Suat Başar Çağlan
Edebiyat derslerinden “sehl-i mümteni” (sehl: kolay, mümteni: imkansız) tabirine aşina olanlar vardır. Terim basit görünen ancak taklidi çok zor olan dizeler, beyitler ve şiirler için kullanılır. Yunus Emre, Orhan Veli gibi büyüklerden örnekler verilir.
Futbolda da bir sehl-i mümteni üstadı var. Don Carlo lakaplı Ancelotti’nin beş lig ve üç Şampiyonlar Ligi zaferiyle bezeli teknik direktörlük kariyeri hiçbir zaman hak ettiği takdiri görmedi ki. Bunun birinci sebebi 25 yıldır İtalya, İngiltere, Fransa, Almanya ve İspanya’da çoğunlukla favori sayılabilecek takımlarda görev yapması.
İkinci ve sanırım daha önemli bir neden de var. Kendimize büyüteç tutmaya bayıldığımız, yaptığımız her olumlu şeyi olduğundan büyük göstermek için yanıp tutuştuğumuz bir çağda yaşıyoruz. Popüler kültürün en ateşli alanlarından futbolda bu tutum sosyal medya gürültüsüne karşı bir nevi zorunlu savunma mekanizmasına dönüşmüş durumda.
Ama başkalarını o kadar ciddiye almayıp işine bakanlar da var. Ancelotti’yi bugüne kadar mazeret uydururken, yaptıklarını abartırken, kendini veya herhangi bir şeyi gereksiz yere yüceltirken gören olmadı. Bu nedenle başardıkları hep olağan karşılandı. Ama “sehl-i mümteni” sanatının kıymeti görünüşteki basitliğinden değil özündeki zorluğundan geliyor. Ancelotti zoru kolay göstermek için uzun yollardan geçti.
Baron ve Don
1979 yılı Ancelotti’nin futbol serüvenindeki dönüm noktalarından biriydi. Parma’da forvete yakın oynarken Roma’ya transfer olduğunda “Baron” lakaplı İsveçli hocası Nils Liedhölm tarafından orta sahaya çekildi. Bu sayede teknik ve atletik becerilerinden ziyade zekasını gösterme fırsatı bularak kariyerini yükseltti. 80’lerin sonunda Avrupa futbolunu değiştiren Milan’ın orta sahasında oyunun en büyük idealistlerinden Arrigo Sacchi’nin sisteminin merkezindeydi. Liedhölm ve Sacchi’den sonra kısa süreliğine Fabio Capello’nun öğrencisi oldu. İdealizmin de pragmatizmin de zirvesini gördü. İkinciyi seçti.
Büyük kulüpte forma giymenin tek katkısı büyük hocalardan taktiksel bilgi devşirmek değildi. Kargaşa ortamını ve başarı için huzurun önemini öğrendi. Ama bunun için önce kendi iç huzurunu sağlamalıydı.
“Sadece futboldan anlayan futboldan da anlamaz” ilkesinden hareketle, oyunu ölüm-kalım meselesi haline getirmeden, yemek ve şarap başta olmak üzere farklı zevkler ve kaçış alanları belirleyerek rahatlama yolları buldu.
Zamanın ruhunu doğru öngörmüştü. Para ve şöhretin tüm sınırları aştığı futbolda kaybetme korkusu çoğu zaman kazanma keyfinin sesini bastırıyordu. Üstelik zengin süperstarlar haline gelmiş futbolcuları emirlere boğulmadan sakince ikna etmek hayati önem taşıyordu. Bu sayede hem yıldızlarından yüksek verim aldı hem de Berlusconi, Abramoviç, Rummenigge, Florentino Perez ve Nasır el-Halifi gibi devasa egolu başkan ve sahiplerle başa çıkabildi. 2005 yılında Milan’ın başında 3-0 öndeyken kaybettiği Liverpool finalini travmaya dönüştürmedi ve iki yıl sonra aynı rakibe karşı kupayı kazandı.
Oyun planını da aynı perspektif üzerinden şekillendirdi. Çalıştırdığı takımlarda önce zihinsel yetkinlik ve huzur sağladı. Bunu bir kez yapınca halihazırda kaliteli oyunculardan verim almak kolaylaşıyordu. Kusursuza yakın alan paylaşımı, keskin geçiş ve kontra hücumları, zihinsel dayanıklılık gibi değişmez doğrularını, günün geçerli oyun tarzından kullanışlı parçalarla birleştirdi. Uzun zamandır en tepede olmasına rağmen herhangi bir yenilikle anılmamasının sebebi buydu. Ancelotti mucit değil uyarlamacıydı. Oyundaki bütün kısa yolları biliyordu; en büyük kurnazlığı ise kendini çok zeki değil gibi göstermekti.
Elbette her üslubun bir eksisi var. Kiralık transferler, yaşı ileri futbolcular gibi kısa vadeli çözümlere odaklanıyor. Üstelik takımına panzehir geliştirilmesi çoğunlukla uzun sürmüyor. Buna stresten arındırılmış ortamın orta vadede rehavet getirmesi de eklenince çoğu takımda iki sezondan fazla kalmıyor. Belki de bu nedenle beş ligin hepsinde sadece birer kez şampiyon oldu. Ama tarih bir kulüpte kaç yıl kaldığınızı değil kupaları yazıyor.
Yeni rekor mu?
Real Madrid’in Manchester City ile oynayacağı yarı final rövanşından bir gün önce ajanslara bir haber düştü. Ancelotti Real’den sonra kulüp takımı çalıştırmayı düşünmediğini açıkladı. Ama Haziran 2024 tarihli sözleşmesi bitene kadar yapacak çok işi var. Şampiyonlar Ligi’nde PSG ve Chelsea karşısındaki geri dönüşlerden sonra çarşamba gecesi aynı şeyi Manchester City’ye karşı yaparak bu kez de Kupa 1 finaline beşinci kez çıkan ilk hoca oldu. Saha kenarındaki sakinliği – yerinde duramayan sol kaşı hariç – ve gizemli oyuncu değişiklikleriyle – Modric, Casemiro ve Kroos’u çıkardı – yine sadece kendi bildiği formülü uyguladı. Paris’te ezeli rakibi Liverpool’la oynayacağı finali kazanırsa Real tarihinin en mütevazı kadrolarından biriyle ligin yanına Avrupa zaferini de ekleyebilir. Zor mu diyorsunuz? Bence duymasın… Zaten kaybettiği tek final İstanbul’da, o da yine Liverpool’a karşı.
Sahada ve dışarıda neler kazandı?
62 yaşındaki Ancelotti İtalya’da Milan (2004), İngiltere’de Chelsea (2010), Fransa’da Paris Saint-Germain (2013), Almanya’da Bayern Münih (2017) ve İspanya’da Real Madrid (2022) ile şampiyonluk yaşayarak beş büyük ligi kazanan ilk teknik direktör oldu. Zoru kolay göstermekte ustalaşan İtalyan hoca üç kez de Şampiyonlar Ligi (Milan 2003, 2007 ve Real Madrid 2014) sevinci yaşadı. Toplamda kazandığı 22 kupayla tarihin en büyükleri arasında. Real Madrid’le yıllık 6 milyon euro’luk sözleşmesi 2024’te bitiyor. Özellikle Chelsea, PSG, ve Everton’da milyarder kulüp sahiplerinden yüksek kontratlar almayı başaran Ancelotti’nin net servetinin 50 milyon euro civarında olduğu düşünülüyor.