Bilim insanları tıbbın en şaşırtıcı gizemlerinden birine odaklanıyor: Neden bazı türler kansere yakalanmazken, diğerleri yaşamlarını kısaltan tümörlerle boğuşuyor? Balinalarda kanser oranı çok düşükken köpekler ve kediler için kanser önde gelen ölüm nedenlerinden biri. Yarasalar da kansere karşı nispeten iyi korunur ancak fareler korunmaz. İnsanlarda ise kanser yılda yaklaşık 10 milyon insanın hayatını kaybetmesine neden oluyor.
Şaşırtıcı olan balinalar ve filler de dahil olmak üzere birçok deva canlının her biri, bir tömörü tetikleyebilecek çok sayıda hücreye sahip. Bu nedenle özel risk altında olmaları gerekiyor. Ancak bu canlılarda kanser görülme oranı çok düşük. Wellcome Sanger Enstitüsü, araştırmalarının temelini İngiliz istatistikçi Richard Peto’nın keşfettiği organizmadaki hücre sayısına oranla kanser insidans ölçüsünün belirlenmesine sebep olan Peto Paradoksu’na dayandırdığını açıklandı.
"Ne kadar çok hücreniz varsa, yakalanma riskini artar"
The Guardian'ın haberine göre proje lideri Alex Cagan, "Kanser, vücuttaki bir hücrenin DNA'sında bir dizi mutasyon geçirerek kontrolsüz bir şekilde çoğalmaya başlaması ve vücudun savunmasının bu büyümeyi durduramamasıyla ortaya çıkan bir hastalıktır. Bir hayvanın sahip olduğu hücre sayısı arttıkça kansere yakalanma riski de artar" açıklamasında bulundu. Londra Zooloji Derneği Yaban Hayat Veteriner Patalojisti Simon Spiro da bu açıklamaları destekleyerek, "Hücreler piyango bileti gibidir. Ne kadar çok sahip olursan piyangoyu kazanma ihtimalin o kadar artar. Bu durumda ikramiye kanser. Bir insandan bin kat daha fazla hücre sahibi olursan, kansere yakalanmak için bin kat daha büyük bir risk altındasındır’’ ifadelerini kullandı.
Peto Paradoksu'na ters düştü
Bu bakış açısına göre bazı balina türlerinin, yüksek hücre sayısından dolayı erken yaşta kansere yakalanarak 1 yaşına kadar bile yaşamaması gerekiyor. İnsanlarda trilyonlarca yaşam hücresi bulunurken balinalarda katrilyonlarca bulunmakta. Fakat incelemelerde bu duruma rastlanmadı.
Duruma örnek olarak Grönland balinalarının ömürlerinin 100 ile 200 yıl arasında olması, fillerin 70 yıl yaşaması belirtildi. Hepsinin insanlardan binlerce defa daha fazla hücre sahibi olduğu, her bir hücrenin de kansere yol açan mutasyonların başlaması için başlangıç noktası olduğu belirtildi. Bu paradoksu anlamak için Sanger’ın ekibi Londra hayvanat bahçesinde aslanlar, kaplanlar, zürafalar dahil tüm memelileri incelediklerini belirtti.
Alex Cagan ‘’Memeliler üzerinde her sene bulduğumuz mutasyon sayıları oldukça değişkendi. Uzun süre yaşam ömrü olan canlılarda daha az mutasyon gerçekleşirken, kısa ömürlü canlılarda mutasyon sayısı daha fazlaydı. İnsanlar senede neredeyse 47 mutasyon geçirir, bu sayı farelerde ise senede 800 mutasyondur. Farelerin ortalama 4 yıl ömrü varken, insanların avaraj ömrü 83.6 yıldır. İncelenen memelilerin yaşam süreleri boyunca toplamda 3 bin 200 mutasyon biriktirdiği belirlendi. Farklı yaşam sürelerine rağmen sonunda benzer sayıda mutasyon olması dikkat çekici. Ancak bunun bir yaşlanma nedeni olup olmadığı henüz net değil‘’ diye konuştu.
Kanser deneyleri için fareler uygun değil
Simon Spiro, ’’Uzun ömürlü hayvanların DNA mutasyon oranlarını ne kadar sürede başarılı bir şekilde yavaşlattıkları hala belirsiz, mutasyon sayısı ve yaşam süresi arasındaki bağlantı yalnızca düşük ile orta yaşam süresine sahip hayvanlar için kuruldu. Yalnızca doğal şekilde hayatını kaybeden canlıları inceleyebiliriz, tanım gereği uzun ömürlü canlılar nadir olacaktır. Bu verilere ulaşmak için beklememiz gerekecek’’ dedi.
Çalışma kapsamında ilk aşamada yalnızca memelilerin incelendiğini aktaran Spiro, "Bu sayede araştırmalarımız bitkiler, böcekler ve sürüngenler üzerinde de devam edecek. Karıncalar gibi sosyal böcekler oldukça ilginç. İşçi karınca ve ana karınca aynı genomlara sahip ancak ana karınca 30 yıl yaşarken işçi karıncalar bir ya da iki yıl yaşarlar. Bu ana karıncanın DNA’sını daha iyi onardığını gösteriyor. Ya da başka açıklamalarda olabilir’’ ifadelerini kullandı.
Simon Spiro son olarak ‘’Kanser deneyleri için kullanılan fareler düşük yaşam sürelerinden dolayı araştırma için en iyi örnekler olmayabilir. Bu araştırma sayesinde kanser direncini anlamak için daha uzun ömürlü canlıların araştırmaya daha uygun ve yararlı örnekler olabileceklerini gördük. Kritik nokta mutasyon oranları, tümörler ve yaşlanma arasında bir bağlantı kurmak, her iki süreç hakkında yeni bir anlayış sunmak. Bu araştırmalar gelişmiş kanser taramalarına ve yaşlanmanın en kötü etkilerini hafifletecek tedavi yöntemleri bulmada yardımcı olabilir’’ diye ekledi.