1945 yılında Moskova’daki ABD Büyükelçiliği’ne hediye edilen el yapımı ahşap mühür, Soğuk Savaş casusluğunun en dikkat çekici öykülerinden birine dönüştü. “The Thing” adı verilen bu zarif obje, içinde gizlenen mikro dinleme düzeneğiyle yedi yıl boyunca elçilik konutundaki konuşmaları dışarıya aktardı. Sovyetler’in “sanatı istihbarat aracına dönüştüren” bu hamlesi, tarihçilerin ifadesiyle “Truva Atı’ndan sonraki en ustaca casusluk girişimlerinden biri” olarak değerlendiriliyor. BBC, o sanat eserinin hikayesini yazdı:
İkinci Dünya Savaşı’nın son haftalarında, Sovyet izciler Moskova’daki ABD Büyükelçisi’ne dostluk simgesi olarak el yapımı bir ABD Büyük Mührü hediye etti. “Spaso House” adlı konuttaki törende sunulan bu armağan, savaş yıllarında iki ülke arasındaki işbirliğini temsil ediyordu. Büyükelçi W. Averell Harriman, hediyeyi gururla duvarına astı ve mühür 1952’ye kadar orada asılı kaldı.
Ancak ne büyükelçi ne de güvenlik görevlileri, oyma ahşap mührün içine gizlenmiş bir dinleme cihazı olduğunu bilmiyordu. ABD güvenlik uzmanlarının daha sonra “The Thing” adını verdiği bu küçük alet, yedi yıl boyunca fark edilmeden diplomatik konuşmaları kaydetti. Elektronik devre, pil veya ısı üretmeyen cihaz, dönemin tarama sistemlerinden kolayca gizlenebiliyordu.
“Truva Atı” kadar dahiyane
Tarihçiler, Sovyetler Birliği’nin bu yöntemle “Truva Atı’ndan sonraki en yaratıcı casusluk manevrasını” gerçekleştirdiğini belirtiyor. “The Thing”, yalnızca uzaktaki bir verici aktif hale geldiğinde çalışıyordu; verici, mührün içindeki antene sinyal gönderiyor, titreşimleri geri yansıtıyor ve içerideki konuşmaları dışarı aktarıyordu.
1951’de Moskova’da görev yapan bir İngiliz radyo operatörü, tesadüfen bu frekansı yakaladı. Ertesi yıl yapılan teknik incelemede, ABD ekipleri mührün aslında bir dinleme cihazı olduğunu ortaya çıkardı.
Casusluğun sanata dönüşmesi
“The Thing”in başarısı yalnızca teknolojisinden değil, aynı zamanda estetikten kaynaklanıyordu. Sovyet istihbaratı, diplomatik bir armağanı kullanarak sanat eserine duyulan güveni istihbarat aracına dönüştürdü. Akçaağaçtan oyulmuş mühür, hem zarif bir hediye hem de “görünmez bir kulak”tı.
Bu olay, sanatın casuslukta nasıl araçsallaştırılabileceğinin en çarpıcı örneklerinden biri olarak anılıyor. Tarihte de sanat ile istihbaratın yolları birçok kez kesişti: Leonardo da Vinci savaş makineleri tasarlamış, ressam Rubens diplomatik casusluk yapmış, İngiliz sanat tarihçisi Anthony Blunt Soğuk Savaş döneminde Sovyet ajanı olarak çalışmıştı.
Mucit bir müzisyen: Léon Theremin
“The Thing”in mucidi Lev Sergeyeviç Termen ya da bilinen adıyla Léon Theremin, aynı zamanda dünyanın ilk elektronik müzik aleti thereminin yaratıcısıydı. Termen’in icadı, hiçbir şeye dokunmadan çalınabiliyor ve 1950’lerin bilimkurgu filmlerine eşlik eden o tanıdık “uzay sesi”ni üretiyordu.
ABD’nin tepkisi
Cihazın keşfi uzun süre gizli tutuldu. Ancak 1960’ta bir Amerikan U-2 casus uçağı Sovyetler tarafından düşürülünce, ABD Dışişleri Bakanlığı Birleşmiş Milletler’de yaptığı açıklamada mührü kamuoyuna gösterdi. Bu adım, casusluk faaliyetlerinin iki taraflı olduğunu göstermek amacıyla atılmıştı.
“The Thing”, İngiliz istihbaratınca SATYR kod adıyla incelendi ve uzun yıllar devlet sırrı olarak saklandı. Hikâye ancak 1987’de yayımlanan Spycatcher kitabıyla gün yüzüne çıktı.
Bugün “The Thing”, Soğuk Savaş casusluğunun en yaratıcı örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. Hem ileri mühendisliği hem de sanatı istihbarat aracına dönüştürme biçimiyle, tarihteki en sıra dışı dinleme operasyonlarından biri olarak anılmaya devam ediyor.
Kaynak: Gazete Oksijen