Türkiye’de seksen yılın en kötü depreminde 31 binden fazla insanın hayatını kaybetmesinin üzerinden bir hafta geçti. Moloz yığınları yavaş yavaş temizlenirken şehrin üzerinde beliren insani krizin resmi ortaya çıkıyor. Karla kaplı dağlar ve deniz arasında yer alan İskenderun, bir zamanlar Akdeniz'de Türkiye'nin güneyinin tamamına yük taşıyan zengin bir liman bölgesiydi. Bugünlerde ilçenin sokakları beton kirişler, demir çubuklar ve bir zamanlar konut olan bir binaya çarpan garip araba yığınlarıyla kaplı.
Lüks konutlardaki yıkım, ürkütücü bir şekilde Suriye, Halep’teki hava saldırılarının yol açtığı yıkımı anımsatıyor. Beyaz çadırlardan birinin yanındaki plastik sandalyelerde oturan 54 yaşındaki emekli mahkeme katibi Mahmut Karagün, bundan sonra ne yapacağı sorulduğunda söyleyecek bir şey bulamıyor. Karagün’ün şehir merkezindeki evi birkaç çatlakla kurtuldu ama aile, her köşesinin bir dizi ölüm tuzağı gibi görüldüğü evlerine geri taşınmaktan çok korkuyor.
"Evime gittiğimde titriyorum"
O ve eşi Ayşegül Güldür, birkaç şey almak için Pazar günü evlerine gitme cesaretini gösterdiler ancak bir artçı sarsıntıya yakalandıktan sonra devam eden tehlikeyi hatırladılar. The Telegraph’a konuşan Güldür, “Giysilerimizi almaya gittik ama tekrar deprem olunca korktuk. Eve gidemiyorum çünkü ortaya gittiğimde donup kalıyorum ve titriyorum” dedi.
Karagün, eşi, kızı ve damadıyla birlikte bir çadırı paylaşıyorlar. Aile, çadırın içine elektrikli ısıtıcı alabilmek için kampa elektriğin verilmesini bekliyor. Gündüzleri güneşli olmasına rağmen geceleri şehirde sıcaklık sıfırın altına düşüyor. İskenderun’un şu an sadece bazı bölgelerinde elektrik var.
AFAD'ın yaptığı açıklamaya göre dün akşam itibariyle bölgeden 158 bin 165 kişinin tahliye edildi.
Karagün'ün çadırının dışında, yaklaşık yüz kişi İstanbul'dan uçakla gelen gıda yardımları için kuyruğa giriyordu. Bölge depremle mücadele ediyor. Su, erzak dağıtımı ve tuvaletler gibi diğer işler İstanbul’un yanı sıra Türkiye’nin diğer şehirlerindeki belediyelere bırakıldı. Çadırlar, Türkiye'nin acil müdahale teşkilatı tarafından bir zamanlar hareketli bir pazar alanı olan açık bir alana kuruldu.
Kurtarma çalışmalarına yardım etmek için Türkiye'nin kuzeyinden gelen sosyal hizmet görevlisi İbrahim, en büyük ihtiyacın çadır olduğunu söyledi. Resmi bir yetkili olmadığı için soyadını vermeyen İbrahim, “Gerisi halledebilir. İlaç, yemek, ısınma bir şekilde giderilebilir. Ancak insanlar gelip “Çadırınız var mı?” diye soruyor” ifadelerini kullandı.
İhtiyaçlar her gün değişiyor
Kampta şu anda yaklaşık 3 bin kişiye geçici barınma sağlayan 350 çadır bulunuyor. Ancak ihtiyaçlar her gün değişiyor. İlk önce ihtiyaç içme suyuydu. Ancak şimdi su paketlerinin şehrin her yerinde istiflenmiş olduğu görülüyor. Bu hafta da çadırlar. Ondan sonra başka bir şey olabilir. Son günlerde ülke genelinde aktivistler bağış topluyor. Özel şirketler daha fazla üretim taahhüdünde bulundu ve birkaç ülkede yardım teklifi yaptı. Pazar günü Çin, depremden etkilenen bölgelere 53 ton çadır gönderme sözü verdi. Yine de gelecek belirsizliğini koruyor.
"Buradan ayrılırsam hiçbir gelirim yok"
29 yaşındaki Pınar Sezer, iki yaşındaki kızıyla birlikte park halindeki arabasının yanında bekliyor. Bekar anne, sarsıntıların birkaç düzine nakliye konteynerini üst üste devirdiği ve sonunda günlerce süren bir yangının başladığı İskenderun Limanı'nda çalışıyor. Geceyi yaklaşık 15 kilometre uzaklıktaki bir arkadaşının yanında geçiren Sezer Hanım bölgeden ayrılıp sıfırdan bir hayata başlamak istemiyor. Sezer’in anlattığına göre tanıdığın insanların yaklaşık üçte ikisi, özellikle varlıklı olanlar Türkiye’nin diğer bölgelerine gitti. Bazıları ücretsiz barınma veya otel odaları sunan gönüllü programlardan yaralandı. Depremde onu kurtarmak için yaptığı gibi kızın omzuna yaslayan anne, “Buradan ayrılırsak hiçbir gelirimiz yok. Kalacak yerimiz yok” dedi.