi’nin tüm itirazlarına rağmen sürücüsüz araçları resmi olarak onayladı. Şehrin itfaiye ve polis departmanları otonom araçların ciddi güvenlik sorunu yaşayacağını iddia ettiler; taksi şoförleri derneği ticari olarak zarar göreceğini savundu. Eyalet Komisyonu otonomi için yapılan çalışmaların California genelinde ve özelikle San Francisco’da araştırma ve ticaret faaliyetlerini artıracağı ve nihai olarak halkı daha zenginleştireceğine inandığı için tüm itirazlara rağmen sürücüsüz araçlara izin verdi. Böylece inovasyon yine kurulu düzeni yenmiş oldu! Benim katıldığım deneme programı başarıyla sona erdi ve şimdi her yerde kendi kendine giden araçlar dolanıyor. Waymo 200 kişiyi daha işten çıkardı, çünkü arabaları kullanan şoförlere artık ihtiyaç duymuyor.
Tabii bu, vatandaşların kuralları kolay kabul edeceği anlamına gelmiyor. Şehirde Safety Rebels (güvenlik asileri) diye bir grup kuruldu ve sürücüsüz arabaları sabote etmeye başladı. Protestocuların başvurduğu yöntemler çeşitli: Bir defasında arabanın önüne bir kazak atıldı. Arabanın bilgisayarı kazaklar hakkında eğitilmediği için araba tamamen durdu. Sonra araçların önüne plastik koni konmaya başlandı. Koniyi ezmemek için araba tamamen duruyor, bir saat oturup destek aracının gelmesini beklemeniz gerekiyor. Şehir bir süre sonra ortada kalmış Cruise ya da Waymo araçlarıyla dolmaya başladı. En son eylül ayında ilk defa ölümlü bir kaza meydana gelince aykırı sesler “Biz size söylemiştik” deyip tekrar mahkemeye başvurdular. Oysa sırf bisikletlere çarpan araçlar ya da raylarda duramayıp arabalara çarpan tramvay kazaları kat be kat fazla. Sanırım insanların kazaları kabul edilebilir, robotların hataları ise asla kabul edilemez.
Acaba herhangi başka bir belediye ya da devlet kurumu yeni teknolojilerin halk yararına olup olmadığı ve mahkemelerin sınırlarının nerede başlayıp bittiği sorgulamasıyla bu kadar sık karşılaşıyor mudur? Akıllı makinelerin hayatımızı ele geçirmeye başlamasına karşı insanlığın karmaşık tepkilerini görmek oldukça ilginç. Her hâlükârda şehir sakinleri her gün Jetgiller gibi bir hayat yaşamamıza izin veren kurumlara seçimlerde oy vermeye devam ediyor!