2-12 Mayıs tarihleri arasında Akbank Sanat'ın İstiklal Caddesi’nin üzerindeki binasında düzenlenen Akbank Kısa Film Festivali’nin ikinci günündeyiz. Program 11:00’de Perspektif’le başladı. İntihar Bekçisi, Amok, Ben ve O, Fidan adlı filmler gösterildi. Ancak bence bugünün en dikkat çeken filmi öğleden sonra Festival Kısaları kapsamında gösterilen Adres (Navnîşan). Batmanlı yönetmen Aram Dildar’ın filmi kendi coğrafyasında kaybolan bir öğretmeni konu alıyor. İsimleri değiştirilen köyleri, yurtları işaret eden filmin hem dokunaklı hem de kıvrak bir anlatım biçimi var. Kısalar kapsamında gösterilen diğer yarışma filmleri ise Gece Babamızı Ararken ve Bahçeler Put Kesildi’ydi. Ulusal Yarışma sonuçları 12 Mayıs’ta açıklanacak. Yarışmanın jüri üyeleri Beren Saat, yönetmen Umut Aral, oyuncu Ekin Koç, kurgucu Ali Aga ve Akbank Sanat Müdürü Derya Bigalı. Ne olacak aşırı merak ediyorum.
'Kariyeri en çok belirleyen şeyler reddettikleriniz'
Günün en merakla beklenen etkinliği ise ünlü oyuncu Ekin Koç 18:30’da “Oyunculuk Üzerine” başlıklı söyleşisiydi. Şampiyon, Kurak Günler, Okul Tıraşı gibi filmlerle geniş bir hayran kitlesi kazanan Ekin Koç, aynı zamanda festivalin Ulusal Yarışma jürisinde de yer alıyor. Salon ağzına kadar dolu. Ağırlıklı olarak sinema-televizyon, medya alanında eğitim gören üniversite öğrencileri ve basın mensuplarından oluşan hevesli bir topluluk var. Ekin Koç tam vaktinde geldi ve kariyerinin başındaki genç insanlara rehber niteliğinde çok tatlı bir sohbet başladı.
Festival Direktörü Selim Evci’nin yönettiği söyleşide, öğrencilik yıllarını, ilk işi Sana Bir Sır Vereceğim’le birlikte oyunculuk serüvenine nasıl başladığını, ABD’de edindiği tecrübeleri anlattı. Risk almayı seven, yaptığı işlerle gurur duymak isteyen bir oyuncu olduğunu belirterek kariyeri en çok belirleyen şeylerin reddettikleri olduğunu söyledi. Şampiyon filmiyle birlikte Yaşamayanlar dizisi için de teklif geldiğini, bir vampir hikayesi olmasının çok ilgisini çektiğini daha sonra menajerinin de yönlendirmesiyle Şampiyon’u tercih ettiğini anlattı. Ardından sevilen filmlerin yapım süreçlerine değinerek, Okul Tıraşı’nı Bahçesaray’da çektikleri zaman kadın sığınma evinde kaldıklarını, kısıtlı imkanlara rağmen dört hafta boyunca harika bir deneyim yaşadığını anlattı. Yakın zamanda büyük tezahuratla karşılanan Kurak Günler’e ilişkin ise uzun bir süre audition’ları izlemeye katılmaya devam ettiğini ve ilk başta filmde rol alacağının net olmadığını söyledi.
Ekin Koç kendisinin de sürecin nasıl geliştiğini görmek istediği için biri haber kupüründen diğeri bir tiyatro oyunundan bir sahneyle hareketle bu filmleri yaptığını söyledi. Ancak birilerine yaptığın şeyin neden anlam ifade ettiğini anlatmak, insanla ve parayla ilgilenmenin, özetle prodüksiyon sürecinin çok yorucu olduğunu, bu yüzden artık iyi sinemacıları keşfetmeye ve desteklemeye yöneldiğini ifade etti.
Çiçeği burnunda oyuncu adaylarının sorduğu sorulara yanıt veren Ekin Koç’un dikkat çeken kimi açıklamaları şöyle:
- Yalnızca ana akım işlerde olsaydım herhalde kendimi çok boş hissederdim.
- Kurak Günler’de en çok Selahattin Paşalı ile gölde güreştiğimiz yerlerde eğlendim. O sahne çok keyifliydi.
- Daha maddi motivasyonlarla hareket ederek iş seçebilirsin ama aynı zamanda bir şeyin parçası olmak için de işler de seçmelisin. Bunun dengesini sen bulacaksın. O kadar belirsiz ki her şey, biraz da şansa kalıyor.
- Succession’ın benim kariyerimde hiçbir etkisi olmadı. Audition verdim ve aldılar. Dört yıl önce yabancı yapımlar çok gelirdi. Ben audition severim, bana eğlenceli bir şey oyun gibi gelir. Artık böyle bir talep yok genel anlamda ülkeye karşı.
- İnsanın istenci bana dev bir mıknatıs gibi geliyor. Küçük mikro seçimlerin hepsi senin makro hedefine yönelik oluyor. Algı alanımdaki her şey oyunculuğa yönelikti. Karamsar olmayın, istemeye devam edin.
- Sette insanın ihtiyacı olan şey esneklik. Karşındakini gerçekten dinlemen lazım. Hiçbir metot uygulamıyorum. Ekin metotum var benim. Hayal gücümü nasıl kullanacağımı buldum.
- Benim Adım Gültepe’yi çekerken çok iyi oynamak istiyordum bu yüzden de katılaşıyordum. Yönetmen Zeynep Günay Tan bana “eğlen biraz, bu sahne çok eğlenceli bir sahne. Tadını çıkar” diyordu. Bu çok önemli çok da zor bir şey.
