Geçen hafta sonu WWF’in (Dünya Doğa Koruma Vakfı) amiral gemisi Blue Panda ile denize açıldık. Blue Panda, 25 metre uzunluğunda, 68 ton ağırlığında, 45 yaşında muhteşem bir ketch.
Çeşme’den denize çıktık, Sakız’a doğru yelkenleri açtık. Maalesef keyfini çıkardığımı söyleyemeyeceğim. Çünkü WWF Türkiye ekibiyle birlikteyiz ve konumuz Akdeniz’deki plastik kirliliği.
WWF’in ‘Plastik Atıksız Kentler Ağı’ isimli bir programı var. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Fransa’nın Nice kentinin ardından 2019 yılında Akdeniz’de plastik ile savaş için WWF ile protokol imzalayan ikinci belediye oluyor. Çeşme Belediyesi çıtayı biraz daha yükseltiyor. İzmir’in pilot saha çalışmaları 2 yıldır Çeşme’de sürdürülüyor. Çeşme toplantısı, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ‘Plastik Atıksız İzmir Eylem Planı’ tanıtımı için düzenlenmişti. Ama yaşamın her köşesinde plastiğe öyle bir boğulmuş durumdayız ki, nasıl kurtuluruz sorusuna yanıt vermek güç…
Önüm-arkam, sağım-solum, her yer plastik!
Doğrusu plastik hayatı çok kolaylaştırdı. Öyle bir kolaylaştırdı ki, bugün her yerimiz plastik. İşte birkaç örnek:
2022 yaz aylarının başlarındaydık. Bir haber: Bilim insanları Antarktika’ya yağan taze karı analiz ettiler, içinde hayli mikroplastik saptadılar.
2020… Ağırlıkla nesli tehdit altındaki canlıları koruma çalışmalarıyla bilinen Uluslararası Doğa Koruma Birliği’nin (IUCN) ‘Mare Plasticus’ isimli raporunda Akdeniz’de balıkların yüzde 50’sinde, kabuklu canlıların yüzde 80’inde plastik bulunduğu kayda geçirildi. Deniz kuşlarında ise bu oran yüzde 90’a kadar yükseliyor.
2019, Büyük Okyanus Mariana Çukuru… En derin deniz noktası. Bilim insanları, 6.100-6.900 metre derinlik aralığında karides benzeri bir kabuklu deniz canlısı örnekleri topluyor, bir de bakıyorlar ki, bu türün (Eurythenes) iskeletini oluşturan sırt kabukları sentetik fiber ile güçlendirilmiş. Bu yeni türe Eurythenes Plasticus adı veriliyor.
3 yıl önce pandemi dönemi başladı. Hepimizin ağzında, burnunda bir maske. Bilenler bilmeyenlere anlatıyor; “Arkadaş en iyi maske N95”… Kaliteli maske kumaşı üretiminde sponbond ve meltblown teknolojileri kullanılıyor, hammadde ise polipropilen. Yani ‘N 95’ dediğiniz, neticede 3 mikron (insan saçı 50 mikron) kalınlığında mikrofiber bir filtre.
Bu noktada merak ediyorum… 2 yıldır merdiven altı tesislerde üretilmiş maskelerle yaşıyoruz. Bu maskelerle soluk alıp verirken akciğerlerimize mikro-nano plastik parçacıklar gider mi gitmez mi?
“Mikroplastik solumak” deyince… Güneşli bir odada yatak örtüsünü ya da en kaliteli bildiğiniz tişörtünüzü silkeleyin, havayı bir anda tozların kapladığını görürsünüz. Toz-toprak sanırdık, oysa o zerrelerin çoğunluğu mikroplastikmiş, bu da son edindiğim bilgilerden biri.
Nano plastik 1 mikrondan (0.001 mm) küçük plastik parçaları. Wikipedia’da 1 poşet çay
demlediğinizde PET poşetten içtiğimiz çaya milyarlarca(!) nanoplastik geçtiği ve bunları afiyetle içtiğimiz yazıyor.
Yani korkarım bünyemiz plastiğe hayli alışmış durumda. Zaten, yakın süre önce Hollanda’da gönüllüler ile bir araştırma yapıldı. Katılanların da neredeyse tümünün kanında nano ve mikroplastik saptandı.
• 1950 yılında dünya plastik üretimi yıllık 1.5 milyon tondu.
• Bugün yıllık 400 milyon ton.
• Dünya plastik sektörünün yıllık cirosu 2 trilyon dolar.
• Geçtiğimiz 50-60 yıl içinde tüm dünyada 10 milyar ton plastik üretildi.
Bir kez mikroplastikler konusunu araştırmaya başladığınızda, bir korku filmini andıran bu bilgiler çığ gibi insanın tepesine düşmeye başlıyor.
En iyisi biz dönelim denizlere…
Denizlere dönünce benim en çok merak ettiğim konu şu:
Diyelim ki… Datça’da şehrin önündeki alarga koyunda; Hisarönü’nde Selimiye’de, Bozburun’da; Göcek’te Boynuzbükü’nde; Marmaris Kadırga Koyu’nda ya da Gökova’da herhangi bir ıssız bir koyda sabah kalktım.
Yüzümü yıkamak üzere denize atladım. Yüzümü yıkıyorum. Ağzımın pasını deniz suyu ile çalkalıyorum.
Peki… Gözüme, kulağıma, burnuma, boğazıma kaç adet mikroplastik (5 mm’den küçük) girdi?
Geçtiğimiz bir yıl içinde denizlerimizle ilgili 1 sempozyum ve 3 çalıştaya katıldım. Mikroplastikler bu toplantıların tümünde konu edilmişti. Bu konuda çalışan uzmanların sunumları vardı. Bazı rakamlar ifade edildi. Yayınlamak için izin istedim. İzin alamadım.
Zira bu araştırmaların çoğu Türkiye’de Çevre Bakanlığı fonlarıyla yapılıyor. Çevre Bakanlığı bu araştırmaları yaptırdığı akademisyenlere bir gizlilik sözleşmesi imzalatıyor. Sonuçları açıklarsan suç, cezai tazminat bile olabilir.
Sonuç: Biz, sade vatandaşlar bu sonuçları öğrenemiyoruz. Kadırga’da, Knidos’ta, Gökova’da bilmeden yuttuğumuz mikroplastiklerle baş başa kalıveriyoruz.
Mikroplastikler–nanoplastikler
Aslında bu rakamlar çoğunlukla uluslararası kuruluşlarla paylaşılıyor. Madem ki Türkiye’de yapılan araştırmalar gizli, o halde size IUCN (Uluslararası Doğa Koruma Birliği) 2020 Raporu’ndan bazı veriler aktarayım.
Akdeniz’e yılda ulaşan / dökülen plastik atık miktarı: 230 bin ton.
Akdeniz’de bugüne dek birikmiş plastik atık miktarı: 1.178.000 ton.
Bu atığın yüzde 94’ü makroplastik, yüzde 6’sı mikroplastik.
Bu atığın büyük çoğunluğu deniz tabanında. Çok küçük bir bölümü kıyıya vurmuş ya da suda yüzer halde. Çalışmada bulunan sonuç şöyle bir dağılıma işaret ediyor:
•Deniz tabanındaki plastik miktarı: 1.175.000 ton
• Deniz yüzeyinde yüzen: 705 ton
• Deniz canlılarının sindirim sistemindeki: 271 ton
• Deniz suyu içinde yüzen: 425 ton
• Deniz kıyılarında (plajlar) karaya vurmuş: 1020 ton
Denizde ağzımızı çalkalarken yuttuğumuz mikroplastik atıklar, kentleşme ve medeniyet kökenli. Roma, Cenova, Torino, Milano gibi kentleriyle İtalya, Akdeniz’in mikroplastik kirliliğinin başını çekiyor. Mikroplastik kirliliğinde en önemli faktörler olarak araba tekerleklerinin aşınması, evde, çamaşırhanede sentetik tekstil ürünlerinin yıkanması, kişisel bakım ürünleri ve kozmetikler ön plana çıkıyor. Şehir tozları denen bir diğer kategori var. Plastik ürünlerin ufalanması, yeni nesil boyalar içindeki plastik zerreler gibi pek çok nedeni var. Şunu kabul etmek gerekiyor; gördüğümüz her plastik eşya / yapı sürtünme, ısı farkı, su-rüzgar etkisi, güneş ışını gibi aşındırıcılarla zaman içinde ufalanıp mikroplastik yaratıyor.
Akdeniz’i en çok kirleten ülkeler de sırasıyla Mısır, İtalya ve Türkiye.
Asıl sorumuza, yani “Denizde ağzımızı çalkaladığımızda kaç mikroplastik yutarız” sorusuna yanıt vermek güç. Çünkü yanıt aynı lokasyonda bugün 100, yarın 10 olabilir. Ama temel yanıt: Çok yutarız!
Peki ne olacak bu işin sonu?
Çözüm… Mesela plastik poşetler. Herhalde en sembolik plastiksiz yaşam savaş alanı… UNEP (BM Çevre Programı) verilerine göre bugün tüm dünyada halen yılda 5 trilyon plastik poşet üretiliyor. Plastik çöp depo alanlarına, okyanustaki plastik adalarına baktığınızda en büyük kirlilik kaynaklarından birinin bu torbalar olduğu görülüyor.
Plastik poşet ya da çöp torbasından vazgeçmek bugün Türk insanına çok zor gelebilir. Ama dünya deneyimi gerçekten canı yananların önlem alabildiklerini gösterdi. Plastik poşetin ilk yasaklandığı ülkelerin yoksul Tanzanya, Botswana, Bangladeş, Kongo, Kenya gibi az gelişmiş ülkeler olması şaşırtıcıydı. Çünkü plastik kirliliği inanılmaz boyutlara ulaşmıştı. Fransa, İtalya bu kez Afrika’yı takip eden gelişmiş ülkeler oldular. Ya Türkiye? Plastik poşete 3 yıl önce 25 kuruş ücret kondu da isyan çıkıyordu sokaklarda. Plastik poşet dahil tek kullanımlık ürünlerin yasaklanması ülkemizin önündeki en önemli sınavlardan biri.
IUCN’in Akdeniz plastik kirliliği ile mücadelede hangi önlemin ne sonuç vereceğini araştırdığı bir projeksiyon var.
Bu tabloda çok ilginç sonuçlar bulunuyor. Mesela Akdeniz’in kirlenmesinde çok büyük bir faktör olan Nil Nehri ve çevresinde radikal bir plastik temizliği yapılsa, 44 bin ton plastik atığın Akdeniz’e ulaşımı engellenebilecek. Tabii en büyük etki, sıvı ve katı atık yönetiminin iyileştirilmesi. Bunun pek çok bileşeni var. Örneğin akarsulara süzgeç konulması ve en azından makroplastiklerin denize ulaşımının engellenmesi. Kanalizasyon arıtma sistemlerinin mikroplastikleri engelleyecek şekilde mükemmelleştirilmesi. Asıl önemlisi de toplanan plastiklerin geri dönüşümünün sağlanması. Araştırmacılar bu projeksiyonda farklı senaryolara göre ne sonuç elde edilebileceğini sorgulamış, sonuçlar şöyle:
• Akdeniz kentlerinin bütününde sıvı-katı atık yönetiminde sadece yüzde 10’luk bir iyileştirme yapılsa, Akdeniz’e yılda 32 bin ton daha az plastik ulaşacak.
• Akdeniz’i en çok kirleten 100 kentte bu standartlarda sıvı-katı atık yönetimi iyileştirmesi yapılsa, 53 bin ton daha az plastik deniz ile buluşacak.
• En yüksek standartlara ulaşan bir sıvı-katı atık yönetimi ile Akdeniz’e yılda ulaşan 230 bin ton plastik atığın 196 bin tonunun engellenebileceği hesaplanmış.
• Sıvı ve katı atık yönetiminde iyileştirme Akdeniz’i etkileyen her ülkenin kamu maliyesi için ciddi yatırımlar demek. Peki Akdeniz kıyılarında kamu yönetimine bir kuruş maliyet getirmeyecek bir alternatif, kıyı ülkeleri sadece plastik poşet kullanımını yasaklasa, etkisi ne olur?
• Bu, Akdeniz ülkelerinde yılda 1 milyon 396 bin ton daha az plastik kullanımı ve Akdeniz’deki plastik çöp birikiminde yılda 50 bin tonluk bir azalma anlamına geliyor. Hiç fena değil.
Hayaller ve gerçekler…
WWF’in plastiksiz kentler ağına dünya çapında süper plastik tüketicisi 100’e yakın kent katılmış durumda. Ağırlıkla Uzak Doğu Asya (Tayland, Kamboçya, Filipinler, Malezya) ülkeleri. Akdeniz’den de Fransa, Tunus, Hırvatistan gibi bazı ülkeler var. Peki ne yapılabildi? Doğrusu atılan adımlar zayıf, sihirli çözümler yok.
Türkiye’den plastik atıksız kentler ağına katılan İzmir açısından da tablo farklı değil. Katıldığımız toplantıda Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, 2030 yılına kadar İzmir’in plastik atıklarını yüzde 30 azaltmaya yönelik eylem planını açıkladı.
Çeşme 2 yılı aşkın süredir İzmir’in pilot çalışmalarının uygulandığı ilçe. Karbon ayak izini sıfırlamış The Stay Warehouse otelinde düzenlenen toplantıda, Belediye Başkanı Ekrem Onan’ı dinliyoruz. 2 yılda otellerle, esnafla, restoranlarla, bakallarla, marketlerle konuşmuşlar, konuşmuşlar.
Sonuç: The Stay Warehouse benzeri kendi kendine bu yola girmiş tesisler var, ama o kadar az ki… Türkiye’nin elit tatil beldelerinden Çeşme’de bile sözün ötesine geçmekte zorlanılıyor. 2 yıl sonunda sadece Ilıca yerel üretici pazarında tek kullanımlık plastik poşet ve ürün kullanımı askıya alınmış.
Otellerde plastik tuzluk yerine cam kullansak diye görüşme yapılıyor. Pandeminin de etkisiyle pek çok müşterinin hala tek kullanımlık poşet tuz-karabiber talep ettiğini öğreniyoruz. Herkes çevreci ama plastik poşetten, plastik şişeden, plastik örtüden kimse vazgeçmiyor.
Plastikle sınav
Geçenlerde, çevre duyarlılığı hayli yüksek denizci arkadaşlarımdan biri ile “Turmepa deterjan mı, arap sabunu mu” diye sohbet ediyoruz. “Bizim teknede çoğunlukla hiç bulaşık çıkarmıyoruz, plastik tabak, çatal, bıçak, bardak kullanıyoruz. Kullan at” deyiveriyor, benim de ağzım açık kalıyor.
WWF toplantısı için İzmir’e uçuyorum. Uçak havalimanına konmak üzere Menderes Ovası üstünde alçalıyor, dakikalarca aşağıdaki plastik örtülerle kaplı seralar üstünde uçuyoruz. WWF’in iletişim sorumlusu oturuyor yanımda. Aşağıyı gösteriyorum “Yarın muhtemelen bu seralardan gelen üstü mikroplastik kaplı domates ve hıyarlar ile nezih bir kahvaltı yaparız” diyorum.
Plastikle savaşın çok çok başlarındayız. Çok uzun soluklu ve zorlu bir süreç bu.
Örnek… İzmir Büyükşehir Belediyesi bir öncü girişime imza atıyor, plastiksiz bir kent kurmaya soyunuyor. Ama lansman toplantısında bize dağıtılan Eylem Planı broşürünün kapağı plastik. Farkında bile olmadan plastiği çok kullanıyoruz.
Toplantıya katılanları izliyorum. Rengarenk giysiler pırıl pırıl parıldıyor. O sıcakta, nemde ütü çizgileri saatlerdir kaybolmamış, muhtemelen kumaşlarda polyester, naylon miktarı hayli yüksek. Plastik ile çok iç içeyiz.
İzmir Belediyesi bir pilot çalışmada 4 mahallede 400 atık ambalaj atığı ayrıştırma konteyneri yerleştirmiş. Tunç Soyer , “İnsanlar bu ayrıştırmayı yaparlarsa şu anda günde 420 ton ambalaj atığı geri dönüşüm kapasitemiz var” diyor. Ya ayrıştırmazlarsa…
Her şey insanların bu sürece katılımında… Dedim ya; Henüz yolun çok çok başındayız.