Çimen Uzsoy G.
Emile Zola’nın ‘Kadınların Cenneti’ romanına konu olan, departman mağaza konseptinin temelini atmış ve hatta ona adını vermiş bir mekân Le Bon Marché Rive Gauche. Bugünlerde o ikonik kubbesinin altında üzerinde dev puntolarla Türkçe ‘SU’ yazan ve Mehmet Ali Uysal’ın fotoğrafının yer aldığı bir poster var. Vitrinlerine yaklaştığınızda mağazanın yükselen suların altında kaldığı izlenimini ediniyorsunuz. İçeriye girdiğinizde ise kendinizi dev buz dağlarının altında buluyorsunuz. Uysal ile sergi mekânında bir araya geldik. Nasıl karar verdiniz sergiye Türkçe isim koymaya? 2014 gibi başladığım bir ‘Su’ serim var benim. Hep su ile ilgili şeyler yapmışım aslında. İşlerime isim koymayı sevmiyorum, ancak gerekiyorsa koyuyorum çünkü ismin bazen fazla öne çıktığını düşünüyorum. Başlığın Türkçe olmasını Le Bon Marché önerdi. ‘Su’ bence çok şiirsel bir ses, sade ve yaşamsal. Fransızca aynı şekilde okunan ‘sous’ kelimesi var bir de, bir şeyin altında demek, bu da sergiyle örtüşüyor. Le Bon Marché’de alışveriş yaparken kafanızı kaldırdığınızda tavandan sarkan iki dev buz dağını görüyorsunuz. Tüketicinin üzerinde bu baskıyı yaratmak mıydı amacınız? Umarım çocuklar daha çok görür sergiyi ki amacına ulaşsın. Oraya bilmeden alışveriş yapmak için gelip de sergiyi gören insanların yaşayacağı hissiyat çok önemli. Ama amacım insanları korkutarak bir şey yapmalarını sağlamak değil, ben bu şekilde işlemeyeceğine inanıyorum. Bu hikâye insanlara “almayın!” demiyor, “farkında olun” diyor. Umut da var sergide. İkinci kattaki dev kağıttan gemi sular yükselince bizi kurtaracak Nuh’un gemisi değil mi? Evet, hep “öleceksin!” benzeri bir mesaj yok, belki de yaptıklarınla kurtulabilirsin… Çok heyecanlı olduğum bir iş o gemi. Yerleştirdiğimiz ekranlar sayesinde içine girdiğimizde bir anda okyanusun içine giriyoruz. Hikâyenin bitiş noktası orası. Le Bon Marché’nin yaşayan bir mekân olması sergiyi kurgularken sizi zorladı mı? Mekân alışık olduğumuz galeri benzeri yerlerden farklı ve bu anlamda zorlukları var ama sembolik değeri önemli benim için. Le Bon Marché, Paris’in sembol mekânlarından, Parislilerin orada muhakkak bir çocukluk anısı vardır. Bu sergiyi gördükten sonra onların kafasındaki o Le Bon Marché de değişecek; hem fiziksel hem marka olarak. Bundan çok mutluyum. Sergide tüketim düzenine açık bir eleştiri var. Projeyi sunduğunuzda nasıl bir tepki aldınız? Açık eleştiri benim daha önce yaptığım işlerde de var. Onlar beni daha da cesaretlendirdiler, projeyi benden daha fazla savunuyorlar. Çok güzel bir şey bu.