24 Kasım 2024, Pazar Gazete Oksijen
Haber Giriş: 26.04.2024 13:55 | Son Güncelleme: 26.04.2024 14:34

Uzmanlar AYM'nin boşanma kararını değerlendirdi: 10 yıl beklemek ‘orantılı’ değil

Uzmanlar AYM'nin boşanma kararını değerlendirdi: 10 yıl beklemek ‘orantılı’ değil

AYM, boşanma davası reddinin kesinleşmesinden sonra 3 yıl boyunca ortak hayatı yeniden kuramayan çiftlerin boşanma davası açabilmesini öngören kuralı iptal etti. Türkiye’de yargılama sürelerinin uzun olması nedeniyle bir davanın kesinleşmesi yaklaşık 7 yıl sürüyor. Davanın reddedilmesi halinde de 3 yıl bekleme süresiyle birlikte taraflar 10 yıl evli kalmak zorunda oluyor. İşte, AYM bu süreyi ‘orantılı’ bulmadı


Evli bir çift düşünün. Taraflardan biri boşanma davası açıyor. Bu sürede çiftler ayrı yaşamaya başlıyor. Ancak davacı taraf boşanma nedeni olarak öne sürdüğü iddiasını ispat edemediği ya da tam kusurlu olduğu için davası reddediliyor. Üç yıl süren bu davanın ardından dosya istinafa gidiyor. İki yıllık istinaf sürecinin ardından dosya Yargıtay’a taşınıyor. 1-2 yıl da oradan… Ve ret kararı 6-7 yılda kesinleşiyor. Ancak taraflar bu süreçte hala ayrı yaşıyor ve aynı boşanma nedenine dayanarak yeni bir dava açmak da mümkün değil. Dolayısıyla söz konusu eş, bir üç sene daha bekliyor ki uygulamada ‘filli ayrılık’ denen nedene dayanarak ikinci bir dava açabilsin. Yani ayrı yaşamasına rağmen 10 yıl boyunca evli kalmak zorunda kalıyor.

“Katlanılamayacak bir külfet yüklüyor”

İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Sözcsüsü Av. Birsen Baş Topaloğlu’na göre, yukarıdaki örnek Türkiye’deki uzun yargılama süreleri nedeniyle çekişmeli boşanma davalarında artık sıklıkla gözlenen bir durum. Ankara 18. Aile Mahkemesi’nin Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yaptığı başvuruda da bu durum incelendi. Ve boşanma davası reddinin kesinleşmesinden sonra 3 yıl boyunca ortak hayatı yeniden kuramayan çiftlerin, ‘evlilik birliğinin temelden sarsıldığı’ kabulüyle boşanma davası açabilmesini öngören kural, taraflara katlanamayacakları bir külfet yüklediği gerekçesiyle iptal edildi.

Söz konusu AYM kararına göre, Türk Medeni Kanunu'nun ‘evlilik birliğinin sarsılmasına’ ilişkin düzenleme getiren 166. maddesinin dördüncü fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasıyla iptalini istendi. Bu fıkrada, “Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak 3 yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir” hükmü yer alıyor.

Amaçla sınırlama arasında makul bir denge yok

Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Ayar, kararda AYM’nin, ‘özel hayatın gizliliği’ ve ‘temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması’nı düzenleyen, Anayasa’nın 20 ve 13’üncü maddeleri yönünden inceleme yapıldığını söyleyerek “Temel hak ve özgürlükler ancak kanunla, meşru bir amaca yönelik ve ölçülü olarak sınırlandırılabilir. Anayasa’nın 41. maddesinde belirtilen ‘aile kurumunun korunması’ amacına yönelik olarak kanunla yapılan bir düzenleme var. Diğer taraftan karara göre bu hüküm, ‘ölçülülüğün’ alt ilkesi olan ‘orantılılık’ ilkesini ihlal ediyor” diyor. “Yani özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına getirilen sınırlama, aile kurumunun korunması amacı arasında makul bir denge kurulmadığı sonucuna ulaşılmış.”

“Esas sorun uzun yargılama süreleri”

Uygulamada 10-12 yıl süren boşanma davaları bile olduğunu söyleyen Ayar, “Aslında Almanya ve İtalya’da üç, İsviçre ve Fransa’da da iki yıl öngörülmüş. Ancak Türkiye’deki yargılama süreleri düşünüldüğünde iki yıllık süre bile çok uzun görünüyor. Yani esas sorun yargılama süreleri” diyor.

“Boşanma süreleri kısalabilir”

Aile mahkemesi hakimi olarak 9 yıl, boşanma davalarına bakan Yargıtay 2. Dairesi üyesi olarak da 5 yıl görev yapan Av. Mustafa Ateş ise ‘duygusal ayrılık’ kavramından bahsederek “Yalnızca 1961 tarihli bir kararda tartışılan ‘duygusal ayrılık’ kavramı var. Eşler birbirine hakaret etmiyor, birbirleriyle kavga etmiyor, zina gibi özel bir boşanma nedeni de yok. Ancak aralarındaki duygusal ilişki bitmiş. Ve anlaşmalı da boşanamıyorlar çünkü taraflardan yalnızca biri boşanmak istiyor. Fakat bu hüküm nedeniyle boşanamıyor. İşte, bu kararla birlikte artık boşanma süreleri kısalıp boşanmalar kolaylaşabilir” diyor.

Aile mahkemesi ve Yargıtay’daki görevi boyunca şimdiye kadar 70 binden fazla davaya bakan Ateş, “Boşanamamanın taraflar arasındaki gerginliği artırdığı ve farklı evlerde yaşasalar bile psikolojik şiddeti artırdığını düşünüyorum” diyor. Bunun yanında uzun yıllar süren davaların ‘doğurganlık yaşı’nın önemi nedeniyle kadınları olumsuz etkilediğini de dikkat çekiyor Ateş:

Yargıtay’da baktığım bir dosyada 41 yaşında bir kadın yıllarca süren boşanma davasıyla ilgili ‘Biyolojik olarak çocuk yapma yaşım geçiyor. Beni artık rahat bırakın’ demişti.

AYM 9 ay süre verdi

Diğer taraftan 22 Şubat tarihli karar, Resmi Gazete’de yayımlanma tarihi olan 19 Nisan’dan tam dokuz ay sonra yürürlüğe girecek. Yani dokuz ay içinde, kanundaki üç yıllık sürenin kısaltılması veya yeni bir yasal düzenleme getirilmesi öngörülüyor. Av. Birsen Baş Topaloğlu, eşitliğe aykırı bulunarak iptal edilen, kadının soyadı olarak yalnızca evlenmeden önceki soyadını kullanmasını engelleyen hükmün de kaldırıldığını ancak verilen süre içinde bir düzenleme yapılmadığını hatırlatarak “Eğer dokuz ay içinde bu konuda bir düzenleme yapılmazsa hüküm ortadan kalkacak. Bu da artık ‘fiili ayrılığa’ dayanılarak boşanma davası açılamamasına neden olacak” diyor.

“Uygulama kadının aleyhine durumlar yaratabiliyor”

İptal kararını kadın hakları açısından da değerlendiren Baş Topaloğlu, “Her ne kadar kadın-erkek eşit haklara sahipse de uygulamada eşit haklara erişmeleri mümkün olmuyor. Bir taraftan davaların çabuklaştırılarak bitirilmesi kadınların nafaka elde etmesini zorlaştırıyor. Diğer taraftan kadın boşanmak istediğinde de erkek kusurlu ise nafaka ve tazminat yükümlülüğünden kaçınmak için boşanmak istemiyor. Bu durumda da ‘doğurganlık süresinin önemi’ gibi nedenlerle uzun süreler kadının aleyhine oluyor” diyor.

Dava açıldığında sadakat yükümlülüğü bitmiyor

Baş Topaloğlu, itiraz gerekçesinde yer alan “üç yıllık sürenin evlilik dışı ilişkilere neden olması” ifadesiyle ilgili de şu yorumu yapıyor:

Boşanma davası açmış olmanız ayrı yaşama hakkı veriyor ama sadakat yükümlülüğünü ortadan kaldırmıyor. Dava isterse 20 yıl sürsün, sadece zina değil, duygusal ilişki ya da yazışma bile sadakat yükümlülüğüne aykırılık teşkil eder. Yani bu hüküm, fiilen bitmiş bir evlilikte bile sadakati zorluyor. Bu konu Adalet Bakanlığı çalıştayında da çok konuşuldu. Bu bakımdan sürenin kalkmasından ziyade kısaltılması ve yargılamaların uzun sürmesine bir çözüm getirilmesi gerektiği konusunda da genel bir görüş birliği söz konusu.