22 Aralık 2024, Pazar Gazete Oksijen
Haber Giriş: 10.11.2022 20:30 | Son Güncelleme: 10.11.2022 20:40

Bekir Ağırdır Brand Week İstanbul sahnesinde: Türkiye muasır medeniyete yürüyor

Brand Week Istanbul Zorlu PSM'de 9-11 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek. Time To Reset temasını taşıyan etkinlikte Oksijen yazarı Bekir Ağırdır Türkiye'nin dönüşümünü anlattı. Ağırdır Türkiye toplumu hakkındaki ön kabullerin yanlış olduğunu, toplumun ilerlediğini söylüyor
Bekir Ağırdır Brand Week İstanbul sahnesinde: Türkiye muasır medeniyete yürüyor

Brand Week Istanbul Time To Reset teması ile geri döndü. Bu yıl 10.'su gerçekleşen Brand Week Istanbul'da yaratıcı endüstriler ve markalar dünyası bir araya gelecek. 9-11 Kasım tarihlerinde Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nde gerçekleşen etkinlik online olarak da izleniyor. Etkinliğin ikinci gününde Oksijen yazarı Bekir Ağırdır, Türkiye toplumu hakkında doğru bilinen yanlışları ve toplumun dönüşümünü Türkiye Gündemi: Büyük Reset İhtiyacı: Türkiye'nin 10 Yıllık Dönüşümü adlı oturumda somut verilerle ortaya koydu.

Türkiye demografisi değişiyor

Bekir Ağırdır: 15 Aralık'ta tamamı kamuoyuna sunulacak olan bir araştırmayla Türkiye toplumunu anlatmak için buradayım. Türkiye'nin demografik haritası... Demografiden şunun için başladım: Önce Türkiye'nin demografik değişimini izlememiz gerekli. Mesela Türkiye yaşlanıyor. Herkes Z Kuşağı'ndan bahsediyor ama 50 yaş üstü nüfus artıyor. Bütün siyasetçiler kreş vaat ediyor ama kimse huzurevi vaat etmiyor. Halbuki örneğin sinop'ta yaşayan nüfusun yarıdan fazlası 50 yaş üstü ve emekli. Türkiye hala göç ediyor, kentlere geliyor. Artık köylü nüfusu Türkiye'de yüzde 7'nin altında. Bugün Türkiye kentli, hatta metropollü bir ülke. Nüfusun yarısı 11 metropolde yaşıyor. Demografiyi izlemenizi öneririm ve Türkiye'nin demografisi hızla değişiyor.

2008'den beri KONDA'da geliştirdiğimiz bir modelleme bu. Bu haritalar, bu grafikler, bu kümelere çok bakınca zihnimiz kompartımanlara bölünüyor ve sanıyoruz ki bu kümeler birbirinden çok uzak. Birbirimizden ayrışıyormuşuz gibi düşünüyoruz. Endişeli modernleri hedefleyen bir marka sanki öbürleriyle hiç ilgisi yokmuş gibi anlıyor ve ona göre hareket ediyor. Herkes birbiriyle temas içinde, herkes birbirine değiyor, dokunuyor. Dolayısıyla markalar ve siyasetçiler için önerim böyle kategorileri esas almayın. Önemli olan kategorilerdeki bireylerin birbirleriyle ya da sizin markanızla olan ilişkisi. Yoksa kategoriler içerisinden bakınca hayata; ayrı kompartımanlar içinde, farklı insan türleri varmış gibi anlıyoruz Türkiye'de.

Toplum organik bir canlı

"Türkiye toplumu statik değil değişiyor, dönüşüyor ve aslında kim ne anlatırsa anlatsın muasır medeniyete doğru topluca yürüyor. Topluca değişiyor. Aralarında her bir nokta farklı yönde değişiyor değil. Kentleştikçe örneğin toplumsal cinsiyet eşitliğine daha farklı biçimde bakıyor. Arzuladığımız gibi bakıyor. Hala yol katetmesi gerekiyor olabilir ama Türkiye toplumu muasır medeniyete doğru yürüyor. Sadece bazı kümeler daha önden gitmiş. Dolayısıyla markanızı, şirketinizi, siyasetinizi kurgularken bu organizmaya hangi eksenden baktığınız önemli. Dindarlık ekseninden mi bakacaksınız, toplumsal cinsiyet eşitliği meselesinde konumlanışına göre mi bakacaksınız? Topluma nereden bakarsanız bakın şunu unutmayın: Toplum organik bir canlı, değişiyor ve sandığınız gibi herkes birbirinden uzaklaşıyor ve ayrışıyor değil. Birbirimize değen, bir arada yaşayan bir kümeyiz biz. 2008'den bu yana metropolleşme son derece artmış. Yüzde 53'ümüz metropollerde. Kırsal gördüğünüz gibi yüzde 8'e inmiş. Kentler ve metropollerde nüfus artıyor. Sadece 14 yılda üniversite mezunlarımız yüzde 9'dan 22'ye gelmiş ve kadın erkek üniversite mezunluğunda eşitlenmişiz. Niteliğinde tartışabiliriz, eğitimin problemlerini konuşabiliriz, hepsinde haklıyız ama yine de diploma seviyesinden baktığımızda Türkiye toplumunun eğitim seviyesi artıyor."

Dindarlıkla ilişki azalıyor

"Bir diğer unsur yaş... 65 yaş üstü yüzde 10. 55-64 arası yüzde 14. 45-54 arası yüzde 18. Yani yüzde 40'ımız 45 yaş üstündeyiz. Ve dindarlık... Kim ne anlatırsa anlatsın, kimin hangi hayali, hangi siyasi projesi, hangi siyasi hedefi olursa olsun, Türkiye toplumu kentleştikçe, özellikle de gençlerinin dinle, dindarlıkla ilişkileri varsayıldığı gibi değil. Gördüğünüz gibi 14 yılda kendini dindar olarak tanımlayanlar yüzde 55'ten yüzde 48'e gelmiş. İnançlıyım diyenler, yani bir tanrıya, bir dine inanıp ibadet konusunda bir telaşı ve gayreti olmayanlar yüzde 33. Gündelik hayat pratiklerini bir dinin kurallarına göre belirleyenler yüzde 13'ten 11'e düşmüş. Ateistim diyenler yüzde 1'den 3'e çıkmış. Eğer bu grafikler 30 yaş altı için hazırlansaydı ateistim diyenler yüzde 7 olurdu. İsterseniz siz her sokaktaki anaokullarını bile imam hatip anaokullarına çevirin, hayatın bir akışı var. Siyasi mühendislik projelerine toplum o kadar izin veriyor değil."

Yüzde 60'ı modernim diyor

"Bir başka konu medeni durum. Evlilik yaşımız ortalama 27'ye yükseldi. Yalnız yaşayanlar çoğalıyor. Evli olanlar yüzde 72'den 62'ye gelmiş. Bekarlar yüzde 24'ten 30'a gelmiş. Dul ve boşanmışlar da 4'ten 7'ye. Tek başına yaşayanlar çoğalıyor yani. Ama bu arada hala geleneklerimiz var. Görücü usulü evlenenler yüzde 52'den 47'ye düşmüş. Karşılıklı karar verenler artmış ama rızası dışında evlilik hala yüzde 7. Ve sanıyorsunuz ki bu yüzde 7 Ankara'nın doğusunda ya da güneyinde. Kanyon'dan çıktığınızda sağ taraf Levent, sol taraf Çeliktepe. Buralara gidin, bir evde bir akşam yemeği yiyin ama ayakkabılarınıza galoş geçirerek değil. Toplumsal cinsiyet eşitliği probleminin başladığı yer buralar. İnsanlar kendilerini nasıl tanımlıyor? 14 yılda modernim diyenler yüzde 30'dan 38'e çıkmış. Dindar muhafazakarım diyenler yüzde 29'dan 21'e düşmüş. Bazı hayaller için üzgünüm ama dindar muhafazakarlar gerilemiş. 30 yaş altı gençlerde modernim diyenler yüzde 60."

Ev kadınları azaldı

"Çalışma durumu... Ev kadınları yüzde 33'ten yüzde 24'e düşmüş. Çünkü metropollerde geçim derdi var ve bütün gelenekler, bütün ahlaki referanslar ne olursa olsun kadın hayata dahil olmadan yaşam mümkün değil. Kadın sokağa çıktığı andan itibaren de o evde hayat değişmeye başlıyor. Baktığınızda kadına şiddet vakaları artıyormuş gibi görünüyor ama o vakalarda işinde ve hayatta başarılı olamamış bir erkek ve başarılı bir kadın var genelde. O yüzden mesele sadece kadına şiddet meselesi değil. Mesele erkeklerin bu yeni rollerine razı olup olmaması meselesi. Aynı zamanda Türkiye'de toplumsal cinsiyet eşitliği meselesinde çok ciddi bir zihni değişim var. Metropolleştiği oranda değişiyor hayat ve öyle sandığımız kadar da çok geride bir yerde değil. Sadece pratikte işe ve istihdama, fırsat eşitliğine ihtiyaç var. Artık farkındalık amaçlı proje yapmayın efendim. Herkes her şeyin farkında. Mesele o farkındalığı nasıl gayrete, pratiğe çevirebilecekleri. Emekliler artıyor, öğrencilerimiz artıyor. 14 yıl önce çalışan 48 kişiden 10'u çiftçiymiş. Şimdi 3'ü. 3 kişinin yetiştirdiği domatese mahkumuz hepimiz."

Hoş görü de artıyor, karamsarlık da

"Ne kadar karamsarlaştığımızı görüyorsunuz değil mi? Son derece karamsar bir dönemdeyiz. Bu karamsarlığa teslim olamayız. Ama hepimiz karamsarız. 5 yıl sonra hayat şartlarım daha iyi olacak diyenler yalnızca yüzde 24. Türkiye'de hayat şartları daha iyi olacak diyenler de yalnızca yüzde 23. Her 100 kişinin 77'si ülke için de, kendisi için de karamsarlık içinde. Gençlerde bu yüzde 82. Dolayısıyla asıl sorunumuz bu karamsar havayı dağıtma ve bu karamsarlığın önüne ne koyacağımız meselesidir. Farklılıklara hoş görü konusunda ise gördüğünüz gibi damadım ya da gelinim farklı etnik kökenden olabilir diyenler 54'ten 61'e çıkmış.

Damadım ya da gelinim farklı mezhepten olabilir diyenler 44'ten 61'e çıkmış. Farklı dinden olabilir diyenler 30'dan 48'e çıkmış. Metropolleştikçe, kasabalardaki monolitik kültürün içinden bu çoğulculuğun çeşitliliğin içine geldikçe insanların da zihni değişiyor. Sizler değişiyorsunuz da toplumun geri kalanı çok tutucu kalıyor değil. Türkiye'deki problem arzu ve niyet konusunda değil. Arzu ve niyet var ama onu pratiğe ve gayrete dönüştürmek önemli olan. Sokaktaki hayata, karşınızdaki kurumlara güvenmiyorsanız evinizin içindeki hoş görü ve toleransı sokağa taşıyamıyorsunuz. Daha temkinli davranıyorsunuz. Hepimiz öyle davranıyoruz."

Türkiye yeniliğe açık

"Eskiden sorardık, Kürt bir damat istemem ben diyenler yüzde 58, Ak Parti'ye oy veren biriyle dünür olmam ben diyenler yüzde 17, CHP'li biriyle dünür olmam diyenler de yüzde 17 çıkardı. Ama hiç çevrenizde duydunuz mu, ya dünür tarafı Ak Partili çıktı, boşandı bizim kız diyen? Yok çünkü o bizim bireysel hayatımızdaki dünürümüz  ve o samimi dindar, samimi CHP'li, içten Ak Partili... Ama sokaktakiler, sokaktakilerin hepsi öcü... Bir başka şey yenilikçilik meselesi. Bu toplum yenilikçiliğe açık mı, demokrasi istiyor mu? 2008'de de öyleydi şimdi de öyle. Her 100 insanın 72'si yeni teknolojilere yeni fikirlere açık. Kendi işlerinizden, kendi markalarınızdan bakın yeniliğin ne kadar çabuk kabul edildiğine. O yüzden Türkiye toplumu değişimci değildir, tutucudur falan, bunlar palavra arkadaşlar. Bu tür şehir efsanelerine, siyasi efsanelere kapılmaya çok teşneyiz ama öyle değil. Bu toplum hiç öyle sanıldığı gibi, başka hayalleri olan insanların da sandığı gibi gerici falan değil. Başka dertleri var sadece."

Bütün hikaye değişti

"Buyurun toplumsal cinsiyet eşitliği meselesinin ipuçlarından birisi. Bu evde yaşayan kadınlar mayo giyer, 2008'de yüzde 15'miş. Bugün yüzde 24. Bu sadece tutuculukla ilgili değil ekonomik gelir artışı ve tatil alışkanlıklarının değişmesiyle ilgili. Tatil anlayışı, yeme içme kültürü, giyim kuşam değişiyor. Kentlere geldikçe köydeki, kasabadaki giyim ya da yeme içme biçimleri artık kalmıyor. Yine kadına bakış meselesi bir erkekle kadının beraber yaşamaları için dini nikah şarttır diyenler yüzde 79'dan yüzde 68'e düşmüş.

Kadın çalışmak için eşinden izin almalıdır diyenler yüzde 69'dan yüzde 44'e düşmüş. Kadının gündelik hayattaki rolü ya da kadın erkek ev içi hayatta rol paylaşımı konusunda müthiş bir değişim var. Televizyon izleyenler yüzde 90'dan 75'e inmiş. Haberleri televizyondan takip edenler yüzde 70'e düşmüş. Bütün hikaye değişti, değişiyor. Zihni kopuşa ihtiyacımız var. Bütün bu insani değişimden dolayı karşımızda başka bir hayat var ve elimizdeki eski modeller toplumu açıklamaya yetmiyor. Hayatın büyük kısmını elimizdeki modellere, ezberlere sadık kaldığımız için ıskalıyoruz. Onun için şimdi yeni bir modele, paradigmayı değiştirmeye ihtiyacımız var."