24 Nisan 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
Haber Giriş: 19.03.2022 11:40 | Son Güncelleme: 19.03.2022 12:50

James Brown, 50 sene önce bu hafta hapishanedeki gençlere umut ışığı oldu

The New York Times'tan Billy Heller, Amerikalı müzisyen, soul ve funk müziğin ünlü ismi James Brown'u yazdı
James Brown, 50 sene önce bu hafta hapishanedeki gençlere umut ışığı oldu

Billy Heller / The New York Times

James Brown Augusta, Georgia'yı gururla evi olarak adlandırırdı. Sıra konserlere geldiğinde, 1963'te çığır açan albümü “Live at the Apollo”yu kaydettiği, Harlem'de 125. Cadde'deki Apollo Tiyatrosu, onun evden uzaktaki yuvasıydı. Ancak 50 yıl önce bu hafta, çok daha az seyircinin olduğu, başka bir New York City kurumunda konser verdi.

Brown 16 Mart 1972'de, çoğu tutuklu yargılanmayı beklerken hapishanede tutulan 16 ila 20 yaşındaki yüzlerce tutukluyu eğlendirmek, onlara tavsiyelerde bulunmak ve cesaretlendirmek için tam revüsüyle Rikers Adası'na gitti. O sırada yaptığı bir açıklamada, "Mahkumlar Rikers'a gelmemizi istedi ve gidiyoruz!" dedi.

Karşılama tüyler ürperticiydi. New York Şehri Islah Evi Kurulu'nun genel müdürüyken konsere katılan John Brickman, “Rikers'taki çocuklar kesinlikle çılgına döndü. Çığlık atıp bağırıyorlardı" dedi. Brickman, bu kükremenin ona Johnny Cash'in canlı "At Folsom Prison" albümünde duyduğu kalabalığı hatırlattığını söyledi.

Brown’un Rikers şovunun hikayesi, son elli yılda büyük ölçüde anlatılmadı. Peki Soul’un Babası, New York'un en kötü şöhretli hapishanelerinden birinde gençlerden oluşan bir izleyici kitlesi için nasıl sahneye çıktı?

Hikaye, Brown'ın Amerika'nın şehirlerindeki uyuşturucu belası konusundaki endişesiyle başlayıp efsanevi şarkıcının dikkatini çeken bir Islah Evi çalışanı ile başlıyor.

Brown, gençken yasalarla burun buruna geldi. Brown'ın o zamanlar tur müdürü olan Alan Leeds, bir röportajda Brown'ın arabalara zorla girmekten 16 yaşında aldığı mahkumiyete atıfta bulunarak, "Çocukken hapishanedeydi. Hukuktaki adaletsizliği ve cezaevlerimizdeki koşulları anlayabiliyordu” dedi.

James Brown’un müziğindeki toplumsal bilinç, 1966'da çocukları okula devam etmeye teşvik eden “Don't Be a Dropout” şarkısıyla başladı. 1968'de bir imza haline gelecek funk marşını yayınladı: "Say It Loud - I'm Black and I'm Proud”. Bu şarkı ırkçılığa sert bir eleştiri ve siyahların toplumsal gücü için coşkulu bir çağrıydı.

Daha sonra, ününü eroinin tehlikelerine karşı sesini yükseltmek için kullanarak, dikkatini şehirlerdeki gençleri saran uyuşturucu krizine çevirdi. (Brown'ın eroin kullanmadığı bilinmekle birlikte, hayatında diğer uyuşturucularla mücadele etti ve daha sonra bir uyuşturucu çeşidi olan PCP’yi içeren bir olay nedeniyle 1988'de hapis cezasına çarptırıldı; 2004'te de bir aile içi şiddet suçlamasına itiraz etmedi.)

Brown'ın “Kral Eroin”i Mart 1972'de geldi. Rikers'ın eski tutuklularından Manny Rosen’ın bir gün çalıştığı Stage Deli'de Brown'a gösterdiği şiirinden türetilen şarkı, eroinin insanlar üzerindeki etkisinin yıkıcı hikayesini anlatıyordu. Brown şarkıda, "Sadece bir okul çocuğuna kitaplarını unutturabilirim/ Dünyaca ünlü bir güzelliğin görünüşünü ihmal etmesini sağlayabilirim/ Bazıları maceramın eğlenceli ve heyecan verici olduğunu düşünüyor/ Ama kafana silah dayayıp seni öldüreceğim" diyordu.

Leeds, "Uyuşturucu bağımlılığı, eroinin Siyah toplumu nasıl perişan ettiği konusunda çok güçlü duyguları vardı" dedi.

New York Cezaevi Kurulu Başkanı William vanden Heuvel, Brown'ın oradaki performansını bildiren açıklamada, Rikers Adası'ndaki Ergen Tutuklu Barınağı’ndaki genç tutukluların yarısından fazlasının uyuşturucuya bağlı suçlardan hapsedildiğini söyledi.

Hapishanedeki koşullar şimdi olduğu gibi o zamanlar da tehlikeliydi. Rikers'ta çalışan emekli bir ıslah memuru olan 99 yaşındaki Roy Caldwood bir röportajda, "Onları oraya hayvanlar gibi tıktılar” dedi. Tutukluların yıkanabilecekleri özel bir yer veya yemek yiyebilecekleri uygun bir mekan olmadığını kaydetti. Caldwood "Hayvan olsalardı, ASPCA lanet olası yeri kapatırdı" diye konuştu.

Rikers 1972'nin başlarında bir isyanla sarsıldı. Caldwood ve diğer dört memur rehin alındı. Şiddetli isyan 20 gardiyan ve 75 mahkumun yaralanmasına neden oldu. Caldwood, “Bizim durumumuz buydu. Baskıyı kontrol altında tutmaya çalışıyorduk. Ve aniden bu bayan gelip bize James Brown'ı teklif etti” dedi.

Carlwood’un bahsettiği kadın Gloria Bond’du. Bond, ıslah evi sistemini izleyen bir sivil gözetim kurumunda vanden Heuvel ile birlikte çalışıyordu.

Bond'un New York'ta bir televizyon haber muhabiri olan kızı Anna, “İslah Kurulu, hapishanedeki insanlara yardım etmek ve onlara doğru şekilde bakıldıklarından emin olmak için her zaman iyi şeyler bulmaya çalışıyordu” dedi. Anna, 96 yaşındaki annesi adına konuşuyordu. Kurum daha önce tutuklularla konuşmak için Coretta Scott King'i ve ayrıca bir gösteri veren Harry Belafonte'yi getirmişti. Gloria Bond, Brown’un menajeri Charles Bobbit ile temasa geçti ve Brown'ın Manhattan'daki ofisine onu görmeye gitti. Ardından müzisyene bir Rikers konseri verebileceğini önerdi.

Anna annesi ne istediğini açıkladığında, ona “Ne, şaka mı yapıyorsun?” dendiğini söyledi. Bobbit'in Gloria'ya Brown'ın ofise neredeyse hiç gelmediğini söylediğini vurguladı. Ama bu onu yıldırmadı.
Anna olanları şöyle anlatıyor: “Annem diyor ki: 'Eh, Bay Bobbit, size ne yapacağımı söyleyeceğim. Örgümü getireceğim ve şuradaki köşeye oturacağım. Kimseyi rahatsız etmeyeceğim. O gelene kadar bekleyeceğim”.

Gloria Bond tam da bunu yaptı. Anna Bond, “Nihayetinde, ofisteki herkes onu tanıdı ve kahvesini getirmeye başladı. Küçük köşesinde oturup örgü örerek Brown’un çevresinin bir parçası oldu" diyor. Sonunda, Brown ofise geldi ve Gloria Bond ile karşılaştı. Anna Bond, "Ve gerisi tarih kitaplarında” diye ekliyor.

15 Mart 1972'de Brown, Johnny Carson'ın ‘Tonight Show’unda “King Eroin”i seslendirdi. Ertesi öğleden sonra, tutuklular Rikers Adası'ndaki oditoryumda toplandı. Birçok genç gösteriyi izlemek istedi ve hepsi alana sığamadı. Bu yüzden Brown, o öğleden sonra her biri 500 ila 600 kişilik ayrı gruplara iki konser verdi.

Sahne salonun önündeydi ve seyirciler için katlanır sandalyeler kuruluydu. Caldwood, konserden önce Brown'ın provasını izledi. "Broadway'de ya da başka bir yerdeymiş gibi davranıyordu” diyen Caldwood, Brown bir grup üyesine ikazda bulunduğunda müzisyenlerin ne denirrse onu yaptığını hatırlıyor. Ama iş konsere geldiğinde Caldwood hiçbirini izleyemedi. Gardiyan, “Gözüm kalabalığın üzerinde olmalıydı, gösteriye bakamadım. Gevşemeyi göze alamadım ve sonunda tüm lanet şeyi kaçırdım” diyor.

Brown, Rikers şovunda eksiksizdi. Kurul için gönüllü olarak çalışan bir NYU hukuk öğrencisi olan Christopher Kende, “Bütün grubunu ve vokalistlerini hep birlikte sahnede tuttu. Yüzde 110’unu sahneye verdi” izlenimini aktarıyor. Leeds’in kayıtlarına göre o gün grup, Brown da dahil olmak üzere 18 kişiyi içeriyordu: Müzisyenler, vokalistler, dansçılar ve hatta bir komedyen olan Clay Tyson. Kende konseri, "Mahkumlar büyülenmişti. Sadece ritmin içine girdiler ve harika zaman geçirdiler” diye hatırlıyor.

Brown’un revü dansçısı Anne Norman, kalabalığı "coşkulu" olarak nitelendirdi ve tutuklularla ilgili herhangi bir olay olmadığını söyledi. Brown'ın çocuklarla konuştuğunu ve onları motive ettiğini belirtti. Norman Brown’nu ne dediklerini aktardı: “Bütün olayı: 'Bana bak. Nereden gelip nereye gittiğime bak. Ne yaptığınıza, kendinizi dünyaya nasıl sunduğunuza dikkat etmezseniz başarılı olamazsınız.”

Brown'ın seyirciye “Lütfen, Lütfen, Lütfen" demeden önce, "Buradan ayrıldığınızda, iyi veya kötü bir hayatınız olabilir. Dışarı çıktığınızda bunu yapmak size kalmış” dedi.

Brown, Bond'a ve ailesine Apollo'daki bir sonraki gösterisine bilet vererek takdirini gösterdi. Ama Rikers konseri için para ödenmiş miydi? Leeds'in buna cevabı şu: "Bildiğim kadarıyla hayır”.

©️ 2022 The New York Times Company