13 Temmuz 2025, Pazar
Abone Ol Giriş yap
Haber Giriş: 30.06.2025 14:50 | Son Güncelleme: 30.06.2025 15:40
Makaleyi sesli dinle • 3:59

'Kişiselleştirilmiş diyet' sandığımız kadar yeni değil: Antik Yunan ve Roma'nın beslenme felsefesi

Modern beslenme rehberlerinin vazgeçilmezi hâline gelen “kişiselleştirilmiş diyet” fikri, sanıldığı kadar çağdaş değil. Antik çağ düşünürleri, her bedenin farklı olduğunu, beslenmenin mevsimlere ve bireysel ihtiyaçlara göre şekillenmesi gerektiğini savunuyordu
'Kişiselleştirilmiş diyet' sandığımız kadar yeni değil: Antik Yunan ve Roma'nın beslenme felsefesi
A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Günümüzde sıkça duyduğumuz “kişiselleştirilmiş diyet” kavramı, aslında modern bir icat değil. Antik Yunan ve Roma düşünürleri, beslenmenin sağlık üzerindeki etkilerinin son derece farkındaydı. Onlara göre yediğimiz her şey, bedenimizin dengesini doğrudan etkiliyor; bazen iyileştiriyor, bazen ise hastalıklara neden oluyordu.

MÖ ve MS yüzyıllarda yaşayan hekimler ve filozoflar, vücudun yediklerini tamamen dışarı atmadığı sürece, bu maddelerin bedene karıştığını ve dönüşüme uğradığını gözlemlemişti. Bu düşünce, “ne yersen osun” anlayışının binlerce yıl öncesine dayandığının da habercisi. 

“Önce kendini tanı”

Romalı tıp yazarı Celsus, “Bir insanın en önemli görevi, kendi bedeninin doğasını tanımaktır” diyerek, sağlıklı bir yaşam için ilk adımın kişinin kendisini tanıması olduğunu belirtmişti. Ona göre herkesin vücudunda daha zayıf bir yön vardı ve bu bölge daha özel bir bakıma ihtiyaç duyuyordu. 

Benzer şekilde, Yunan filozof Plutarkhos da beslenme sürecinde bireysel farkındalığın önemine dikkat çekiyordu. İnsanların sindirim süreçlerini en yakından gözlemleyebilecek olanın yine kendileri olduğunu vurguluyordu. 

Hem bu iki düşünür hem de antik çağlarda yaşamış başka onlarcası, bugünün diyet kültürünün yaygın söylemleri olan "bedenini tanı tanımak", "sezgisel beslenmek" gibi tanımların aslında çoğuna hakimdi. 

Beslenmede dört element

Antik tıp anlayışına göre, insan bedeni sıcak, soğuk, kuru ve ıslak olmak üzere dört temel niteliğin dengesine dayanıyordu. Bu niteliklerden herhangi birindeki fazlalık ya da eksiklik, rahatsızlıklara yol açıyordu. Bu nedenle beslenme, sadece karın doyurmakla ilgili değil, aynı zamanda bu elementleri dengelemek için stratejik bir araçtı.

Celsus’un aktardığına göre, sağlıklı bir bedenin temel koşulu hareketti. Ona göre “tembellik vücudu zayıflatır, egzersiz ise kuvvetlendirir; tembellik sizi erkenden yaşlandırır, ama hareket uzun süre genç tutar.”

Bu dengeyi kurmak için mevsimsel beslenme kilit rol oynuyordu. Yaz aylarında su tüketimi artırılıyor, salatalık ve marul gibi serinletici sebzeler tercih ediliyordu. Kış aylarında ise et, mercimek ve ekmek gibi ısıtan yiyecekler ön plandaydı. Mevsimsel yemek kültürü, dönemin sınırlı saklama koşulları nedeniyle adeta zorunluydu.

Yazar Bubb’a göre, antik çağ insanı mevsimselliğe bugünün tüketicisinden çok daha duyarlıydı. O dönemde taze meyve ve sebzeler yalnızca hasat zamanlarında bulunabiliyor, bu da doğal bir beslenme döngüsünü beraberinde getiriyordu.

Diyet, tarımı dahi belirliyordu

Antik kaynaklara göre Roma İmparatoru Tiberius’un salatalık tutkusu, mevsim dinlemiyordu. Yaşadığı dönemde, yılın her günü bu sebzeyi tüketebilmek için özel düzenekler kurulmuştu. Plinius’un aktardığına göre, Tiberius’un bahçıvanları salatalık yataklarını tekerlekli sistemlerle güneşe çıkarıyor, soğuk günlerde ise cam kaplı çerçeveler altında tutuyordu. Bu uygulama, tarihteki ilk seracılık örneklerinden biri olarak kabul ediliyor.

Antik Çağ'dan bugüne "hasta çorbası"

Geleneksel anlamda, özellikle kış aylarında yakalanılan hastalıklarda sıkça başvurululan tavuk çorbası, Antik Yunan kaynaklarında kendine yer bulmuş. 

Dioscorides’in “Tıbbi Maddeler” adlı eserinde, tavuk çorbasının sağlık sorunlarında sıkça önerildiği belirtiliyor. 

Herkes için aynı sofralar mümkün müydü?

Elbette bu detaylı beslenme önerileri her sosyal kesim için geçerli değildi. Tıpkı bugün olduğu gibi, antik dünyada da beslenme alışkanlıkları büyük ölçüde ekonomik duruma bağlıydı. Diyetler, kişinin toplumsal statüsüne göre şekilleniyordu.

Binlerce yıl önceki bu bilgiler, bugünün sağlıklı yaşam ve beslenme trendlerinin kökeninin aslında oldukça derin ve kadim bir bilgi birikimine dayandığını gösteriyor. Antik dünyanın hekimleri ve düşünürleri, modern çağın “kişisel sağlık” anlayışına şaşırtıcı derecede yakın bir perspektife sahipti: Vücudunu tanı, bedenini dinle, mevsimsel ye.

Kaynak: Gazete Oksijen