24 Kasım 2024, Pazar Gazete Oksijen
Haber Giriş: 03.03.2023 04:30 | Son Güncelleme: 03.03.2023 23:32

Merhamet kuruluşuydu yatırım şirketine döndü

“Benden sonraki başkanın dördüncü dönem görev yapabilmesi için tüzüğü tadil ederken çok şeyi değiştirdiler. Şubeler kapandı, 11 şirket kuruldu, bir de holding oluşturuldu. Şirketlerin amacı ticaridir, oysa Kızılay merhametin temsilcisiydi”
2003’te Kızılay’a yönetim kurulu üyesi olarak dahil olan Küçükali  2005’ten 2011’e kadar genel başkanlık yaptı. Bu dönemde sayısız proje üreten Türk Kızılayı’nın adı, 186 ülkenin Kızılay ve Kızılhaçları arasında  ilk 5’te sayılıyordu.
2003’te Kızılay’a yönetim kurulu üyesi olarak dahil olan Küçükali 2005’ten 2011’e kadar genel başkanlık yaptı. Bu dönemde sayısız proje üreten Türk Kızılayı’nın adı, 186 ülkenin Kızılay ve Kızılhaçları arasında ilk 5’te sayılıyordu.

Kahramanmaraş merkezli deprem felaketinin acıları sarılmaya çalışılıyor olsa da iktidara yönelik tepkiler halen devam ediyor. Felaketten önce yapılması gerekenlerin yapılmamasının yanı sıra depremden sonra devletin geciken müdahalesi, TSK gibi geçmiş afetlerde öncül görev almış bir kurumun geç sahaya sürülmesi, depremzedelerin sonraki ihtiyaçlarının karşılanmasında ortaya çıkan sorunlar ve halen tam olarak organize edilemeyen yardımlar, iktidara yönelen eleştirilerin başını çekiyor. AFAD ve Türk Kızılayı da bu süreçte en çok tepki çeken kurumlar arasında.

Deprem felaketinde ortaya çıkan bu tabloyu, Türk Kızılayı’nın eski başkanlarından Tekin Küçükali’ye sordum. 2003’te yönetim kurulu üyesi olarak adım attığı Kızılay’ın 2005-2011 yılları arasında genel başkanlığını yapan Küçükali, şu değerlendirmelerde bulundu:

Türk kelimesi kaldırıldı: Öncelikle söyleyelim Kızılay değil, bu Türk Kızılayı. Dünyada Kızılhaçlar ve Kızılay’ar vardır. Almanya’dakine Alman Kızılhaçı, İngiltere’dekine İngiliz Kızılhaçı denir. Suriye’de Suriye Kızılayı, Pakistan’da Pakistan Kızılayı denir. Türkiye’de ise Türk Kızılayı vardır. Evrensel kuruluşlar oldukları için yardım gittiğinde Kızılay yardım getirdi denilmez. Ülkenin adıyla isimlendirilir. Önce Türk Kızılayı’nın maden suyu vardı. Marka adı Türk Kızılayı Maden Suyu’ydu. Önce Türk’ü çıkardılar AKP iktidarı döneminde.

Kızılay’ın bugünkü durumu: Kızılay’da kural vardı; üç dönem başkanlık yapan, bir dönem dinleniyordu. Fakat benden sonra bir dönem dinlendirilmesi gereken başkanın göreve devamı için tüzük tadilatı yapıldı. Ancak tüzük dışında başka şeyleri de değiştirmeye başladılar. Türkiye’nin hemen her ilçesinde Türk Kızılayı’nın şubesi ya da temsilciliği vardı. Yavaş yavaş şubeleri mevcut üyeleriyle birlikte kapattılar. Yeni üyeler ile şubeleri yeniden açtılar. 155 yıllık kurumsal hafıza yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Aynı zamanda genel merkezdeki değişikliklerle “Türk Kızılayı’nın şirket kurmasının” önü açıldı. 11 şirket kuruldu. Bir de holding kuruldu. Holding bünyesinde şirketleri topladılar. Bu, yapılamaz bir durumdur. Kızılay’ı dünya ölçeğinde merhamet ve şefkat eli uzatan bir kurumdan şirkete dönüştürdüler. Şirket, ticari faaliyetler ve kâr amacıyla kurulan yapıdır. Oysa Türk Kızılayı ihtiyaç sahiplerine dil, din, ırk ayrımı yapmaksızın hizmet ediyordu.

Uluslararası federasyondan ihraç tehlikesi: Şirketleşme benim dönemimde de aklımıza geldi. Sadece maden suyu için Maliye’den özel statü çıkarttık. Fatura kesebilme hakkı alındı. Ancak benim dönemimde başkaca şirketleşmeyi uygun bulmadık. Sebebi, Cenevre’deki Dünya Kızılhaçlar ve Kızılaylar Federasyonu’dur. Şirketleşmeye söz konusu federasyon şüpheyle bakar. Bu noktada Cenevre’deki federasyonun, bizi yani Kızılay’ı ihraç etme durumu var.

Mal varlığının satışı: Kızılay’ın benim zamanımda 10 bine yakın gayrimenkulü vardı. Şimdi ne kadar bilmiyorum. Çok kıymetli yerler vardı. Buraları bağışçılar bila bedel Türk Kızılayı’na bağışladı. Kızılay’ın varlıklarını satmak kolay değildi. Ancak şimdi şirketleşince 3-5 yönetim kurulunun aldığı ve deftere işlenen kararlarla kıymetli yerleri satıyorlar. Önceden satış için genel kurul kararı lazımken şimdi kolaylaştırdılar.

Şirketlerden maaş alan yöneticiler: Ben başkanken, şubeler dahil yöneticiler yurt dışına gittiğinde her türlü ulaşım, iaşe ve konaklama masrafları Türk Kızılayı’nca karşılanır, devlet memurlarının aldığı kadar da günlük harcırah alırdı. Sonra aldığımız kararla bunu da kaldırdık. Çünkü bu iş gönüllülük esasına dayanır. Şimdi genel başkan, her şirketten üç asgari ücret karşılığı huzur hakkı alıyor. Şirketlerin yöneticileri de böyle. Toplam 82 kişi bu şekilde maaş alıyor. 2022’den bu yana yaklaşık 26 milyon liralık huzur hakkını aldılar.
Ticarethane oldu: Böyle olunca da Türk Kızılayı ticarethane oldu. Gönüllülük esasının dışına çıkıldı. Artık her şey parayla değerlendiriliyor. Bu son derece zararlı. Kurumun içini boşalttılar. Ticari hale gelmesiyle Türk Kızılayı artık AFAD’a sormadan yemek dağıtamıyor, çadır dağıtamıyor. Ceket bile veremiyor. Tabloya bakınca şimdiki başkan Kerem Kınık yasaya, mevzuata uygun iş yapıyor! Tüzük değişikliği ile yetki alınınca sorun yok! İçişleri Bakanlığı’nın Devlet Denetleme Kurulu’nun denetlemesi gerekir.

Çadır satışı utanç verici: Gelinen son noktada Türk Kızılayı’nın çadır satışı da mevzuata uygun! Şirket haline gelmesiyle birlikte, o şirket kendisine uygun malzeme alıp imalat yapıyor. Bazı malzemeleri dışarıdan fason olarak alıyor. Ürettiği malı satış haline getiriyor. Kendi mevzuatına uygun ama kendi faaliyetine aykırı. Utanç verici iş. Bunu tüzüğe koymak da çok ayıp. Bunu hangi delegeye kabul ettirdiler? Üye profiline bakıldığında bazı cemaatler de işin içine girdiler. Genel merkez bazı sendikalardan indirme/bindirme üyelikler yaptı. Hayatta Kızılay’ı tanımayanlarla kongreler kazandılar.

AFAD’a ihtiyaç var mı?: Ülkemiz deprem ülkesi bu tartışılmaz. Genelkurmay’da bir generalin başkanlığında devletin tüm birimleri toplanırdı, biz de Türk Kızılay’ı olarak katılırdık. Olası afette herkesin senaryosu hazırdı. İki kuruluş hiç kimseden emir talimat almadan afetle ilgili harekete geçerdi. Bunlardan birincisi Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK). Akabinde Türk Kızılayı gelir. Alana inerdik. Afet yerindeki TSK’da nöbetçi subay üsteğmen bile olsa Genelkurmay’a danışmadan harekete geçer, biz de şube başkanlıklarımız üzerinden sahaya inerdik. TSK öncelikle güvenliği sağlar, arama kurtarma ekiplerini harekete geçirirdi. Türk Kızılayı ise öncelikle arama kurtarma ekiplerinin içme suyunu temin eder, ceset torbalarını olay yerine getirirdi. Çünkü yaşamını yitirenlerin cenazelerinin ortada kalmaması gerekir. Diğer taraftan da tahliye ekipleri gelmeye başladığında, getirilen ekipmanlarla önce barınma sağlanırdı.

Aşamalı müdahale: Birinci aşamada Yavuz adını verdiğimiz büyük çadırlar vardı. İçinde en az 100 kişi barınabilirdi. İlk partide depremin yaşandığı yerlerde bu çadırlar kurulur, arama kurtarma ekipleri etrafında toplanan depremzedeler çadırlara alınır, sonra da arama kurtarma ekiplerinin sessizlik içinde çalışması sağlanırdı. İkinci aşamada çadırların nerede kurulacağına yoğunlaşılırdı. 6-7 saat sonra en az 500 çadır kurulması gerekir. Sahada çadırlar kurulurdu sonra da çadırlara alınacak depremzedeler tek tek dağıtılırdı. Akabinde Türk Kızılayı sıcak çorba dağıtırdı. Bursa’da özel tırlarda sanayi tüpleri kullanılarak fırın yaptırdık. Günde 18 bin ekmek çıkartacak kapasitedeydi. Yola çıkan tırda seyahat sırasında hem yemek, hem ekmek yapılırdı. Biz bunu Simav depreminde gerçekleştirdik. Sonrasında çocuklara psiko sosyal destek verecek ekipler işe başlardı. İnsanların inandıkları değerlere göre çadırlar hazırlanırdı. Sadece cami yoktu. Ayrıca tanklar getirilirdi, her iki tarafında 15’er musluk bulunan. İçme suyu temin edilirdi, seyyar tuvaletler konulurdu. Ve bunlar en geç 2-3 gün içinde tamamıyla halledilirdi.

Önce TSK, sonra madenciler: Kızılay hazırladığı afet senaryosunda öncelikle TSK ile eşleşirdi. Sonra madenciler ve itfaiyeciler gelirdi. Herkes kendi merkezinde toplanır, ekipleri en süratli şekilde afet yerine götürürdü. Çünkü en kontrollü arama-kurtarma ve çıkarma madencilerdedir. Sağlık Bakanlığı ekipleri madencilerle çalışır. Türk Kızılayı yoktur, geride görev alırdı.

Kızılay’ın mevkidaşı yok: Şimdi bir ülkeye yardım gönderileceği zaman, örneğin Haiti’de deprem oldu. Haiti’ye yardım götürebilmek için Haiti Kızılhaçı ile irtibata geçilmelidir ama bu Haiti Kızılhaçı’nı görürsen, kiminle görüşeceğini bilirsen irtibat kurabilirsin. Ancak artık Türk Kızılayı şirketleştiği için mevkidaşı kalmıyor. Şirketleşmenin sonucu olarak yabancı ülkeler Türk Kızılayı’nı karşılıkları olarak göremediği için yardım gönderen kuruluşların sayısı düşük kaldı.

AFAD’ın IBAN vermesi ayıp: 1999 depreminde Afet İşleri Genel Müdürlüğü vardı, zaman içinde kendini lağvetti. Altyapısının bir bölümünü Türk Kızılayı olarak biz aldık. AFAD devletin kuruluşudur, olabilir ama IBAN vermesi ayıptır. Onun için Kızılaylar, Kızılhaçlar vardır. Esasen sivil görünümlü ama devletin tüm iç ve dış afet meselelerinde yer alırlar. Şimdi artık bu yapılamaz. Çünkü Kızılay şirketleşmiş hale geldi, yurt dışına da kolay kolay yardım yapamaz. Deprem oldu, devlet olarak para toplamak doğru değil veyahut para göndermek de. Merhamet kuruluşlarının göndermesi daha doğrudur. Bağış böyle yapılır. Akıl böyledir. Örneğin Avrupa’dan Suriyelilere gönderilen paraların bir kısmı Kızılhaç üzerinden gönderilmiştir.

Kan satışı: Kan aldıktan sonra laboratuvarda önce kanın içindeki zararlılar tespit ediliyor, ayıklanıyor. Herhangi bir zararlı yoksa kan üçe ayrılıyor sonra da gruplara göre saklanıyor. İstendiğinde de hastaneye teslim ediliyor. Cihazlar pahalı ve ekonomik ömürleri var. Bu maliyeti Türk Kızılayı zorunlu alıyor. Benim dönemimde Kan Kanunu’nu çıkartıp yetkiyi Kızılay’da topladık. Hiçbir doktorun hastadan kan istememesini sağladık. Bununla ilgili özel yazılım yapıldı. İhtiyaç bulunmadığı takdirde çevre illerden getirtip teslim ettik. Şimdi ‘haklıya haklı, haksıza haksız’ demek lazım. Hastaneler kanı hasta sahibinden alıyor. Kızılay ile anlaşması yoksa hastadan bedava aldığı kanı yeniden hastaya fatura ediyor. Türk Kızılayı’nın fiyatının misli mislisini veriyor. Hastaların lehine olan bir uygulama. Kan konusunda Türk Kızılayı’na destek vermek lazım.

TSK ve Kızılay sahada olmalıydı: Sahada iki kuruluş yoktu. TSK ve Türk Kızılayı yoktu maalesef. En büyük eksiklik, ilk 24 saat hele ilk 12 saat içinde olmalıydı. TSK’nın görevi, devletin vatandaşın yanında olduğunu göstermesidir. Gerek sınırda, gerekse vatandaşın başına dert geldiğinde. Kızılay’ın orada olması lazımdı, birine su vermesi bile yeterdi. Kızılay’ın TSK ile protokolü vardı. En az üç sahra hastanesi Türk Kızılayı tarafından kurulmak zorundaydı. Ancak şimdi bu yok maalesef.

AFAD’ın bu kadar yetkili olması doğru değil: AFAD’ın jeneratörü mü yoktu, neden getirilmedi? Bunlar utanç verici işlerdir. Dünya bizi nasıl gördü acaba? AFAD’ın bu kadar yetkili olması doğru değil. Bir, koordinasyon yapabilir. İki, arama kurtarma yapar mı yapar. Ama iş ortada kaldığında herkes topu birbirine atıyor. Arama ve kurtarma koordinasyonunda tam yetkili olabilir, fakat madencilerden daha iyisi yoktu. Ayrıca dünyada bu işin piri olan Nasuh Mahruki gibi bir adamı yok ettiler.

Kızılay olsaydı böyle olmazdı: Alan büyük, doğru. Gecenin bir saatinde yaşandı deprem. Ancak daha önce de Simav depreminde iki saat içinde oradaydık. Simav’daki yerel teşkilat müdahil oldu. Niğde şubesi Kahramanmaraş’a müdahale edebilirdi, etmeliydi. Ama artık yok. Şirket haline dönüşmesinden dolayı öyle bir derdi de yok. Tüzüğünde belli, insanlar artık para ve altınları getirip değerlendirmeye çalışacak Kızılay’da. Bu kadar etkisizliği beklemiyordum.

Akraba görevlendirmesi: Artık Türkiye’de bu akraba atamaları işi oturdu. Herkes de kanıksadı! İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden ayrılanlara bakın, büyük bölümü Türk Kızılayı’nda işe giriyor. Türk Kızılayı işe alma merkezi gibi oldu. Oysa bu tip kuruluşlarda vasıfları yüksek insanlar olmalı. Afetin kendi dili vardır, o dili bilmiyorsanız alanda çok zorlanırsınız. İnsanlarla iletişim kurmak önemli. 13 bin küsur insan var şimdi Kızılay’da. Benim dönemimde 4 bin 500 dolayındaydı. Tabii onlardan da ne kadar kaldı onu bilmiyorum.

Sahada bu kadar STK olması normal değil: Bu kadar STK’nın sahada olması normal değil. Kontrol edilemez. İlk zamanlarda sıkıntı yaşanmaması için ciddi gözetim de yapmak lazım. Ayrıca bazı STK’lar devlet memuru gibi saate göre çalışıyorlar. Oysa gönüllülüğün saati olmaz.

...

Küçükali söyleşimizin sonunda Kızılay’ı şöyle tanımladı: “Türk Kızılayı ıstırap anında şefkat, farklılıklar karşısında hoşgörü, savaşın en kızgın anında insanlığın ve merhametin temsilcisidir.” Bu değerlendirmelerin sonunda Küçükali’ye “Kızılay toparlanır mı?” sorusunu yönelttiğimde ise yanıtı şöyle oldu: “Az kaldı!”