Migren, beyinlerin duyusal bilgiyi alışılmadık şekilde işlemesine yol açan karmaşık bir rahatsızlık. Görme, işitme, koku, dokunma ve tat duyuları etkileniyor; ışığa ve sese hassasiyet, yüz veya saçlı deride hassasiyet, bazı kokuların tetikleyici olması, bulantı ve tat bozuklukları migrenin belirtileri arasında.
Ataklar genellikle dört saat ile üç gün arasında sürüyor ve baş ağrısının şiddeti veya konumu tanıda belirleyici değil; baş ağrısına eşlik eden yorgunluk, baş dönmesi ve konsantrasyon güçlüğü ön plana çıkıyor.
Kadınlarda migren neden daha sık görülüyor?
Ergenlik döneminde hormon üretimi artıyor. Kadınlarda östrojen ve progesteron seviyeleri erkeklerden daha yüksek ve bu hormonlardaki dalgalanmalar migreni tetikliyor. Özellikle menstruasyon, gebelik ve perimenopoz gibi “dönüm noktaları” migreni etkiliyor; östrojen seviyesindeki düşüşler birçok kadında baş ağrısı atağına yol açıyor.
Östrojen düşüşü, migreni tetikleyen beyin süreçlerini aktive ediyor, özellikle trigeminal sinir üzerinden duyusal bilgi işleme etkileniyor. Gebelik, doğum ve perimenopozda yaşanan hormon dalgalanmaları atakları şiddetlendirebiliyor. Hormon terapileri bazen migreni kontrol etmeye yardımcı olurken, bazı kişilerde ağrıyı artırabiliyor.
Migren genetik mi?
Migren, genellikle anne tarafından geçiyor; mitokondri aracılığıyla hücre içi enerji yönetimi etkileniyor. Migrenli beyinler enerji eksikliği yaşıyor ve stres, uykusuzluk veya düzensiz beslenme ağrıyı tetikliyor. Kadınlarda migren ile kaygı ve depresyon arasında da güçlü bir bağlantı bulunuyor.
Atakları takip etmek ve adet döngüsü ile ilişkilendirmek, kişiselleştirilmiş tedavi planı oluşturmak için önemli. Hormon bazlı veya diğer tedavi yöntemleri, doktor rehberliğinde ağrıyı azaltabilir.
Kaynak: Gazete Oksijen
