22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
Haber Giriş: 10.02.2023 04:31 | Son Güncelleme: 10.02.2023 04:31

“Böyle olacağını 2010’dan beri biliyorduk”

Prof. Naci Görür ve Prof. Dr. Namık Çağatay 13 yıl önce Doğu Anadolu Fay Bölgesi’nde yaptıkları bir çalışmada bugünkü depremin olacağını öngörüp bir proje hazırlamışlar. Ancak proje o dönemde reddedilmiş
“Böyle olacağını 2010’dan beri biliyorduk”

2010 itibarıyla bu bölgede büyük bir depremin gerçekleşeceğini zamanını söyleyemesek de kesin olarak biliyorduk.” Bu sözler bundan 13 yıl önce Prof. Dr. Naci Görür’le birlikte Elazığ, Bingöl, Kahramanmaraş ve Malatya’da gerçekleşmesi muhtemel depreme yönelik bir çalışma yapmış olan İstanbul Teknik Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Namık Çağatay’a ait. Konu, merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olan deprem felaketinin ardından bölgede enkaz kaldırma çalışmaları hızla devam ederken gündeme geldi. Her iki uzman da bölgede bu derecede büyük bir deprem olacağının yıllardır öngörüldüğünü söylüyor. Muhtemel depreme yönelik bir proje dahi hazırlanmış, araştırma safhasında Avrupa Birliği tarafından desteklenen proje Devlet Planlama Teşkilatı ile TÜBİTAK tarafından reddedilmiş.

Depremleri öngördük

Proje yürütücülerinden Prof. Dr. Naci Görür, aklı başında tüm yer bilimcilerin bu depremin geldiğini aylar, hatta yıllardır bildiğini söyleyerek şunları anlattı: “Doğu Anadolu Fayı üzerinde depremlerin gelebileceğini öngördük. Elazığ’da Elazığlıların bir deprem kentinde oturduğunu fark etmediğini gördüm ve kentte konferanslar verdik. İnönü Üniversitesi’nde konuşmalar yaptım. Malatya’da halka seslendim. Ardından bir proje hazırladık. Harita Genel Komutanlığı’nı da işin içine soktuk. Devlet Planlama Teşkilatı’na ve TÜBİTAK’a sunduk ama reddedildi.”

Naci Görür

O dönemde projeyi yürüten bir diğer kişi ise İstanbul Teknik Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Namık Çağatay’dı. Prof. Çağatay 2007 yılında Elazığ’ın güneyinde, Hazar Gölü’nün kıyısındaki Gölcük’te deprem çalışması gerçekleştirmek istediklerini anlatıyor. “O sırada biz çalışmaya başlamadan önce tesadüfen Elazığ’ın Sivrice ilçesinde 5.9 şiddetinde bir deprem gerçekleşti.” Çağatay’ın belirttiğine göre Doğu Anadolu Fayı, Kuzey Anadolu Fayı’na göre daha az deprem görülen bir yer. Kuzey Anadolu Fayı’nda 20-25 milimetre olan yıllık hareketlilik, Doğu Anadolu Fayı’nda yıllık 10-15 milimetre seviyesinde. Ama yine de Kuzey Anadolu Fayı’yla beraber ülkemizdeki iki en büyük doğal afet kaynağından biri. Çünkü levha sınırında bulunuyor. “Prof. Dr. Naci Görür’le bir proje hazırlamayı düşündük bu yüzden” diye ekliyor Çağatay.

Fonu AB sağladı

Marie Curie Araştırma Programları kapsamında Belçika’nın Liège Üniversitesi’nden Prof. Aurélia Hubert-Ferrari 2 doktora öğrencisi ve 1 doktora sonrası araştırmacısı ile bölgeye gelip kendileriyle görüşmüş. “Doğu Anadolu Fayı üzerinde örnekleme, deprem araştırmaları ve zemin etütleri yapmak istediler. Bize başvurdular. Birlikte çalıştık. Yürüttüğümüz projenin kaynağı da Avrupa Birliği’nin onlara verdiği 600 bin euro’luk fonları aracılığıyla sağlandı. Göl çamurlarından karot örnekleri aldık.”

Projeyi 2010’da tamamladık

“Doğu Anadolu Fay Zonu Boyunca Güncel Deformasyonun Ölçülmesi ve Bu Zonda Yer Alan Yerleşim Alanları İçin Tehlike Analizlerinin Yapılması” başlığını taşıyan proje İstanbul Teknik Üniversitesi, Fırat Üniversitesi, Sütçü İmam Üniversitesi, İnönü Üniversitesi, Bingöl Üniversitesi, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü ile Harita Genel Komutanlığı yürütüldü. Çağatay aynı zamanda yine proje kapsamında Elazığ, Bingöl, Kahramanmaraş ve Malatya belediyeleri ile valilikleriyle görüştüklerini kaydediyor. “Projeyi 2010 yılında tamamladık. Devlet Planlama Teşkilatı ile TÜBİTAK’a sunduk. Ancak proje reddedildi.”

Hasar azaltılabilirdi

Çağatay Pazarcık hattındaki en son büyük şiddetli depremin 1513’te gerçekleştiğini aktarıyor. “Ve bu nedenle bölgede müthiş bir deprem stresi birikmişti” diyerek sözlerine devam ediyor: “Proje kabul edilseydi zemin incelenecekti. Erken uyarı sistemi altyapısı oluşturulacaktı. Eski deprem kayıtları tümüyle incelenecekti.” Çağatay’a göre söz konusu proje aslında bir risk tespiti projesiydi. Bu yüzden valilik ve belediyelerin katılımını da kıymetli buluyordu. “Çünkü onlara nerelerde ne oranda risk olduğunu, hangi bölgelerde zeminin tehlike yaratabileceğini söyleyebilirdik. Söz konusu makamlar da buna göre ikaz edildiğinde harekete geçebilirdi. Üzücü bir biçimde karşılaştığımız bu hasar çok büyük bir oranda azaltılabilirdi.”