Öge Demirkan
Türkiye’nin yaklaşık yüzde 60’ı maden alanı olarak ruhsatlandırılmış durumda. Maden ruhsatlarının bir kısmı ormanda, bir kısmı yerleşim yerlerinde bir kısmı meralarda. Bu ruhsatlar faaliyete geçerse bir daha geri dönüşü mümkün olmayan bir tahribata yol açacak. İşte bütün bu veriler TEMA Vakfı’nın yaklaşık 2 yıldır üzerinde çalıştığı maden alanları araştırmasında yazıyor. Bu çarpıcı tabloyu detaylandırmadan önce olayın vahametinin daha iyi anlaşılması için bazı temel bilgilere hakim olmak şart. Türkiye’de maden ruhsatları 3 aşamayla veriliyor. İhale, arama ve işletme. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından koordinasyonunda önce maden sahaları belirleniyor. Bu aşamaya ihale adı veriliyor çünkü devlet ihale ile şirketlere bu alanların maden haklarını satıyor. Ruhsatlandırmada ikinci aşama ihaleden sonra başlıyor. İhaleyi kazanan şirket söz konusu alanda arama faaliyetine geçebiliyor. Fizibilite çalışma ruhsatı ile bölgede 7 yıl boyunca maden arama faaliyeti gerçekleştirilebiliyor. Hatta bu bile kendi içinde ön arama, genel arama, detay arama diye 3 bölüme ayrılıyor ve arama faaliyetlerinde de işin doğası gereği kazı çalışmaları yapılıyor. Üçüncü ruhsat aşamasının adı işletme. Bu da en fazla 49 yıllığına verilebiliyor. Bu ruhsat ile toprağın altındaki maden, ruhsat sahibine ait. Hatta işletme ruhsatı, kendi içinde büyük ekonomik değeri olduğu için şirketlerden şirketlere büyük rakamlara satılabiliyor.
5 grup maden
Bu noktada Türkiye’deki maden işletmeciliği gruplarından bahsetmek gerekiyor. Türkiye’de 5 grup maden var; ilki basitçe inşaat ve yol yapımında kullanılan kum, çakıl ve kil türleri olarak tarif edelibilir. İkinci grupta mermer türevleri, üçüncü grupta ise tuzlar yer alıyor. Dördüncü grupta ise kömür, altın, bakır gibi endüstriyel madenler yer alıyor. Beşinci grup elmas, yakut, safir gibi taşlardan oluşuyor. Bütün bunları açıklamamızın sebebi ise TEMA Vakfı tarafından yapılan çalışmanın sadece dördüncü maddeyi kapsaması, yani endüstriyel madenleri incelemesi. Eğer birinci, ikinci ve üçüncü maddeler de çalışmaya katılmış olsaydı ortaya çok daha farklı bir tablonun çıkması kaçınılmaz olurdu.
Bilgisi de parayla
Peki TEMA Vakfı bu bilgilere nasıl ulaşmış ve bu çalışmayı yapmış? Türkiye’de maden alanları bilgisi devlet tarafından ücret karşılığı satılıyor, kısaca ticari bir meta. Bilgi Edinme Kanunu kapsamında bu bilgilere ulaşılamıyor. İşte TEMA Vakfı da 15 kent seçerek bu bilgileri Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteren Maden ve Petrol Arama İşleri Genel Müdürlüğü’nden (MAPEG) satın alıyor. 15 ildeki maden alanı faaliyetlerinin koordinatları için vakfın kasasından 200 bin liranın üzerinde ödeme yapılmış. Aslında bu maliyet yüzünden de çalışma Türkiye genelinde yapılamıyor. Bu bilgilere ulaşıldıktan sonra eldeki verilerin değerlendirilme aşamasına geçiliyor. Her il için orman alanı, mera alanı, yerleşim alanı, tarım alanı, su kaynağı gibi alanlar belirleniyor ve bunlar katman katman haritalara işleniyor. En sonunda da maden alanları katmanı haritaya işleniyor ve 15 kent için verilere ulaşılıyor. Bu bilgilere hakim olduktan sonra 15 kentle ilgili bilgilerin detayına geçebiliriz.

En çok ormanlar
Peki ruhsatlandırma yapılan arazinin işlevi ne? Ormanların ortalama yüzde 58’i, tarım alanlarının yüzde 60’ı madenlere ruhsatlanmış durumda. Orman ruhsatlılığının en yoğun olduğu alan yüzde 80 ile Kaz Dağları bölgesi; onu yüzde 68 ile Tekirdağ ve Kırklareli izliyor. Tarım alanlarında da yüzde 78 ile Kaz Dağları ilk sırada geliyor. Onu yüzde 66 ile Eskişehir takip ediyor. Korunan alanların ortalama yüzde 59’u, önemli doğa alanlarının yüzde 64’ü için yine maden ruhsatı verilmiş durumda. Ve en çarpıcısı milli parklar ile ilgili olan veri. Doğal nitelikleri ve nadir canlı türleri ile milli park ilan edilen alanların da yüzde 51’i maden sahası olarak işlenmiş durumda. İl bazında örnek vermek gerekirse Zonguldak ve Tekirdağ-Kırklareli’ndeki milli parkların yüzde 97’si, Muğla’dakilerin yüzde 85’i, Artvin’dekilerin de yüzde 84’ü madenlere ruhsatlı. Ayrıca Zonguldak-Bartın’da milli parkların yüzde 89’u arama ve işletme, Artvin’dekilerin yüzde 30’u arama, Afyon’dakilerin yüzde 10’u da işletme ruhsatına sahip.
En vahim manzara Kaz Dağları’nda
Kaz Dağları 1994 yılında Milli Park, 1998 yılında Tabiatı Koruma Alanı ilan edildi ve 52 farklı noktada 3 bin 232 hektar alan “Gen Kaynaklarını Yerinde Koruma Sahası” olarak kayıtlara işlendi. Kaz Dağları’nın 1 milyon 294 bin 335 hektarı yani yüzde 76’sı ruhsatlandırıldı. Alan ihale, arama ve işletme safhalarındaki 1734 ruhsata bölündü. Bu ruhsatların yüzde 41’i aktif. Araştırmaya göre çalışma alanındaki orman varlığının yüzde 80’i madencilik yapılabilecek alan olarak belirlenmiş. Ayrıca gen koruma, kent ormanı, muhafaza ormanları, tohum meşcere alanı, tabiat parkı, tabiatı koruma alanı, milli park, özel çevre koruma bölgesi ve doğal SİT alanı gibi farklı koruma statüleriyle korunan alanların yüzde 55’i madencilik yapılabilecek alanlar olarak belirlenmiş. Milli parkların yüzde 54’ü ihale ruhsat alanlarında kalıyor. Bu alanlardan biri olan Kaz Dağları Milli Park Alanı’nın yüzde 80’i; Troya Milli Parkı’nın ise yüzde 10’u ihale ruhsat alanında.

‘Madencilik yapılan alan kurtarılamaz’




‘Filipinler bile kısıtladı bizde hiçbir sınır yok’
TEMA Vakfı’nda maden alanları ile ilgili çalışma Hülya Çeşmeci koordinasyonunda yürütülüyor. Çeşmeci, geniş bir ekip ve yaklaşık 2 yıl süren araştırmalar sonunda bu verileri elde ettiklerini söyledi: “2018 yılında Kaz Dağları’ndan maden çıkartılması için verilen ruhsatlara karşı sürdürülen mücadelede sırasında farklı farklı maden alanları ile karşılaştık. Bu alanların sayısı kaç tane, nerede başlıyor ve nerede bitiyor sorularının cevabına bir türlü net olarak ulaşamadık. Ortada bilgi kirliliği de vardı. O zaman bu konuyu detaylı olarak araştırmaya karar verdik. Konunun bilimsel arka planı için yaklaşık 2 yıl çalışma yapıldı. Ardından da MAPEG’den bilgileri satın alma yoluna gittik. Sadece Kaz Dağları için 30 bin liranın üzerinde ödeme yaparak ruhsat bilgilerini satın aldık. Uzun çalışmalar sonucunda da 15 il için kapsamlı bir veriye sahip olduk. Aslında bu 15 il, Türkiye’nin de genel durumu için bize bir fikir veriyor. Türkiye geneli için de durum üç aşağı beş yukarı aynıdır. Yaptığımız çalışma bize bunu gösterdi.”