Önce 23 Nisan günü 6.2 büyüklüğünde meydana gelen Silivri merkezli deprem, “beklenen Marmara depremi” kabusunu hortlattı… Tüm Türkiye yeniden deprem endişesine büründü, haftalarca depremden başka şey konuşulmadı… Derken 10 Ağustos’ta Balıkesir Sındırgı merkez üssünde gerçekleşen 6.1’lik deprem, korkuları perçinledi. Üstüne 21 Ağustos’ta 3.6 büyüklüğündeki Silivri, 25 Ağustos’ta ise 4.8’lik Sındırgı artçıları yaşanınca akıllarda yine “Peki şimdi kapıda büyük bir deprem mi var?” sorusu uyandı. Bütün bu bilmeceleri Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden emekli jeoloji profesörü Osman Bektaş’la konuştuk
Prof. Dr. Bektaş, sözlerine kesin bir açıklıkla başlıyor: “Marmara’da 7’den büyük bir deprem beklemiyorum.” Ona göre gerçekleşecek bir Marmara depremi var ama bu depremin 1912 Şarköy veya 1999 depremlerinden daha az şiddetli olacağını söylüyor. Peki nedeni ne? Prof. Dr. Bektaş, şu şekilde açıklıyor: “Marmara’da 7’den büyük bir deprem olacağına ilişkin savlar, ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu’ndan Prof. Dr. Tom Parsons’ın 2004 tarihli çalışmasına dayanıyor. Bu iddiayı savunanların dayanak noktası bu çalışma. Fakat literatürdeki güncel çalışmalar, bunun aksine işaret ediyor.
Zaten Parsons da son depremle beraber Kumburgaz fayında sürünme (Oksijen’in notu: “Sürünme” ifadesi, yerbilimlerinde “creep” olarak adlandırılan sürecin karşılığı. Sürünme, yer kabuğundaki gerilimin, kırılma yani deprem olmadan çok yavaş bir hareketle zaman içinde azalması veya boşalması anlamına geliyor. Karşıtı elastik birikimde tam aksine stres birikiyor ve bu birikim ani bir kırılmayla yani depremle açığa çıkıyor. Eğer fayda sürünme varsa büyük deprem riski azalıyor.) hareketi olduğunu kabul etti.
Oysa 2004’te yaptığı çalışmada aksayan iki unsur vardı. İlk olarak Kuzey Marmara Fayı’nın 12.5 kilometre derinliğe kadar kilitli olduğunu varsaydı. Halbuki sonraki çalışmalar ve jeofiziksel veriler bize gösteriyor ki fay ancak 6-7 kilometreye kadar kilitli. Fay derinliği depremin büyüklüğünde en etkili faktörlerden biri.
İkinci olarak Marmara’daki sürünme hareketini hesaba katmadı, bunu da son depremin ardından kabul etti. Özetlemek gerekirse, şayet Marmara’da 7’den büyük bir deprem üretecek güçlü bir fay olsaydı, nisanda 7’den büyük bir deprem meydana gelirdi. Fayın kilitli olduğu mesafe bu boyutta bir deprem üretecek düzeyde değil, sürünme hareketinin varlığı da depremin enerjisini harcıyor.”
250 yıl teorisi bilime aykırı
“Marmara’da deprem enerjisi yeniden gözden geçirilmeli. 150 kilometre uzunluğundaki ana Marmara fayı bütünüyle enerji üretmiyor. Sürünme hareketi sergileyen noktalar belirlenip deprem enerjisi yeniden hesaplanmalı. Çalışmalar bize şunu söylüyor: Dünyada sürünme hareketi yapan faylar genelde 6.6’dan büyük deprem üretemiyor. Dolayısıyla Silivri depreminin 6.2 büyüklüğünde gerçekleşmesi de bir bakıma dolaylı olarak fayın süründüğünü doğruluyor.
İkinci yanılgı ise tarihsel depremlere verilen önem. Tarihsel depremlerin kesinlikle tekrarlandığına ilişkin inanç yanlış. ‘Büyük depremler yaklaşık 250 yılda bir tekrarlanıyor, 1766 depreminden beri bu kadar yıl geçti, şimdi o periyot tamamlandı ve büyük depremin zamanı geldi’ demek deprem bilimine aykırı. Çünkü depremler periyodik değildir ve ek olarak faylar zaman içinde davranışını değiştirir.
Buna örnek vermek gerekirse, 1943-1944 yıllarında Kuzey Anadolu Fayı’nın Bolu, İsmetpaşa ve Gerede’de ürettiği enerji 7’den büyük depremlere yol açtı. Ancak aynı fay aynı bölgede bugün sürünerek deprem enerjisini tüketiyor ve bu yüzden oralarda 7’den büyük depremler meydana gelmeyecek. O halde biz fayların 250 yıl gibi uzun dönemlerde daima düzenli bir şekilde deprem enerjisi biriktirdiğini söyleyemeyiz. Kaldı ki biriken enerjiyi tek seferde boşaltacağını da öngöremeyiz.”
Tarihsel depremler tartışmalı
“Deprem öngörüleri deprem parametrelerine göre yapılmalı. Halbuki bugün çoğu bilim insanı tarihsel depremlerin yüzde yüz tekrar edeceği kanaatinde.
Buna karşı bir örnek olarak büyük deprem tarihçisi Ambraseys, yine Marmara’daki deprem döngüsünde hep bahsedilen ve ‘Küçük Kıyamet’ olarak anılan 1509 depreminin hem abartıldığını hem de yerinin tartışmalı olduğunu söylüyor.
1894 depreminin nerede gerçekleştiğini tam olarak bilmiyoruz. 20’nci yüzyıldaki bazı depremlerde bile kesin merkez üssü tespit edemiyoruz. 1963 depreminin merkezi yıllarca Çınarcık havzası olarak bilindi fakat bu depremin aslında Adalar’da gerçekleştiği ortaya çıktı. Büyüklüğü ve yeri tartışmalı tarihsel olaylarla deprem öngörüsü yapılamaz.”
Doğanın ne yapacağını kesin olarak bilemeyiz
“İstanbul’u nasıl bir depremin beklediği hususuna gelince, Prof. Ambraseys 2005 yılında yaptığı çalışmada denizin altına iniyor ve Adalar fayının 30 kilometrelik bir kısmının kırıldığını söylüyor. 1963 depreminin Adalar’da meydana geldiğine ilişkin Nilay Başarır Baştürk’ün çalışmasını da göz önüne alırsak bu İstanbul adına rahatlatıcı bir tablo.
Ama her ne hikmetse bu iki önemli çalışma hiç dikkate alınmıyor. Neden tablo rahatlatıcı? Çünkü 6.2’lik deprem sonrası biz depremin doğuya doğru göç etmesini bekliyoruz. Çünkü artçılar doğuya yani Avcılar-Çekmece ve Adalar tarafına doğru stres transferi yapıyor. Bu iki segment risk altında. Eğer Adalar 1963’te kırılmışsa bu İstanbul için büyük bir risk düşüşü demek. Bu iki makalenin değerlendirilmemesi de deprem öngörülerinde çok büyük hata. En son büyük depremin 1766 denmesi, yeri ve büyüklüğü tartışmalı tarihsel depremlerin baz alınması bilimsel bir davranış değil. Sokaktaki insan da buradan örüntüsel bir hesaplama yapar.
Bunun için jeolog olmaya da, profesör olmaya da gerek yok. Ama bu doğru değil, bilim böyle bir şey değil. Gerçeğe en yakın deprem tahmini yüzde 60’lık doğruluk payından fazlasını taşıyamaz. Depremin teşkil ettiği en büyük problem de bu. Doğanın ne yapacağını asla kesin biçimde bilemeyiz. Depremin parametreleri zaman ve mekan içinde değişiyor. Fayın bugünkü davranışıyla 250 yıl önceki davranışının bir olması imkansız.”
Ufukta felaket yok
“Silivri’deki 6.2’lik deprem sonrası artçıların Avcılar-Çekmece tarafında durduğu görülüyor. Deprem doğuya doğru gidemiyor. Buradaki kritik soru şu: Mademki Marmara büyük bir enerji biriktirdi ve 7’den büyük bir depreme hazır, o halde 6.2’lik deprem neden fayı doğuya doğru bütünüyle kırmadı? Kırılması beklenen Avcılar-Çekmece ve Adalar segmentleri neden kırılmadı? Artçı şoklar neden Avcılar-Çekmece segmentinde durdu? Güncel jeofiziksel verilere baktığımızda deprem üreten kabuk bu segmentte çok ince ve Silivri tarafından gelen sürünme Avcılar-Çekmece’de sığlaşıyor. Daha anlaşılabilir bir dille bu durum şu anlama geliyor:
Burada büyük bir deprem olmayacak. En fazla 6.2 büyüklüğünde bir deprem gerçekleşecek. Adalar segmentinin zaten 1963’te kırıldığı tespit edildi. İstanbul için elbette deprem riski var, bunu kimse inkar edemez ama bilimin ışığında tarif edildiği gibi büyük bir felaket senaryosu ufukta görünmüyor. Nisandaki depreme kadar 7.4 bekleniyordu, 6.2 gerçekleşti. Ardından ‘Büyük deprem bu değil’ denildi. Peki geriye hangi segment kaldı? Avcılar-Çekmece. Az önce bahsettiğim jeofiziksel özelliklerden dolayı burada 7.4’lük bir deprem beklemek imkansız. Kısacası bir tarafta yeri ve büyüklüğü tartışmalı tarihsel depremler var, diğer tarafta bugünkü bilimsel veriler… Ben bilime inanıyorum. Bilim şaşmaz.”
Depremsellik batıdan doğuya taşınıyor
“Bana kalırsa Avcılar-Çekmece segmenti sürünme hareketi sergiliyor. 6.2’lik depremin doğuya doğru kırılmasını bu engelledi. Sürünmelerin en büyük özelliği deprem enerjisini alıp sönümlendirerek bitişindeki segmente aktamrası. 1912’de meydana gelen 7.4’lük Mürefte depreminde de kırılma İstanbul’a doğru geldi ama orta Marmara segmentinde durdu.
Çünkü bahsettiğim segment sürünme yapıyor. Bundan dolayı orada durdu ve İstanbul bu yıkıcı depremden kurtuldu. Ancak sürünme yapan segment bu gerilimi doğuya, Adalar tarafına aktardı. Adalar da dediğim gibi 1963’te kırıldı ve depremsellik doğuya doğru devam etti. 1999’da İzmit’e aktarıldı, sonra oradan da Düzce depremini oluşturdu. 1999 İzmit depremini oluşturan ana faktör şuydu: Batıdan gelen mikrosismisite 44 dakika sürdü. Marmara’dan gelen ana şoku tetikledi. Bu da burada depremselliğin batıdan doğuya doğru göç ettiğini gösteriyor. Marmara’da 2011, 2012, 2019 ve en son Nisan 2025’te gerçekleşen tüm depremlerin kırılmaları da batıdan doğuya doğru oldu. Korkulacak iki segment kalmıştı: Adalar ve Avcılar-Çekmece. Tekrar ediyorum, Adalar 1963’te kırıldı. Avcılar-Çekmece’nin de belirttiğim üzere büyük bir deprem üreteceğine ilişkin jeofiziksel ve sismik açıdan hiçbir veri yok.”
Artçıların uzun sürmesinin nedeni
“Gelelim Balıkesir’deki depremlere… Burası Uşak bloğu olarak adlandırabileceğimiz, kuzeyde Simav, güneyde Gediz fayıyla sınırlanmış bir zonda yer alıyor. Burası Batı Anadolu’nun en fazla deforme olan yeri. 56 yıl içinde 6 adet 6-7 arası büyüklükte deprem üretmiş yani yaklaşık olarak hemen hemen her 10 yılda bir böyle depremler üretiyor. Batı Anadolu’nun deformasyonu devam ettiği sürece bu deprem kümesi de bir tümör gibi büyüyecek ve yayılacak.
2025’e gelene kadar bloğun tüm kenarları kırılarak deprem üretti. Kırılmayan kısım bloğun Manisa’ya doğru uzanan batı kısmı. 6.1 sonrası artçıların neden alışılmadık süreden beri devam ettiğine gelince, ki aynısı Silivri depremi için de geçerli, eğer bu artçıları oluşturan tüm enerji o depremle boşalsaydı belki de büyüklüğü 6.2 olacaktı. Deprem enerjisi bir anda boşalabileceği gibi tedrici olarak da boşalabilir.
Burada ya da Silivri’de gördüğümüz de biriken deprem enerjisinin tedricen boşalması. Bunu tetikleyen ne derseniz, cevabı yine Marmara’da alıyoruz. Marmara’da yapılan çalışmalar bize fayları sadece tektonik kuvvetlerin değil, 1.5-5 kilometre arası Marmara’da yerin altında bulunan aşırı basınçlı akışkanların da harekete geçirebildiğini gösteriyor. Bu akışkanlar yüzeye doğru çıkarak fayların açılmasına, genleşmesine ve sürüklenmesine neden oluyor. Tektonik faaliyetin yanı sıra yerin sıcak ve yükselen alt mantosundan kaynaklı bu akışkanlar da etkili.”
Kaynak: Gazete Oksijen