07 Ağustos 2025, Perşembe
Abone Ol Giriş yap
Haber Giriş: 19.07.2025 18:01 | Son Güncelleme: 19.07.2025 18:07
Makaleyi sesli dinle • 7:37

O bir sermuharrir ama ruhen hep muhabir

Aydın Doğan'ın Altan Öymen için 2010'da hazırlanan "Altan Abi, Vaziyete Hakimiz - Gazetecilikte 60 yıl" isimli kitap için kaleme aldığı yazıyı yayınlıyoruz
O bir sermuharrir ama ruhen hep muhabir
A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Altan Öymen’i ilk defa Büyükada’daki Anadolu Kulübü’nde tanıdım. 1970’li yılların sonuydu. Kendisi CHP genel sekreter yardımcısıydı. Bülent Ecevit hükümeti işbaşındaydı.

O yıllarda yaz aylarını çocuklarla beraber ailece Anadolu Kulübü’nde geçirirdik. Anadolu Kulübü, genellikle eski ve yeni politikacıların, önemli bürokratların, az da olsa bazı işadamlarının ve bir de Büyükada’da yaşayan azınlıkların çokça devam ettiği bir yerdi.

Kulüpte briç, bezik ve çeşitli oyunlar oynanır, denize girilir, akşamüstleri müzik çalınır, güzel vakit geçirilirdi. Kulüpteki oyuncular birkaç gruba ayrılırdı. Bir kısım kulüp üyesi büyük parayla oynardı ve onlar kulüp çalışanları tarafından daha itibarlı oyuncular olarak görülürdü. İkinci grupta orta karar oyuncular vardı. Bir kısım üyeler de vakit geçirmek ve eğlenmek için az paralarla oynardı.

Ben bu mütevazı oyuncular arasındaydım. Bu grupta Kemal Satır, Samsun Senatörü Bahri Cömert gibi önemli siyasetçiler de vardı. Küçük miktarlarla oynadığımız için garsonlar arasında adımızın “ucuzcular”a çıktığı kulağımıza gelirdi.

Ben Altan Öymen’le işte bu grubun içinde bezik masasında tanıştım. Hatta ilk karşılaşmamızda masadan kazançlı kalktığımı, kendisinin bir miktar parasını aldığımı da çok iyi hatırlıyorum. Bugünün parasıyla 100-200 lira dolayında bir miktar olmalı.

Kendisiyle ikinci karşılaşmamız, benim 1979 yılında Milliyet gazetesini almamdan bir süre sonra oldu. Altan Öymen, yanılmıyorsam 3 Mayıs’taki kuruluş yıldönümü törenimiz için o tarihlerde Cağaloğlu’nda bulunan binamıza gelmişti. Rahmetli Ercüment Karacan’ın da aramızda olduğu bir grup içinde sohbet ederken Altan Bey’e takılmıştım: “Milliyet’i satın almamda sizin de katkınız var. Büyükada’daki Anadolu Kulüp’te oynadığımız bezikte sizden aldığım parayı hatırlıyorsunuz herhalde. İşte o da Milliyet’e koyduğum sermayeye katkı oldu...”

1980 ihtilali olunca Altan Öymen yeniden asıl mesleği olan gazeteciliğe döndü, Cumhuriyet gazetesinde yazarlığa başladı.

Üçüncü karşılaşmamız Almanya’da oldu. Ama bu bir transfer görüşmesiydi. Uzun uzun sohbet ettik, kendisine Milliyet gazetesine geçmesi için teklifte bulundum. Altan Bey, Cumhuriyet’ten müsaade istemesi gerektiğini, ancak onları ikna edebilirse teklifi kabul edebileceğini söyledi ve sonra da bize geldi.
Altan Bey, 1982 yılından bu yana hep Doğan Grubu’nun yayın organlarında kaldı. Ara ara siyasete döndüğünde gazeteciliğe ara verdi, ama bizden başka hiçbir yerde çalışmadı ve zannediyorum 60 yıllık meslek hayatının en uzun süresini bizim grubumuzda geçirdi.

Özellikle Milliyet gazetesinde çok kritik zamanları birlikte geçirdik, büyük gazetecilik başarılarını, heyecanları birlikte paylaştık, pek çok güçlüğe birlikte göğüs gerdik.

O yıllardan bir olayı hiç unutmuyorum. 1986 yılında gazeteden bir toplu ayrılma olmuştu. Başyazar Mehmet Barlas, murahhas aza rahmetli Yekta Okur, yazı işleri müdürü Tufan Türenç, sorumlu müdür rahmetli Orhan Duru, görsel yönetmen Tümer Argın ve daha pek çok editör ve muhabir topluca gazeteden ayrılmıştı. Altan Öymen genel yayın koordinatörüydü.

Galiba gazete binasında yönetim seviyesinde sadece ikimiz kalmıştık. Genel yayın yönetmeni Doğan Heper yurtdışındaydı.

Gazetenin hazırlanması gerekiyordu ama yazı işleri mutfağı neredeyse bomboştu. Çok sıkıntılı bir gündü. Birlikte hem gazeteyi hazırladık, hem de Mehmet Barlas’ın boşaltmış olduğu sütuna başyazıyı yazdık.

Uzun yıllar birlikte mesai yaptığımız için Altan Öymen’deki gazetecilik ruhunun ne kadar kuvvetli olduğunu en iyi bilen insanlardan biriyim. Bildiğim kadarıyla gazeteciliğe çok genç yaşlarda başlamıştır ve ilk günlerde duyduğu gazetecilik heyecanını hiçbir zaman kaybetmemiş, bu heyecanı her zaman aynı yoğunlukta yaşamıştır.

Bence daha sonra yönetici ya da başyazar olsun, hangi işi yaparsa yapsın, o ilk günkü muhabirlik heyecanını hiç kaybetmemiştir.

Bir bu kadar önemlisi, hangi yaşta, hangi pozisyonda olursa olsun, önüne gelen işte ayrım yapmaz; fotoğrafsa foto muhabiri gibi gidip fotoğrafı çeker, haberse haberini yazar. Bundan gocunmaz, aksine heyecan duyar.

Gazeteciliğin en büyük keyfi haber atlatmak, böylelikle ertesi gün rakiplerinizden farklı ve onlardan üstün olarak okurunuzun karşısına çıkmaktır. Gazetecilikte haber atlatmanın verdiği keyfin yerini tutan hiçbir şey yoktur. Altan Öymen de bu işin kurdudur.

Kendisinden ve kardeşi rahmetli Örsan Öymen’den, farklı gazetelere çalıştıkları sırada iki kardeş olarak aynı evde kalırken, nasıl hiç renk vermeden birbirlerini atlatma hesapları yaptıklarına ve atlattıklarına dair renkli hikâyelerini çok dinlemişimdir.

Haber atlatma deyince birlikte yaşadığımız önemli bir gazetecilik olayını da hep hatırlarım. 1982 yılı olmalı, Banker Kastelli diye bilinen rahmetli Cevher Özden yurtdışına kaçmış ve Tunus’ta yakalanmıştı. Tunus’tan Türkiye’ye getirilecekti. Ne yapıp yapıp bu haber için bir muhabiri uçağa bindirmemiz gerekiyordu. Gelgelelim, Tunus için vize gerekiyordu ve bizim vize için bekleyecek zamanımız yoktu.

Vizesi olan biri lazımdı. Yanılmıyorsam Tufan Türenç “Altan Bey eski milletvekili olduğu için muhakkak yeşil pasaportu vardır. Yeşil pasaporta nasılsa vize yok, o gidebilir” dedi.

Altan Bey arandı, Büyükada’daki Büyük Kulüp’te bulundu. Hemen gazeteye geldi, tek bir sual sormadan hazırlanıp, galiba Fransa üzerinden Tunus’a yola koyuldu. Dönerken Banker Kastelli’yle aynı uçaktaydı. Hem kendisiyle konuşmuş, hem de fotoğrafını çekmişti.

Dokuz sütuna manşetten verdik. Bu atlatma haber, o günlerin en önemli gazetecilik başarılarından biriydi. Gazete olarak çok fiyakalı bir iş yapmıştık. O haberdeki süratini, istihbarat kendisine verilince genç bir muhabir gibi koşturmasındaki heyecanı unutmam.

Altan Öymen muhabirliğinde, gazeteciliğinde ne kadar tez canlı ve ataksa, uzun yıllar süren yazarlığında ve başyazarlığında bir o kadar soğukkanlı olmuştur. Hadiselere, gelişmelere her zaman sağduyulu bir çizgiden ve siyasi kimliğine karşılık objektif bir şekilde yaklaşabilmesiyle kendisini kabul ettirmiştir. Her zaman makulü aramış, uzlaşma kültürünün, diyaloğun sesi olmuştur.

Kendisiyle tamamen farklı görüşte olanların da Altan Bey’e gösterdikleri saygının temelinde işte bu hasletleri vardır.

Gazeteciliğini, yazarlığını bir tarafa koyup, onun insan yönü üzerine de bir iki söz söylemek isterim. Altan Bey zarif bir insandır. Hep müspettir. Dostluk etmekten keyif alırsınız. Ona güvenebilirsiniz.
Hem gazeteci olarak onunla çalışmış hem de dostluk etmiş olmak, benim için her zaman çok özel bir değer taşımıştır ve taşımaya devam edecektir.

Gazeteciliğe başlayışının 60. yıldönümünde dostuma, başyazarımıza, daha doğrusu benim otuz yıllık arkadaşım sermuharrire sağlık ve esenlikler diliyorum. İnanıyorum ki, Altan Öymen’in o sağduyulu, sakin sesi, Türkiye’de her zaman çok ihtiyaç duyduğumuz makul düşünceye giden kapıları açmaya devam edecektir.