O sene bana “Örsan Öymen Ödülü” verilmişti. Ödülümü İstanbul’da Altan Öymen’in elinden almıştım. O ödül onun için bir gündü, ama ben yirmi senedir her gün o ödüle bakıyorum... Törenden sonra bizleri evine davet etti, en çok onun kocaman çalışma masasını, üzerindeki kitapları, daktilosunu incelemiştim.
İçimden kendi kendime sesleniyordum:
“Hep zevk için yazarsın. Altan Ağabey gibi biraz ağır olursan, saygın da olursun... Sakin, ağırbaşlı, az konuşan, hoşgörülü...”
Hiçbir zaman onun gibi olamadık, hiçbirimiz...
Yukarıdaki özellikleri onu siyasetin en zor makamlarına taşıdı, CHP genel başkanı oldu bir ara... Beni ilçe başkanı yapmazlardı...
Bunu kendime göre yorumlarsam:
Gazeteci-yazar ahkâm kesip herkese akıl verir. Ama donanımsız ve kolaycı olduğu için bir halta yaramaz...
Bir göreve getirirseniz başaramaz...
Oysa Altan Öymen siyasetin ayak oyunlarına ayak uyduramamış bile olsa, gerektiğinde en zor görevleri yapabileceğini kanıtladı...
Ben Altan Öymen’i çok severim...
(Bakmayın siz methiyelere; gazetecinin gazeteciyi sevmesi istisna bir şey olduğu için yazdım bunu.)
Hiç birlikte çalışmadık, ortak hobimiz yok, bir kez onunla yol arkadaşlığı yapıp GAP’a gideceğiz diye çok sevinmiştim... Uçaktan korktuğum halde onunla konuşurum diye binmiştim. Ama o da uçaktan korkuyormuş, aşağıdan otomobille çıktı yola...
Onu sevmemin belki de ilk nedeni, mesleğimin yüzünü ağartan isimlerden birisi olması...
Bir diğeri, bana bakarken hep gülümsedi...
Bir üçüncüsü, yazılarında yazdığını, gerektiğinde uygulayabileceğini gösterdi herkese...
Bir de belki, yazıları-sözleri-duruşuyla bize çok şey öğretti
Çok...