25 Nisan 2024, Perşembe Gazete Oksijen
Haber Giriş: 28.06.2022 12:58 | Son Güncelleme: 28.06.2022 14:06

Culture Next 2022 Konferansı 4. Oturum: Zihin Bakımı

TBWA, Ipsos ve Oksijen’le birlikte hayata geçirdiği Culture NEXT 2022 Kültürel Değişim Konferansı, 21 Haziran 2022’de Uniq’te gerçekleşti. Konferansın 4. Oturumunda Oksijen yazarı Dr. Ayşegül Çoruhlu ve Erhan Ali Yılmaz, zihin bakımı konusunu değerlendirdi
Culture Next 2022 Konferansı 4. Oturum: Zihin Bakımı

Dr. Ayşegül Çoruhlu: Beyin sağlığı vücut sağlığı, vücut sağlığı da beyin sağlığı. Beyinde olan her şey bir kimyasal maddeler çorbası halleri. Çok temel bir ayrımla bugünü toparlamak isterim. Bütün vücudumuzda, başta beyin olmak üzere, iki tane düğmemiz olduğunu düşünelim: kırmızı ve yeşil düğme. Biz kırmızı düğmeye bastığımız zaman günlük hayattaki aciliyetler, kapasitemizi, dikkatimizi maksimum kullanma, uyanıklık halimiz; yeşil düğmeye bastığımız zaman gevşediğimiz, uyku öncesi rahatladığımızdaki gibi bir halimize geldiğimizi düşünelim.

Vücut bu iki hal arasında gidip geliyor. Kırmızı olana alarm sistemi diyelim ve sizin de birçok yerden duyduğunuz gibi sempatik sistem diyelim. Yeşil olana da parasempatik sistem. Bu ikisi arasında vücut gerekli durumda diğerine geçiyor. Fakat stresle, depresyonla, bütün hepsiyle ilgili kırmızı düğmeye fazla basılı kalma ve yeşil düğmeye geçememe durumunu konuşacağız. Bunun biyokimyası da psikolojik tarafı da öyle. Kırmızı düğme niye var? Çünkü ‘savaş ve kaç’ düğmemiz ve bütün beyin ve vücut tehlike anında turbo moda basıyor. Bütün gücünü hayatta kalabilmek, hızlı karar almak, tehlikelerin farkına varmak için kullanıyor ama bu sırada onun için hayati olmayan organları pek umursamıyor.

İşte, bağırsaklarınız çalışmış mı vs. Daha çok zihninize, kaslarınıza güç vermeye çalışıyor ki hayatta kalın. Bu, kısa dönem olması gereken bir şey. Bu düğmeye kısa dönemli basıp hayatta kaldığımızda çoğunlukla yeşile basılı gidiyoruz. O da parasempatik sistem. Biri stres, diğeri de gevşeme deyince tamam, stres kötü diyoruz. Fakat yeşil kötüye basılınca orada ne oluyor? Bir kumanda merkezi düşünün. Sesini duyurabilmesi için yeşile basılı olması lazım. Benim beynimdeki gücün ayak parmağımdaki yarayı iyileştirme emrini vermesi ya da yara olduğundan haberdar olması için gerekli. Yeşil düğme her tarafa geçiş izni demek. Beyinle bütün organlar arasındaki bağlantının çok yüksek olduğu zaman demek. İyileşme, sakinleşme, gençleşme, yeşildeyken oluyor. Kırmızı düğmenin karşılığı kortizol, stres falan. Kırmızıda fazla kalma bizin sorunumuz oluyor.

Dr. Ayşegül Çoruhlu

Başka neler ekleniyor buna? Diyelim ki nefesle ilgili bir sıkıntınız var uyku apnesi, burunda deviasyon gibi. Beyninize oksijen gitmediğinde yine kırmızı düğme çalışıyor. İyi uyumadınız, kırmızı düğme açıkta. Sabaha hiç yeşile basılmadan geçmiş oluyorsunuz. Kırmız deyince bu iyi bir şey, gerektiğinde çözüm sağlıyor dediğimiz çok küçük anlar olmalı. Bütün hayatı, fiziksel sağlık da dahil, kırmızıda geçirirsek, sedanter yaşam, kötü beslenme, fazla elektronik kullanımı, her zaman bizi kırmızıda tutuyor. Stres hissiyatla, olaylarla ilgili bir şey zannedilir. Sizin kendi versiyonunuzun sürekli kırmızıda bir ikizi olsa aynı olaya farklı tepkiler verir. Sorunla baş edecek çözümü bulmada sıkıntı yaşarsınız.

Şöyle bir laf vardır: Türklerin aklı tuvalette gelir. Çünkü tuvaleti yeşilde yaparsınız. Bağırsaklarınız siz gevşeyince çalışır. Gece endişeli yatıp iyi uyursanız ya da güzel bir film izlediyseniz ertesi gün çözümü bularak uyanmak gibi bir şey. Yeşile basılması işleriniz için de gerekli. Gençlerin elinde kafalarının içindeki kapasiteden başka bir şey olmadığından orayı farklı ve yüksek performansta tutmak gerekiyor.

Yarattıklarımızla farkı yaratacağız. Zihin bakımı olarak kafanın içine bakmak lazım. Uyku, beslenme önemli dedik, yeşil düğmeye geçme daha da önemli. Zihnin fazla düşünmesinden fişi çekmesi demek aslında. Fazla düşünmek çözüm getiren bir şey değil. Ancak o kırmızıdan yeşile geçerseniz size yeni bir fikir gelir. Sempatik sistemde beyninizin ön bölgesi, sizi diğer hayvanlardan ayıran ön bölgesi çok kanlanıyor. Sürekli düşünüyorum, analitik düşünmenin gerçekleştiği yer ama sürekli aynı şeye bakıyorum. Yeşile geçtiğiniz zamansa arka alanlar da dahil hepsi hep beraber kanlanıyor. Metro gibi düşünelim. Kırmızı düğmede İstanbul metrosu gibi aynı yerde bakıyoruz. Yeşil düğmede New York metrosunu da görüyoruz. Daha geniş bir ağı kullanıyoruz.

Kreativite denen şey beyindeki bütün elektrik akımını, oksijeni ve kanlanmayı homojen yapabilirsen, hepsine beraber odaklayabilirsen ortaya çıkar. Bazı popüler hekimler “Zaten beynin kuantum bir bilgisayar. Esasında sen onun elektrik akımını harmonize edersen, başka bir bilgiyi de akım yokken iCloud’dan indirir gibi indirebilirsin. Meditasyon da dua da o demektir. Projeye çok kafa yormak, endişelenmek sonucu vermiyor. Beynin düşünen halinin fişini çekmek sonuç veriyor. Basit olarak anladık ki yeşil düğmeye basmazsak beyin kapasitemizin çok altında kalıyoruz ve iş arkadaşlarımızın gerisinde kalabiliriz.

Ne yapabiliriz? Meditasyon, nefes, masaj, mindfullness olabilir. Doğaya gitmek de olabilir. Doğaya çıkıp hafif ıslak çime, kuma, denize, yere basarsanız elektrik akımı topraklanmış olur. Ormana gidersiniz, rehavet çöker, vücudunuz sizi yeşile götürür. Depresif ya da anksiyetedeyseniz kırmızıda çok kalıyorsunuz demektir. Nadal gibi üstün sporcular yeşilde kalarak, düşünmemezlikle yapar işlerini. Topraklanmak, denize girmek, hayvan sevmek, gün ışığından yararlanmak… Yeşil yapmak çok zor çünkü insanlar düşünmeye bağımlı. Beyin bakımı olarak en büyük görevimiz kendimizi devreden çıkarmak ve beynimizin kendi fabrika ayarıyla yenilenmesine izin vermektir. Düşünmeyi durdurmak çok zor ama birtakım yöntemler var. Burada da bir örnek olarak mindfullness’ın ne olduğunu öğrenelim. Yapabilecek miyiz?

Erhan Ali Yılmaz

Erhan Ali Yılmaz: Kendimize alan verirsek yapabiliriz. Her şeyi -meli, -malı diye yapıyoruz ya, böyle olunca bazılarını yapamıyoruz. Bu yapamadıklarımız bizde alerji yapıyor, sıkıntı yaratıyor. Hepimizde stres denen şey oluşuyor. Elimizin altına krem sürersek sürtünme azalır. Hayatımızda olanlarla ilişkilerimizde böyle bir sürtünme oluyor. Beklentilerimiz, hayatımızda olan biten… O düşünme bağımlılığı ile ilgili yapabileceklerimiz var. Adı üstünde zihin bakımı. Bakım için ne gerekiyor? Bakmak gerekiyor? Günlük hayatımızda oturup kendimize, zihnimize bakmadığımız, neye ihtiyacım var diye sormadığımız için bakım oluşmuyor.

Şöyle bir metaforla başlayalım: İki kişi olsun. Koşmaya başlasınlar. Bir tanesi her kilometrede nefes molası versin. Öbürü sürekli koşsun. Sizce durmadan koşanla arada mola veren arasında hangisi daha uzağa gider? Süreyi yıllara yaysak da Formula gibi kısa süreli şeylerde de aynısı mevcut. Saniyelerle yarışan arabalar duruyor performans açısından ve yarışı birinci bitirmesine sebep oluyor. Durmayan araba bitiremiyor. Lastiği eriyor, saniye de olsa durmaya ihtiyaç var. Kafamız ne diyor? Sürekli koş, o zaman birinci olursun. Ama ben buraya hızlanmak için yavaşlamanız gerektiğini söylemeye geldim.

Hep beraber öncelikle zihnimizin koşuşturmasını, bu bağımlı olduğu pilottan hafifçe çıkartma egzersizi yapacağız. Kafamız istesek de istemesek de akıntıya kapılıyor günlük hayatta. İstemediğimiz zaman olunca kırmızı düğme hep açık. Düşünmek problem değil, düşünceler içinde kaybolmak bir problem. Nasıl ki yemek bir problem değil, duygusal yeme bir problemse. O yüzden düşündüğünüz zamanlarla düşünceler tarafından savrulduğunuz zamanı birbirinden ayırın. Erhan’ın sahnede gösterdiğini uygulayayım, şu düşünceler tarafından savrulma noktasından bir çıkayım. Peki, ne yapacağız? Düşünceleri durduracak mıyız? Hayır, düşüncelerle uğraşmayacağız, dikkatimizle uğraşacağız. Şöyle düşünün: Hava durumunu değiştiremiyoruz, üstümüzü başımızı ona göre ayarlıyoruz. Nefesimize, bacaklarımıza, topraklanmaya odaklanacağız. 3-4 dakikalık bir egzersiz yapacağız…

Yekta Kopan: Önümüzdeki senelerde çokça konuşacak mıyız sence bu konuları? Yoksa saman alevi gibi çıkıp inecek mi? Araştırmalar ne söylüyor? 

Yasemin Özen Gürelli: En azından ilk veriler metaverse’i konuşacağımızı gösteriyor. Şu an tamamen araştırma aşamasındayız, öğrenmeye çalışıyoruz. Deneyimlemedik, anlamlandırmaya çalışıyoruz. Bir sonraki aşamada daha da olgunlaştırıp gündelik hayatımıza yedireceğiz.

Y.K.: Bu öğrenme dönemi, yani search butonuna metaverse yazıp bekleme süreci uzadıkça, ben buna kendi anlamlarımı yüklemeye başladıkça bu esnetir mi? Bunun artık bir an önce öğrenme döneminin başlaması mı lazım? Yoksa üç sene boyunca ben metaverse yazıp çıkan makaleleri mi okumalıyım?

Y.Ö.G.: Bu tamamen kişinin orada ne bulduğu, onu ne kadar cezbettiği, orada ne kadar iletişime geçeceği ve deneyimleyeceğiyle alakalı. Ben bunu biraz bir dönem yaşadığımız Clubhouse çılgınlığına benzetiyorum, bir ay bile sürdü mü o süreç? Ama yine de metaverse onun gibi olmayacak. Çabuk hevesleniyoruz, yeniliklere çok açığız ama kendimizden bir şeyi bulamadığımızda hemen kaçıyoruz. Fakat metaverse çok daha büyük bir dünya, eğlenceli bir dünya. Markalar oraya ne yatırım yapacak göreceğiz. 

Y.K.: Markalar açısından da uzadıkça, sündükçe, gazı kaçtıkça çok daha zorlu bir süreç oluyor. Herkes metaverse gelecek diyor ama gelmiyor da. 

Toygun Yılmazer: Esasında konumuzun bir kısmı metaverse. Onun altında akışkan gerçeklik diye bir akımdan bahsetmek istiyoruz. Geçtiğimiz yıllarda birçok yeni kavram hayatımıza girdi. Virtual influencer’lar, metaverse, NFT gibi kavramları yeni yeni duyduk. O yüzden Yasemin’in de dediği gibi bunlar insanların çok merak ettiği, araştırdığı, yenilikleri takip etmeye çalıştığı alanlar oldu. Ama gelecek sene de bir sonraki aşamasında mesela AFT diye bir şey çıkabilir ve onun ne olduğunu öğrenmemiz gerekebilir.

Birçok yenilik bizi bekliyor olabilir. Bunların temelinde ise akışkan gerçeklik kavramı var. Temel kültürdeki değişim bu. Bununla neyi kastediyoruz? Bizim gerçeklik anlayışımız gerçek mi, somut mu, canlı mı, dokunduğumda tepki veriyor mu gibi bir anlayıştan oluşuyor. Ama şimdi sanaldaki deneyimler gerçektekine o kadar yakın ki onlar da gerçek deneyimler gibi bir etki yaratıyor. O yüzden genç jenerasyonlar özellikle yaşadığı duygu ve deneyim güzelse bunun gerçek ya da sanal olmasıyla çok ilgilenmiyor.

Temel kültürel değişim de bu alanda yaşanıyor. Burada birçok değişim var. Metaverse dediğimiz gerçek dünyaya paralel bir portatif evren varlığı. NFT dediğimiz gerçek hayatta olduğu gibi bazı varlıkların sahibi olduğumuzu kanıtlayan tapular. Bunların bence temelinde bizi en çok etkileyecek olan konu dijital insan konusu. Günlük hayatta da bizim üzerimizde etkisini en fazla hissedeceğimiz şeyin bu olacağını düşünüyorum. 2021’de başlayan bir servis var. UnrealEngine’inMetaHumanCreator uygulaması. Aynı bizim reklam setlerinde Photoshop’u kullanmamız gibi çok hızlı bir şekilde dijital insan yaratıp bunu kendi ortamınıza alıp kullanabiliyorsunuz. Bunun bu kadar hızlı yaratılması ve bu kadar gerçeğe yakın olması esas olarak etki yaratıyor.

Çok farklı alanlarda bunların kullanımını görüyor olacağız önümüzdeki yıllarda. Bunun dışında bunların bir hologram şeklinde hayatımıza girdiğini de hayal edebiliriz. Örneğin bir spor salonuna gittiğimizde antrenör yerine bir hologram antrenörün olduğu şeklinde hayaller var gelecekte bizi bekleyen. Günümüzde esasında kullanılmaya başlandı. Güney Kore’de biz bu sunum üzerinde hazırlanırken seçim kampanyası vardı. İki adaydan birinin gençlerle daha iyi kurabilmek için kendisinin dijital varlığıyla iletişim kurduğunu gördük ve sadece buna bağlı olmasa da seçimi de kazandı. Günlük hayatta kullanılan ve sonuca da ulaşan bir yöntem olarak bu teknoloji politikada da kullanıldı yani.

İngiltere’de bir yarışma programında insanlar kendi vücutlarıyla değil hayal ettikleri avatarlar olarak yarışmaya katılıyorlar. Arkada canlı dansçılar ve önde canlı seyirciler var. Tam olarak sanal ve gerçeğin iç içe geçmesine bir örnek. Şu anda da hayatımızın içerisinde bunları görünce insan şunu da düşünüyor: Gelecekte metaverse’te kullandığımız dijital avatarlar belki fiziksel bedenimizden daha çok hoşumuza gidecek ve onlarla var olmayı tercih edeceğiz. Zaten genç jenerasyondan da bunu görüyoruz. Z Kuşağı sanal dünyayı daha çok tercih ettiğini söylüyor. Bu kuşakta her üç insandan biri şu an sosyal medyada kurduğu personasını gerçek kimliğine tercih ediyor. Bunun da gördüğümüz teknolojik gelişmeler sayesinde daha da artacağını düşünüyoruz.

Y.Ö.G.: 30 ülkeyi kapsayan yaptığımız araştırmada gördük ki Türkiye metaverse bilinirliliğinde dünyanın çok üzerinde. Yüzde 86’lık oranda bir bilinirlikten bahsediyoruz. Bu aşina olmak, deneyimlemek değil. Metaverse’i duydun mu sorusuna evet diyenler. Dünya ortalaması ise yüzde 52. Günün sonunda Çin ve Hindistan gibi yazılım alanında çok güçlü olan ülkelerden bile çok daha yüksek Türkiye ortalaması. Yani meraklı bir ülkeyiz ve bu merakımızı da search ederek ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Ama gerçek ve sanal dünya arasındaki sınırların ortadan kalkmasıyla yeni bir gerçeklik yaratılıyor mu denildiğinde sadece yüzde 62 evet diyor.

Neden? Çünkü henüz bir deneyimleme ya da yaygınlaşmış bir kullanım aşaması yok. Şu an ağırlıklı olarak oyunlar vesaire var ama bu teknoloji ve sistemler geliştikçe ve yaygınlaşıp tabana indikçe asıl o zaman bu gerçek ve sanal dünya arasındaki geçişkenliğin genel kitle de farkına varıyor olacak. Peki günlük hayatta metaverse’in hayatımızda yer almasıyla en çok ne etkilenecek insanlara göre? Tabii ki eğitim birinci. Zaten Covid döneminde uzaktan eğitimler başlamıştı. Eğitimden sonra eğlence dünyası, çalışma sistemi, oyun, sosyalleşme gibi konular geliyor.

Google Trends’e baktığımızda son 12 aydır Türkiye metaverse aramalarında dünyada ilk sırada. Yalnız biz arama anlamında ilk sıradayız. Yani sosyal mecralarımızda bununla ilgili konuşup paylaşım yapıyoruz demek değil bu. Mesela kripto ve oyunları da inceledik. Bu iki kavramda aramanın ötesinde artık paylaşım seviyesine geçtiğimizi görüyoruz. Yani bir olgunlaşma evresinde bu iki alan. Ama metaverse’te henüz anlamlandırma seviyesindeyiz. Daha çok sadece search edilen bir kavram diyebiliriz.

T.Y.: Gerçek hayatta bulamadığımız neyi arıyoruz? Sanal dünyada nelerin peşinden gidiyoruz? Bir sonraki oturumda bunu Oksijen’den teknoloji yazarı Levent Ertem’le hepinizin tanıdığı oyuncu komedyen Tolga Çevik ele alıyor olacak.