05 Aralık 2025, Cuma
Haber Giriş: 11.11.2025 20:22 | Son Güncelleme: 11.11.2025 21:08

Dört üye karşı oy kullanmıştı: AYM'nin HSK seçimleri için 'görevsizlik' kararına muhalefetten tepki

AYM, TBMM'deki HSK üye seçiminin iptali istemini 'görevsizlik' gerekçesiyle reddetti. CHP ve DEM Parti, 4 üyenin karşı oy kullandığı karara tepki gösterdi. Yapılan açıklamalarda 'karara teknik bir ayrıntı olarak bakılamayacağı ve TBMM kararlarının yargı denetiminden muaf hale getirildiği' savunuldu
Dört üye karşı oy kullanmıştı: AYM'nin HSK seçimleri için 'görevsizlik' kararına muhalefetten tepki
A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Anayasa Mahkemesi, TBMM Genel Kurulu’nda yapılan Hakimler ve Savcılar Kurulu üyeleri seçiminin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle CHP’nin yaptığı başvuruyu 'görevsizlik'ten reddine ilişkin kararının gerekçesini açıkladı.

TBMM Genel Kurulu’nda, 5 HSK üyeliği için seçim yapılmış, seçim sonucunda Fuzuli Aydoğdu, Hakan Yüksel, Seyfi Han, Cengiz Aydemir ve Alişan Tiryaki HSK üyesi olarak seçilmişti. TBMM Genel Kurulu’nda yapılan seçimlerin hem usule hem esasa aykırı olduğunu savunan CHP, seçimleri Anayasa Mahkemesi’ne taşıyarak, 5 kurul üyesinin seçimine ilişkin TBMM Genel Kurulu işleminin iptali ve yürürlüğünün durdurulmasını istemişti.

Yüksek Mahkeme, TBMM'de 21 Mayıs 2025 tarihinde yapılan HSK üyeliği seçimlerinin iptali istemiyle CHP'nin yaptığı başvuruyu oy çokluğuyla reddetmişti. Yüksek Mahkeme, başvuruyu 4'e karşı 11 üyenin oyuyla 'görevsizlik' gerekçesiyle esasa girmeden karara bağlamıştı.

AYM ret gerekçesini açıkladı

Anayasa Mahkemesi'nin kararının gerekçesi, Resmi Gazete'de yayımlandı. Gerekçeli kararda, eylemli İçtüzük değişikliği iddiasına konu TBMM kararının, Anayasa’nın 148. maddesinde denetim kapsamına alınan İçtüzük gibi denetlenebilmesi için içeriği itibarıyla TBMM’nin çalışma usul ve esaslarıyla ilgili olması gerektiği sonucuna ulaşıldığı belirtildi.

Gerekçede şöyle denildi:

"Dolayısıyla bu içerikte olmayan bir TBMM kararının İçtüzük kuralı niteliğinde görülerek anayasallık denetimine tabi tutulması mümkün değildir. Dava konusu TBMM kararı, TBMM’ye Anayasa’nın 159. maddesi kapsamında verilmiş HSK üyelerinden bir kısmının seçimi görevinin yerine getirilmesine ilişkin olup söz konusu karar içeriği itibarıyla Meclisin çalışma usul ve esaslarına yönelik herhangi bir düzenleme içermemektedir. Bu itibarla dava konusu TBMM kararıyla Meclisin çalışma usul ve esaslarına yönelik İçtüzük değişikliği veya düzenlemesi niteliğinde bir kuralın veya uygulamanın öngörülmediği gözetildiğinde anılan kararın Anayasa’ya uygunluk denetiminin Anayasa Mahkemesi'nin görev alanının dışında kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle dava konusu TBMM kararına ilişkin iptal talebinin görevsizlik nedeniyle reddi gerekir."

4 üye karşı oy yazdı

Anayasa Mahkemesi'nin çoğunluk görüşüne, Başkanvekilleri Hasan Tahsin Gökcan, Basri Bağcı ile üyeler Selahaddin Menteş ve Kenan Yaşar katılmadı. 

Çoğunluk kararına katılmayan Başkanvekilleri Hasan Tahsin Gökcan ve Basri Bağcı, ortak karşı oy yazılarında, "TBMM Genel Kurulu tarafından verilen Parlamento Kararlarının İçtüzüğün bir kuralını değiştirdiği veya yeni bir kural getirdiği durumda bu kararın aslında bir İçtüzük değişikliği olduğunun Mahkememiz çoğunluğu tarafından da kabul edilmesi karşısında, seçim usulü Anayasa tarafından belirlenen HSK üyeliği seçiminin Anayasa’da belirlenen usule aykırı yapıldığı iddiasının bu nitelikte bulunmadığı gerekçesiyle esasının incelenmemesi çoğunluk görüşü açısından kendi içerisinde bir çelişkiye neden olmaktadır. Bu gerekçelerimiz karşısında talebin esastan incelenmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan çoğunluğun 'konu bakımından yetkisizlik kararına' katılmıyoruz" görüşüne yer verildi.

'Mozaikleşmiş anayasa ihlali'

Çoğunluk kararına katılmayan üye Kenan Yaşar ise karşı oy yazısında, Anayasal haklara yönelik ihlallerin her zaman açık, doğrudan ve tekil müdahaleler şeklinde tezahür etmediğini, bazı durumlarda, görünüşte sınırlı ve ölçülü gibi değerlendirilebilecek işlemlerin, zamana yayılarak ve birbirini tamamlayarak bütüncül bir etki yarattığını vurguladı. Yaşar, bu parçalı müdahaleler bir araya geldiklerinde anayasal güvenceleri işlevsiz kılan yapısal bir hak ihlalinin ortaya çıktığına işaret ederek, şunları kaydetti:

"Bu gibi durumlar, literatürde henüz yerleşik hâle gelmemiş olmakla birlikte, bu karşı oyda 'mozaikleşmiş anayasa ihlali' olarak kavramsallaştırılabilecek özgün ve dikkat çekici bir sorun alanını gündeme getirmektedir. 'Mozaikleşmiş anayasa ihlali' ifadesiyle kastedilen; anayasa normlarının açıkça ihlal edilmediği, fakat zaman içinde farklı işlemler, kararlar ve uygulamalar yoluyla oluşturulan parçalı müdahalelerin bir bütün olarak değerlendirildiğinde, anayasal güvenceleri fiilen ortadan kaldırdığı sistematik bir ihlal biçimidir. Tıpkı küçük taş parçalarının birleşerek yekpare bir görüntü oluşturması gibi, bu tür müdahaleler de birbirini tamamlayarak anayasal düzenin özüne zarar veren bütünlüklü ve kalıcı bir bozulmaya yol açmaktadır. Bu nedenle, her biri kendi içinde yetki sınırları içerisinde kalıyor gibi görünse de birlikte değerlendirildiğinde anayasal hakların fiilen kullanılmasını engelleyen adımlar zinciri, anayasal denetimin kapsamı dışında bırakılmamalıdır. Anayasal denetimi yalnızca münferit işlemlerle sınırlı tutmak, bu tür bütüncül etkileri göz ardı etmek anlamına gelir ve Anayasa’nın sistematiği ile onun koruyucu ruhuna aykırılık teşkil eder."

"Etiket mühendisliği yoluyla anayasal sınırlamaları aşabilirsin mesajı verilmiş olur"

HSK seçimlerine ilişkin 1450 sayılı kararın, Meclisin kendi çalışma usulünü hukuki değeri yüksek kurallarla (Anayasa veya İçtüzük) bağdaşmayacak ölçüde değiştirdiğini belirten Yaşar, şu tespitlerde bulundu: 

"Bu yüzden Mahkemenin görev alanına girdiği tartışmasızdır. Aksi halde Anayasa Mahkemesi, anayasa dışı teamüllerin meşrulaşmasına göz yuman bir seyirciye dönüşür. 'İçtüzük değişikliği yapılmadı' gerekçesiyle aynı yöntemi denetim dışı bırakmak, Mahkemenin kendi içtihadi bütünlüğünü zedeleyen ciddi bir tutarsızlık doğurur. Zira Anayasa yargısının esası, biçimsel etiketlerden çok maddî sonuçlara odaklanmaktır; aksi hâlde yasama organına, 'etiket mühendisliği' yoluyla anayasal sınırlamaları aşabilirsin mesajı verilmiş olur. HSK seçiminde benimsenen yöntem, TBMM’nin çalışma usulüyle özdeşleşmiş fiilî bir İçtüzük normu oluşturmuş; Anayasa’nın 148. maddesi kapsamına girmiştir. Bu nedenle işlem 'tekil parlamento kararı' kisvesiyle denetimden muaf tutulamaz; Mahkemenin esas inceleme yapması zorunludur."

"Koşulları taşımayan bir kişi aday gösterildi ve HSK üyeliğine seçildi"

Üye Selahattin Menteş ise karşı oy gerekçesinde, HSK üyeliğine seçilen Alişan Tiryaki'nin, adaylık süreci, Karma Komisyon oylamaları ve Genel Kurulda yapılan seçimler sırasında Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) ikinci başkanı olarak görev yaptığının anlaşıldığını belirtti. 

Bu tür bir görevin 1136 sayılı Kanun’un 11. maddesi kapsamında avukatlıkla birleşmeyen işlerden olduğu ve anılan Kanun’un 12. maddesinde öngörülen istisnalardan da olmadığını savunan Menteş şunları kaydetti: 

"Bu itibarla söz konusu üyenin, daha önce avukatlık mesleğini yapma niteliğini kazanmış olsa dahi adaylık ve seçimi sürecinde avukatlıkla bağdaşmayan bir görevi yürüttüğü anlaşılmaktadır. Anayasa’nın ve 6087 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri seçimi yapılacak üyenin avukatlık mesleğinden olması şartını aramaktadır. 1136 sayılı Kanun’un anılan hükümleri kapsamında ise bu tür bir kamu görevi avukatlık mesleği ile bağdaşmayan işlerdendir. Dolayısıyla Alişan Tiryaki’nin adaylığının Karma Komisyonca uygun bulunması ve sonrasında aday olarak belirlenerek Genel Kurul’a sunulması ve Genel Kurul tarafından da üye olarak seçilmesinin Anayasa’da düzenlenen HSK üyeliği koşullarını taşımayan bir kişinin aday olarak Genel Kurula sunulması ve nihayetinde üye olarak seçilmesi sonucunu ortaya çıkardığı anlaşılmaktadır. Dava konusu TBMM Kararının bu yönü itibarıyla da İçtüzük değişikliği niteliği taşıdığı sonucuna varılmıştır."

"TBMM kararı, Anayasa’nın 95. ve 159. maddelerine aykırı"

Genel Kurulda yapılan seçimlerde Karma Komisyon tarafından her bir üyelik için belirlenen adaylar arasından o üyelik başlığı altında liste şeklinde sıralanmış oy pusulaları kullanılmak suretiyle oylama yapıldığını aktaran Menteş, şu görüşleri paylaştı: 

"Anayasa’nın 159. maddesinin lafzından adayların belirlenmesinde her bir aday için oylamaların ayrı ayrı yapılmasının veya adayların liste şeklinde oylanmasının mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Anılan maddede üyelerin seçiminde ise her bir üyenin ayrı ayrı oylanması gerektiği belirtilmiştir. Komisyonda yapılan oylamalarda ayrı ayrı oylamanın liste usulüyle yapılması yöntemi tercih edilmiştir. Anayasa’nın anılan maddesinde adayların belirlenmesi bakımından liste usulü veya tek tek oylama usulünün benimsenmesine yönelik yasaklayıcı bir hükmün bulunmadığı anlaşılmaktadır. Öte yandan Komisyon aşamasında benimsenen liste usulünde oy kullanan milletvekillerince aday olarak seçilmesi istenen her bir aday adayının isminin yanına işaret konulmak suretiyle ayrı ayrı oylama yapılmıştır. Bu bakımdan Komisyon aşamasındaki seçimlerde adayların tek tek oylanmadığı da söylenemez.

Benzer bir usulün Genel Kurulda yapılan üyelik seçimlerinde de uygulandığı, oy kullanan milletvekillerinin üye olarak seçilmesini istedikleri adaylar için liste üzerinde ayrı ayrı işaretleme yaptıkları anlaşılmaktadır. Bu durumda benimsenen seçim usulünün her bir adayın ve üyenin ayrı ayrı oylanması yönündeki Anayasal hükümde belirtilen usulden farklılaştığı söylenemez. Bu itibarla Karma Komisyon ve Genel Kurulda yapılan oylamalarda liste usulünün uygulanmasının Anayasa ile belirlenmiş çalışma usulüne aykırı bir yönünün bulunmadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle TBMM kararı, Anayasa’nın 95. ve 159. maddelerine aykırıdır. İptali gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım."

CHP'li Emir: Kritik düzenlemeleri yargı denetiminden kaçırmanın yolu açılıyor

CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, AYM'nin bu kararıyla TBMM çoğunluğuna 'tehlikeli bir alan açıldığını' savundu. Emir, "Artık iktidarın, istediği bazı kritik düzenlemeleri “parlamento kararı” kılıfına sokarak yargı denetiminden kaçırmasının yolu açılıyor. Kural değişmemiş gibi gösterilip, uygulamayla Anayasa’nın içi boşaltılabiliyor" ifadelerini kullandı. 

Bunun ağır sonuçları olacağı yorumunda bulunan Emir şunları kaydetti: 

  • "Anayasayı resmen değiştirmeden, anlamını fiilen değiştirebilecekler.
  • HSK ve yargı kurulları, hukuki fren olmadan siyasi çoğunluğa göre şekillendirilebilecek.
  • Muhalefetin Meclis’teki temsil ve denetim hakları, “usul böyle” denilerek fiilen sıfırlanabilecek.
  • Aynı yöntemle yarın RTÜK, YSK ve diğer hayati kurumlar da “karar” zırhıyla partizanlaşabilecek.
  • AYM bu alandan çekildikçe, Türkiye’de denetlenemeyen ve geri dönüşü zor bir keyfilik rejimi yaygınlaşacak."

Karara 'teknik bir ayrıntı' olarak bakılamayacağını savunan CHP Grup Başkanvekili, "'Çoğunluğum var, istediğimi yaparım ve hiçbir mahkeme karışamaz' anlayışına verilmiş yeni ve çok tehlikeli bir kredidir. AYM kararlarına mahkemelerin uymamasıyla başlayan fiili keyfilik rejimi giderek derinleşiyor. Daha önce uyardım, yine uyarıyorum: Bu karanlık hepimizi yutar" dedi. 

DEM Parti'li Beştaş: TBMM çoğunluğuna sınırsız yetki alanı açma riskini doğuruyor

DEM Parti Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş da AYM kararı için, "Bugün hukuk devletinin kalan son kırıntılarını da alt üst eden bir karar verildi: Anayasa Mahkemesi (AYM), dün yayımlanan kararıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin “Meclis Kararı” olarak adlandırdığı işlemleri yargı denetimi dışında bıraktı" yorumunu yaptı.

"Bir hukukçu olarak, bunun sadece teknik bir mesele olmadığının, bunun anayasal düzen açısından bir uyarı niteliğinde olduğunun altını çizmek isterim" diyen Beştaş şöyle devam etti: 

  • Hukuk devleti, sadece yurttaşın değil yasama organının da hukuka bağlı olmasıyla mümkündür.
  • AYM, geçmiş içtihatlarında TBMM kararlarını “içtüzük değişikliği” niteliğindeyse denetim kapsamına alabiliyordu.
  • Yeni kararda ise, TBMM kararlarının içeriğine bakılmaksızın yalnızca “yöntem” esas alınarak denetim dışı bırakıldığı görülüyor.
  • Karşı oyda açıkça uyarıldı: “Hukuk devletinin asli unsuru, ‘yönetilen’ kadar ‘yasama organı’nı da hukuka bağlamaktır. Aksi hâlde normatif hiyerarşi zarar görür.”
  • Bu yaklaşım, TBMM çoğunluğuna, “parlamento kararı” adı altında sınırsız yetki alanı açma riskini doğuruyor.

Kararla ilgili 4 AYM üyesinin karşı oy kullandığına dikkat çeken Beştaş, şu ifadeleri kullandı:

"Olağanüstü hal KHK’larının anayasa hükmünde kararnameye dönüştüğü dönemi hatırlatmak isterim. Anayasasızlaştırılmış bir dönem ve o dönemin büyük mağduriyetini toplum olarak yaşadık ve hâlâ bedellerini ödüyoruz. Şimdi ise, “olağan dönemde” TBMM kararları yargı denetiminden muaf hale geliyor. Bu yalnızca hukuk adına değil, demokratik toplumun tamamı için bir tehdittir.

Üstelik sessiz sedasız bir dayatmadır! Hukuk devletini korumak, sadece yargının değil, toplumun ortak sorumluluğudur. Yargı, yasamanın üstünde değil; onu da hukuka bağlayan bir denge hattıdır. Eğer bugün susarsak, yarın “hukuk devleti vardı” demekle yetiniriz.

Bu nedenle bu kararı iyi irdelemeli, tehlikeli sonuçlarını idrak etmeli ve karşı durmalıyız! AYM’nin de kendisini sessiz sedasız imha etmesine fırsat vermemeliyiz! Tüm kamuoyu bu meseleyi etraflıca tartışmalı ve olası tehlikeyi ifşa etmelidir."