22 Ekim 2024, Salı Gazete Oksijen
Haber Giriş: 18.10.2024 12:50 | Son Güncelleme: 18.10.2024 12:50

The Guardian yazdı: Okyanus tabanında egemenlik yarışı başladı

Japonya, ABD ve Çin gibi ülkeler, deniz altı keşifleriyle okyanus tabanında isimlendirme yarışına giriyor. Bu yarış, gelecekte deniz kaynaklarının sömürülmesine zemin hazırlıyor
The Guardian yazdı: Okyanus tabanında egemenlik yarışı başladı

Japonya, ABD, Rusya, Fransa ve Çin gibi öncü ülkeler, deniz altındaki yeni keşiflerle birlikte okyanusları adlandırma ve sahiplenme yarışını hızlandırıyor. Uzmanlar, bu yarışın gelecekte deniz kaynaklarının sömürülmesine ve çevresel risklerin artmasına yol açabileceği konusunda ciddi uyarılarda bulunuyor. Gelişen 3D haritalama teknolojileri sayesinde, okyanus tabanında daha önce bilinmeyen topografik özellikler ayrıntılı bir şekilde ortaya çıkarılıyor. The Guardian’ın haberine göre, bu durum uluslararası deniz yasaları çerçevesinde ülkelerin yeni keşifler üzerinde hak iddia etmesine olanak tanıyor. Okyanus altı bölgelerine verilen isimler ise bu iddiaların meşrulaştırılmasında önemli bir rol oynuyor.

Ülkeler okyanusları sahiplenme yarışına girdi

Londra’daki Royal Holloway Üniversitesi’nde jeopolitik profesörü olarak görev yapan Klaus Dodds, ülkelerin deniz altındaki coğrafi oluşumları adlandırarak okyanusları sahiplenme yarışına girdiğini belirtti. Dodds, “Dünya genelinde giderek artan bir okyanus kapma mücadelesi yaşanıyor. Bu durum, özellikle uluslararası yasal düzenlemelerin ve ekonomik çıkarların ülkeleri bu yönde teşvik etmesiyle daha da belirgin hale geliyor” ifadelerini kullandı. Dodds’a göre, deniz altındaki dağlar, kanyonlar, sırtlar gibi topografik oluşumlar, ülkelerin egemenlik alanlarını genişletmek ve bu alanları kaynak arayışında kullanmak için başvurduğu sembolik araçlara dönüşmüş durumda. Bu süreç, okyanusların derinliklerinde henüz keşfedilmemiş veya yeni keşfedilen kaynakların gelecekte sömürülmesinin önünü açabilir.

Conestoga Koleji’nde coğrafya profesörü olan Dr. Sergei Basik, son yıllarda gelişen 3D haritalama teknolojilerinin ülkeler arasında yeni bir okyanus sahiplenme dalgası başlattığını belirtti. Okyanus tabanında keşfedilen topografik özelliklere verilen isimlerin, uluslararası tanınırlığı olan deniz haritalarına ve belgelerine işlenmesi gerektiğini ifade eden Basik, bu sürecin ulusal kimlik ve ekonomik çıkarlarla doğrudan ilişkili olduğunu söyledi. “Bir nesneye isim verdiğimizde, aslında onu sahiplenmiş oluyoruz” diyen Basik, bu sahiplenmenin sadece yüzeyle sınırlı kalmadığını, aynı zamanda o bölgenin kaynaklarının da potansiyel olarak ülkelerin kontrolü altına girdiğini vurguladı.

Hızla artan bir rekabete dönüştü

Okyanus tabanındaki bu yarış, geçmiş yüzyıllarda kara parçalarının keşfi ve sömürülmesi sürecine benzetiliyor. Örneğin, 1492’de Christopher Columbus’un yeni bir deniz haritasıyla Asya’ya yeni bir ticaret yolu bulma hayali, Amerika kıtasının keşfi ve sömürgeleştirilmesiyle sonuçlanmıştı. Bugün ise okyanusların derinliklerinde yer alan daha önce bilinmeyen topografik özellikler, ülkelerin aynı motivasyonlarla hareket etmesine yol açıyor. Basik’in araştırmalarına göre, bu yeni coğrafi özellikler, tıpkı kara parçalarında olduğu gibi isimlendirilerek ulusal egemenlik alanlarına dahil ediliyor ve bu da gelecekte deniz altı kaynaklarının kullanılmasına zemin hazırlıyor.

Uluslararası Hidrografi Örgütü (IHO) gibi kuruluşlar, ülkelerin okyanus altındaki bu topografik özellikleri adlandırmalarını onaylıyor. Ancak bu süreç, hızla artan bir rekabete dönüşmüş durumda. 20. yüzyıl boyunca her yıl ortalama 17 yeni okyanus tabanı ismi önerilirken, 2000 yılından bu yana bu rakam yılda ortalama 95'e çıktı. Son yıllarda bu sayı daha da ivme kazandı; 2016’dan bu yana 1000’den fazla yeni isim önerildi. Basik’in araştırmaları, bu alanda en aktif ülkeler arasında Japonya’nın ilk sırada yer aldığını gösteriyor. Japonya, 615 deniz altı coğrafi özelliğine isim verirken, ABD 560, Fransa 346, Rusya 313, Yeni Zelanda 308 ve Çin 261 isim önerdi.

Temel neden: Doğal kaynaklar

Deniz tabanında isimlendirme yarışının arkasında yatan temel nedenlerden biri, devletlerin deniz altındaki doğal kaynaklara olan ilgisi. Jeopolitik çıkarların merkezinde ise deniz altındaki mineraller ve diğer ekonomik kaynaklar yer alıyor. Dodds, özellikle kıyı devletlerinin kıta sahanlıklarını genişletmeye yönelik taleplerinin arttığını ve bu taleplerin okyanus tabanındaki potansiyel zenginliklere dayandığını belirtiyor. Uluslararası deniz hukuku çerçevesinde, ülkeler kıta sahanlıklarını kıyılarından 350 deniz miline kadar genişletme hakkına sahip. Bu genişleme, ülkelere okyanus tabanındaki kaynaklar üzerinde daha fazla hak tanıyor. Dodds, “Bu genişleme talepleri gerçekten büyük alanları kapsıyor” diyerek sürecin ne kadar geniş çaplı olduğuna dikkat çekiyor.

Bu isimlendirme ve sahiplenme yarışında ülkelerin ulusal kimliklerini öne çıkarma çabaları da dikkat çekiyor. Örneğin, Endonezya 2022 yılında Makassar Boğazı’nda keşfettiği resiflere, geleneksel bir Endonezya kılıcı olan Alamang’ın adını verdi. Benzer şekilde, Şili de Güney Pasifik’te keşfettiği deniz altı dağlarına, ülkenin 19. yüzyıldaki bağımsızlık lideri Bernardo O’Higgins’in adını verdi. Ülkelerin bu coğrafi özellikleri adlandırma süreci, sadece kıyılarına yakın alanlarla sınırlı kalmıyor; daha uzak okyanus tabanlarına da ulusal kimliklerini yansıtmak için isimler veriliyor.

Dodds, bu sürecin sadece ekonomik çıkarlarla sınırlı olmadığını, aynı zamanda ulusal kimliğin bir ifadesi olarak da değerlendirildiğini belirtiyor. Özellikle Antarktika gibi uzak ve coğrafi olarak izole bölgelerde bile ülkeler, bu tür isimlendirme çabalarıyla ulusal egemenliklerini pekiştirmeye çalışıyor.