19 Mayıs 2024, Pazar Gazete Oksijen
Haber Giriş: 21.02.2024 14:00 | Son Güncelleme: 19.03.2024 15:04

Dertler kuşaktan kuşağa değişiyor

X kuşağı hayır diyemiyor, Y kuşağı mükemmeliyetçi, Z kuşağı benmerkezci... Her kuşağın psikolojik destek alma nedeni farklı. Bu farkta yetiştirilme tarzları ve zamanın ruhu etkili
Dertler kuşaktan kuşağa değişiyor

ABD'de yapılan bir araştırma, Z kuşağının diğer kuşaklara göre terapiye daha sık gittiğini ortaya koydu. American Enterprise Institute tarafından yayınlanan bu araştırmada, Z kuşağının kendini yalnız ve izole hissettiği, romantik ilişkiler kurmakta zorlandığı, kariyer, finansal durum ve anlamlı bir iş bulma konusunda endişe duyduğu belirtiliyor. Bu verilerden hareketle, uzmanlara Türkiye’de X, Y ve Z kuşaklarının en çok hangi sebeplerle terapiye başvurduklarını sorduk.

Ceren Acartürk

Koç Üniversitesi Klinik Psikoloji Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ceren Acartürk, X kuşağının daha katı, otoriter ebeveynler tarafından yetiştirildiğini ve bunun bireylerde sorumluluk sahibi olmanın yanında kendini feda etme, hayır diyememe gibi durumlar geliştirdiğini söylüyor. Acartürk terapilerde X kuşağında görülen diğer sorunları ise şu şekilde özetliyor: “Yaşın ilerlemesinden kaynaklı, bedensel belirtilerle, sağlık endişesiyle gelen danışanlara çok sık rastlıyoruz. Bunun dışında, çocukları evlenmiş olsa bile, kontrolü bırakamayan, çocuklardan kötü haber gelecek endişesine bürünmüş danışanlarımız da var. Emekliye ayrılmış, çalışmayan kişilerde ise sosyal izolasyon sebebiyle depresif süreçler gözlemliyoruz, zira makul şartlarda çalışmak depresyona karşı bireyi koruyor.”

 

X kuşağı gibi Y’lerin de aynı otoriter ebeveynlik anlayışıyla büyütüldüklerinin altını çizen Acartürk, çocukluk travmalarının hayatın bu döneminde ortaya çıktığını anlatıyor: “Y kuşağında sevilme ihtiyacı, öfke sorunları gibi çocukluk travmalarının ortaya çıkmaya başladığını görüyoruz. Çoğunlukla, artık kendileri de ebeveyn olunca bu travmaları keşfediyorlar. ‘Bana yapılanı ben de çocuğuma yapıyorum’ şikayetiyle gelenler oluyor. Bunun dışında Y’lerde endişe ve kaygı problemleri yaratan en önemli konu maddi konular. Yetiştirilme tarzlarından ötürü, zaten mükemmeliyetçi bir yapıdalar ve çocuklarını fiyatları her gün artan özel okullarda okutmaya çabalıyorlar. Aslında bir şekilde geleceklerini garanti altına almak istiyorlar. Bu da onlarda yüksek stres ve hiç istemedikleri halde maddi sebeplerle çalıştıkları işlerde sıkışmışlık hissi yaratıyor.”

Acartürk Z kuşağının, Türkiye’deki stresli sınav ortamında da ciddi performans anksiyetesi yaşadığını vurguluyor: “Nüfusumuz fazla, eğitim sistemimiz eşit değil. Çocuklar belli başlı okullar için kıyasıya rekabet halindeler. Ailelerden gelen başarı baskısıyla birlikte çocuklarda performans anksiyetesi, strese bağlı depresyon, yeme bozukluğuyla karşılaşıyoruz.”

‘Her şey benim için’

Türk Psikologlar Derneği Çift ve Aile Terapisi Birimi Kurucu Üyesi Dr. Yudum Söylemez ise Acartürk’ün belirttiği mükemmelliyetçi anlayışın yanında, Z kuşağının “benmerkezci” bir yapıda yetiştirildiğini ve bunların çeşitli etkileri olduğunu, “X ve Y’nin aksine Z kuşağı, çocuğun merkezde olduğu, hatta ona ‘dünya benim etrafımda dönüyor’ hissini veren bir anlayışla büyütüldü. Bu da Z kuşağının arkadaşlık ve romantik ilişkiler kurmada çok zorlanmasına, sosyal kaygılar geliştirmesine sebep oluyor. Terapiye gelen kişilerdeki depresyon ve anksiyetenin çok büyük bir kısmı, ilişkisel zorluklardan kaynaklanıyor” şeklinde açıkladı.

Yudum Söylemez

Helikopter anne etkisi

Öte yandan, kendileri baskı altında büyüdüğü için, Y kuşağının çocukları çok daha rahat yetiştirdiğini vurgulayan Söylemez “Helikopter ebeveynlik dediğimiz, çocukların üstüne düşen, onlara hayatı kolaylaştırmak için çok çabalayan bir ebeveynlik gelişti. Sınırsız özgürlük tanıdılar. Sınır konulmamış bu özgürlük alanları Z kuşağında kendi doğrularını bulmada kararsızlık ve hayatın anlamı ile ilgili kafa karışıklıkları doğurdu. Kafalarında ‘Neden yaşıyoruz, bu işe gitmek zorunda mıyım, anlamlı bir işim olabilecek mi?’ gibi sorular sık dönüyor. Oysa Y kuşağı ne yapması gerekiyorsa onu yapar, sorgulamazdı. Fakat Z’ye onun mutluluğunun en önemli olduğu düşüncesi aşılandı. Bu arayış kaygı bozukluklarına sebep oldu” diyor.

‘Sıkılmayı’ bilmiyorlar

Söylemez, Z kuşağı için bahsettiği ilişki kurma ve kararsızlık sorunlarında sosyal medyanın etkisinin de unutulmaması gerektiğinin altını çiziyor: “Sosyal medyayla büyüyen Z kuşağı her gün binlerce içeriğe maruz kalıyor. Kendilerini diğerleriyle karşılaştırıp endişe üretiyorlar. Fakat bunun yanında, teknoloji bağımlısı bir nesil oldular. Z kuşağı sıkılmayı hiç öğrenmedi. Mesela kuyrukta sıra beklerken, etrafla sohbet etmediler. Sıkılmayı bilmedikleri için ise iş yerinde veya ilişkilerinde sorumluluk almaları gerektiğinde zorlanıyorlar.”