Uzun süredir kanserle mücadele eden Türk edebiyatının sevilen yazarlarından Mario Levi, 66 yaşında hayatını kaybetti. Levi bugün 13.00'te Acıbadem Musevi mezarlığında son yolculuğuna uğurlanacak. Gazete Oksijen yazarları ve dostları usta edebiyatçıyı anlattı.
"Edebiyatımız bugün çok değerli bir ustasını kaybetti"
Gazete Oksijen Kitap/Sanat bölümü editörü Elif Tanrıyar: Edebiyatımız bugün çok değerli bir ustasını kaybetti. Bense çok yakın bir dostumu, ustamı, sırdaşımı… Bütün ölümler erkendir ama söz konusu bir sanatçı, bir yazarsa eğerse belki herkesten daha da erken. Çünkü onun hâlâ yazılacak pek çok romanı, makalesi, verilecek dersleri, aydınlatacağı öğrencileri, okurları vardı. Her konuşmamız bana verdiği yeni bir proje müjdesiyle biterdi. Her konuşmamız ne şanslıyım ki bana verdiği yeni bir ilhamla… Onun üretme heyecanının ve tükenmeyen yaratıcılık gücünün en büyük hayranıydım. Benim için ne büyük bir gurur ki Mario Levi Oksijen’de, editörlüğünü yaptığım O2 Kitap bölümü için uzun bir süre köşe yazarlığı yaptı. Makaleleriyle yalnızca okurlarını değil beni de edebiyatın ışığıyla aydınlattı. Ne diyebilirim ki zaten en baştan da söylediğim gibi edebiyatımız bugün çok değerli bir ustasını kaybetti. Bense çok yakın bir dostumu, ustamı, sırdaşımı…
Gazeteci yazar Mehmet Y. Yılmaz: Türkiye bugün çok değerli bir evladını, çok değerli bir edebiyatçısını kaybetti…
"İstanbul kendisini en güzel anlatan yazarını kaybetti"
Yazar Sibel Oral: Yıl 2012. Yeldeğirmen’deki koca yapının bir dairesinden içeri buyur ediyor beni Mario Levi. Yanında sevgili eşi, yazar Ece Erdoğuş Levi ve o zamanki köpekleri Sanço. Mario ile uzun bir koridorda yerden tavana kadar cam kapaklı kitaplıklar önünde sohbet ediyoruz. O zamana kadar yazar Mario Levi benim için ama o gün kitaplığını karıştırıyor, çocukluk anılarına gidiyoruz, beni "Okur Mario" ile tanıştırıyor, ikimizde memnunuz galiba artık arkadaşız da. Bir anısını anlatıyor, 1976’da çat kapı Selim İleri’nin evine gitmiş, Dostlukların Son Günü’nü imzalatmaya. Tanımıyor da İleri’yi ama önemli değil. Mario o zaman bir yazar değil, okur ama yazar olacak. “Sait Faik gibi olmak isterdim. Yazdığı gibi yazmak değil ama onun gibi yaşamak. İşte sigara içmek, adada yaşamak, kahvelerde oturmak, avarelik yapmak” diyor. Avarelik ve Mario. Yapmıştır da avarelik ama şu gerçek ki Mario Levi edebiyatımızın en emekçi kalemlerinden biriydi. Sadece yazmıyor, yazdırıyor, yazdığını yaşatıyor, edebiyatımıza ilmek ilmek emek veriyordu. O özlemini duyduğumuz İstanbul’un da yazarıydı. Kahramanları ve anlatıcılarıyla sokak sokak hikâye, semt semt öykü anlattı bize yaşadığı ve yaşayamadığımız İstanbul’u. Bugün, İstanbul kendisini en güzel anlatan yazarını, en güzel anlatıcısını biz de çağdaşımızı, abimizi kaybettik.
"Bu şehirdeki bütün canlıların anlatıcısıydı"
Yazar Yekta Kopan: İnsana, doğaya ve İstanbul’a dair izlerin peşinde geçen bir hayat. Çalışkan, paylaşımcı ve cömert bir edebiyatçı. Bir düşünce insanı, bir hayat bilgisi uzmanı. Yorulmak bilmeyen bir öğretmen. Edebiyat değerli bir kalemini, İstanbul nadir bulunacak bir beyefendisini yitirdi. Mario, bu şehirdeki bütün canlıların, sokakların, denizlerin, yaşamların ve aşkların anlatıcısıydı.
"Huzurla dolsun ruhu"
Gazete Oksijen Kitap-Sanat bölümü editör yardımcısı Hülya Çelik: Mario Levi’yle yaklaşık üç yıldır devam eden bir editör-yazar ilişkimiz vardı. Oksijen’deki Sepya isimli köşesi için yazılarını her pazar sabahı gönderirdi ve bilgisayarımı açtığımda ‘Saygılarımla’ diye biten e-postası hep orada olurdu. Evet, aramızdaki yaş farkına rağmen istisnasız her e-postası, telefondaki her mesajı, her konuşması ‘saygılarımla’ diye biterdi. Tanıdığım en naif, en nazik insanlardan biriydi Mario Bey. Köşesi için gönderdiği sondan bir önceki yazısının başlığı ‘Mişima’nın dalgaları’ idi, Mario Bey kendini yazıya o kadar kaptırmış olacak ki imzasını da ‘Mario’nun Dalgaları’ diye atmıştı yazıya. Emin olamayıp sorduğumda çok güldüğünü hatırlıyorum, uzun uzun kahkahalar atmış, ‘Yaptığım hataya çok gülüyorum’ demişti. Son anımız, son konuşmamız bu oldu. ‘Dalgalar’dan bahsetmişti son iki yazısında, ‘ne maceraymış şu hayat…’ diye bitirmişti yazısını. Hayat macerasının kısacık bir bölümüne de olsa tanıklık ettiğim için çok gururluyum. Dalgalarda, ayçiçeklerinde ve fısıltılarda huzurla dolsun ruhu. Saygılarımla Mario Bey…”
"Eksikliğini çok duyacağız"
Everest Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Saadet Özen: Mario Levi İstanbul'u sürekli inşa etmeye çalışan, bu nedenle hatırlamayı, kaydetmeyi, canlandırmayı, hayal etmeyi mesai edinmiş yazarlardandı. Kendi köklerine ve hayatına da bu inşa edilen İstanbul'un içinden bakıyordu; doğduğu, büyüdüğü bu yer onun için kendi varlığının da edebiyatın da en önemli kaynağıydı. Geçen yıldan beri Ladino dilinde bir roman üzerine çalışıyordu. Bitirebilmiş olmasını, basabilmiş olmayı, görebilmiş olmasını çok isterdim. Nezaketi, sıcaklığı, bitmeyen çalışkanlığıyla eksikliğini çok duyacağız. Ruhu şad olsun.
"Kaşkarikas tarifini unutmam mümkün olmayacak"
Gazeteci yazar Elçin Yahşi: Mario Levi’yi ilk tanıdığımda Gergedan dergisindeydim. Çok nazik, çok kibar bir ‘büyüğüm’ olarak hatırlıyorum kendisini o dönemden. Oysa şimdi farkediyorum ki benden sadece dört yaş büyükmüş. Edebiyattaki yerinden, kitaplarından, yazılarından çok bahseden olacaktır, ben yıllar sonra yeniden bir yemek tarifiyle aklıma kazınmasından söz edeyim. Deniz Alphan’ın hazırladığı Kaybolan Bir Dil, Kaybolan Bir Mutfak belgeselinde Mario Levi’nin Kaşkarikas yapmayı anlattığı bölümü unutmam mümkün olmayacak. Hem çok lezzetli ve kolay bir tarif olmasıyla, hem de Mario Levi’nin kabakları incitmekten korkarmışçasına onlardan şefkatle bahsedişiyle. Yedik, İçtik podcastine hayatının yemekle ilgili yanını anlatacağı bölümü merakla bekliyordum, kısmet değilmiş. EQ dergisine bence en güzel kitaplarından olan Size Pandispanya Yaptım ile ilgili, Kaşkarikas’ın tarifini de verdiği bir söyleşi buldum internette, merak eden olursa diye onu da ekliyorum.
"Yemek yapmayı sevdiğinizi biliyoruz. Size Pandispanya Yaptım, kitap boyunca sürpriz yemek tarifleriyle devam ediyor. EQ okurları için bir yemek tarifi verirseniz çok mutlu oluruz…
Çok kolay bir yemek var. Babaannemin mutfağını bilmeyenlere sunmaktan da hoşlandığım bir yemektir bu. Tarifi şöyle: Sekiz adet sakız kabağını iyice yıkayın. İki ucundan da kesin ve kabakları ikiye bölün. Kabuklarını salatalığı soyar gibi ama daha etli soyun. Her birini iki santimlik parçalar hâlinde doğrayın. Tencereye çok sulu bir limon veya iki daha az sulu limonun suyunu sıkın. Zeytinyağı ekleyin. Ben bu miktardaki kabuk için 3 veya 4 yemek kaşığı zeytinyağı kullanıyorum. Biraz su ekleyin. Az miktarda çünkü kabuklar zaten su salacaktır. Daha kabukları koymadınız. İki tatlı kaşığı şeker, 1 tatlı kaşığı da tuz ekleyin ve tercihinize göre sarımsak koyun. Ben çok koyuyorum. Sonra bir güzel karıştırın ki malzemelerin hepsi birbirine karışmış olsun. Kabukları ekleyin. 20-25 dakika kısık ateşte pişirin. Oda sıcaklığında servis edin. Bu yemeğin adı Kaşkarikas. Bu zaten Ladino dilinde kabukçuklar demek. Yapması kolay, yemesi keyifli bir yemek bu. Ha, geriye kabakların içleri kaldı. Onları da mücver yapıverin."
Mario Levi'nin Oksijen'de kaleme aldığı son yazı:
"Şarkıyı yarıda bırakıp gittiğine henüz inanmıyorum"
Yeditepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ali Budak: Henüz sımsıcak gülümsemesi gözlerinizde, sakin sesi kulaklarınızda olan bir yakınınızın ardından sıcağı sıcağına ayrılık yazısı yazmak ne kadar zor… Çünkü onun şarkıyı yarıda bırakıp gittiğine henüz inanmıyorum ki. Hem de hiç inanmıyorum. Mario Levi yirmi küsur yıllık dostumdu. Aynı zamanda hemen hemen bir o kadar yıldır da mesai arkadaşım. Yeditepe Üniversitesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ile Karşılaştırmalı Edebiyat Yüksek Lisans Programı’nda birlikteydik. Daha iki gün önce Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu İhtisas Hastanesi’nin yoğun bakımında da en kısa zamanda dışarıda buluşacağımızın sözünü vermiştik birbirimize. Ama olmadı. Mario, apansız şarkıyı yarıda bırakıp gitti… Ah Mario, bunu kabul edemiyorum. Romanlarının konularını ilk anlattığın, adlarını ilk tartıştığın dostlarından birisi olarak da kendimi ayrıca yalnız ve çaresiz hissediyorum. Nur içinde yat Aziz Dostum…
"Türüne pek az rastlanan bir adamdı"
Yazar Gaye Boralıoğlu: Sevgili Mario Levi ile tam Gezi olaylarının olduğu sıralarda, Almanya'nın Tübingen şehrindeki bir edebiyat festivalinde tanışmıştık. Bir yandan okuma programlarına katılıyor, her fırsatta telefonumuzdan Türkiye'deki olayları takip ediyor, Gezi zekâsının ürünü sloganları birbirimize gösterip keyifleniyorduk. Neşeli günlerdi... Böyle olağanüstü bir ortamda karşılaştık ama sanki birbirimizi çok eskiden tanıyor gibiydik. Sanki uzundur görmediğim bir akrabamla karşılaşmıştım! Mario artık türüne pek az rastlanan bir adamdı, nazik ve düşünceliydi. Ayrıca hakiki bir entelektüeldi. Çok üzgünüm. Devri daim olsun, eserleriyle yaşasın.
"Kozmopolit İstanbul'un önemli bir rengi gitti"
Zülfü Livaneli: Mario Levi’yle birlikte kozmopolit İstanbul’un önemli bir rengi gitti. Bu şehirdeki “kayıp zaman”ın izini sürmüş nitelikli bir yazarımız ve zarifliği hiç elden bırakmayan bir dostumuzdu. Çok üzgünüm.
"Bugün hızla kaybettiğimiz değerlerin bir timsaliydi sanki"
Yayıncı ve yazar Deniz Yüce Başarır: İstanbul Bir Masaldı 1999 yılında yayımlandığında çılgın bir rüzgâr estirmişti. Ben de o zamanlar Kitapça adında bir programa başlamıştım, Mario Levi ile Tünel’de buluştuk. İlk tanışmamızdı. O romanını anlattı, azınlık olmaktan söz etti. “İki tür azınlık var romanda,” dedi. “Etnik ve duygusal azınlıklar.” Duygusal azınlık kavramı, o günlerde, 30lu yaşlarının başındaki o genç kadına bugün 50li yaşlarının sonunu süren kadına söylediğinden çok daha az şey söylemiş olsa da, akılda kalıcıydı.
Mario da öyleydi: Akılda kalıcı! İstanbul’a tutkun, edebiyat aşığı, üretken, dilbaz, yüreklendirici, anlayışlı, öğretmen ve hep öğrenci. Ben onu okurken, bir sofrada gibi hissederdim kendimi. Daha önce tatmadığım lezzetlerle bezenmiş, uzun, kalabalık bir sofra. Çevresindekiler birbirleriyle sohbet ediyorlar. Sesler karışıyor birbirine; yemekler kendinden geçiriyor konukları; her dinden her kültürden her kesimden her dönemden insan şarap kadehlerini kaldırıp ‘dostluğa’ içiyor sanki. Farklılıklarını kutluyorlar… Ve İstanbul’u kutsuyorlar!
Uzun yıllar birlikte çalıştık.
Her yeni kitaptan önce, “Mario bu sefer daha kısa yazdın değil mi?” diye sorardım yarı şaka yarı ciddi. Çünkü kalemi akmaya başladı mı tutamazdı, bilirdim. Her zamanki hoşgörülü gülümsemesiyle bakardı bana ve söz verirdi, “kısa yazdım ama bir daha sefere daha da kısa yazacağım”. Zaten hep gülümserdi o. Yayıncılık hayatımda karşısında gözyaşı döktüğüm, dökebildiğim tek yazardır Mario. Bir alışveriş merkezinin üst katındaki bir kahvecide, yayınevinden ayrılmaya karar verdiğini söylediğinde tutamamıştım kendimi. Hak vermiştim ona, hem de canı gönülden. Ve onun sıcaklığına güvenim o kadar tamdı ki, salıvermiştim gözyaşlarımı. İşte böylece iş hayatında yollarımız ayrıldı ama sohbetlerimiz daha da koyuldu sanki. Her karşılaşmamızda içten bir muhabbete dalardık. Çünkü o hep içtendi, sıcaktı; yanında kurumsal kimliğini bir köşeye bırakıp ağlanabilecek kadar ‘insan’dı.
Mario Levi, bu ülkenin önemli edebiyat insanlarından biriydi. Sadece yazdıkları, yetiştirdikleri ya da adanmışlığıyla değil, ayrıştırmaktan değil birleştirmekten yana oluşuyla da değerliydi. Bugün hızla kaybettiğimiz değerlerin bir timsaliydi sanki. Onu bir insan olarak özleyeceğim ve onu kaybetmek çok canımı acıtıyor ama sadece ona değil, temsil ettiği o eşitlikçi, olumlu, renkli kimliğin kaybına da ağıt yakıyorum bugün.
"İstanbul'un son beyefendisini kaybettik"
Yazar İrem Uzunhasanoğlu: İstanbul'un son beyefendisini kaybettik. Eşsiz bir yürek, mükemmel bir yazar, güzel bir insandı Mario Levi. Seneler evvel bana 'o hikâyeyi yaz' diyerek sırtımı sıvazlamasıyla ilk romanımı yazmaya başlamıştım, yolculuğumun devamında da bana hep ışık oldu. Harikulâde bir insan, mükemmel bir yazar, iyi bir eş ve babaydı... Azınlık edebiyatı, aidiyet ve kimlik meselesi, kültürün yaşatılması ve edebiyat üzerine katkıları çok büyüktür. Sadece üretmedi, üretenlere de el verdi. Büyük bir insanı kaybettik ancak edebiyatıyla, külliyatıyla, o güzel sözcükleriyle sonsuza dek kalbimizde ve edebiyatımızda yaşayacak.