2006’nın şubat ayı… Chelsea ile Barcelona Şampiyonlar Ligi ilk maçı için Londra’da, Stamford Bridge’de karşı karşıya. Biz de o Barcelona’yı ve büyük yıldızı Ronaldinho’yu izlemek için Beyoğlu’ndaki James Joyce’da masamıza kurulmuşuz. Chelsea’nin o zamanki teknik direktörü José Mourinho sonraki yıllarda sık sık göreceğimiz üzere bir hinliğe başvurmuş. Barcelona alıştığı oyunu oynayamasın diye zemini balçık haline getirtmiş.
Biz o berbat zeminde Ronaldinho ve Deco’ya odaklanmışken üçüncü bir isim sahneye çıkıyor Barcelona’da. Adını duyduğumuz ama henüz yıldız gözüyle bakmadığımız 18 yaşındaki Lionel Messi. Chelsea savunmacılarının başını döndürüyor. Onu tekme tokatla durdurmaya çalışıyorlar.
İşte o akşam Messi’nin hayatımıza kesin olarak girdiği akşam oldu. Bugüne kadar da bir daha çıkmadı. O maçtan iki hafta sonra Chelsea rövanşında sakatlandı ama Almanya’da Dünya Kupası’nda yetişti. Arjantin formasıyla da izledik onu. İkisi yedek olmak üzere üç maçta oynadı. Sırbistan’a gol bile attı. Hele 2008’den itibaren dünyanın en iyi oyuncusu olduğunu göstermek istercesine oynadı Barcelona’da.
Maradona’nın yükü
O yıllarda gol ve kupa performansı açısından tek rakibi Cristiano Ronaldo’ydu. Tarihsel açıdan da elbette vatandaşı Maradona’yla kıyaslanıyordu. Öyle ya Maradona çok özel oyunculara sahip olmayan bir Arjantin’i 1986’da inanılmaz bir çabayla dünya şampiyonluğuna taşımıştı. Arjantin o yıldan beri yeni bir şampiyonluğu sabırsızlıkla bekliyordu. Bu beklenti o yıllarda sırtına yüklendi Messi’nin. Aksi gibi Arjantin Milli Takımı eskisi gibi yıldızlarla dolu değildi. Yine de 2014 Dünya Kupası’nda finale çıkmayı başardılar. Ancak Almanya’ya uzatmada yenilmekten kurtulamadılar. Çok sert eleştirildi o dönemde. Özellikle de kendi ülkesinde. Yeterince hırslı oynamamakla suçlandı. Pek öyle değildi aslında. Maradona yıllar sonra anlatacaktı, 2010’da elenmelerinden sonra Messi’nin soyunma odasında hüngür hüngür ağladığını…
Artık kariyerinin sonbaharında olduğu 2022’de fırsat bir kere daha ayağına geldi. Geçen kupadaki felaketten sonra Arjantin’i derleyip toparlayan yen bir teknik direktör, kaptanları hatta idolleri için her şeyini vermeye hazır bir oyuncu grubu var ortada. Zaten 2019’dan bu kupanın ilk maçına dek 36 maçlık bir yenilmezlik serileri vardı.
Yine de işte 35 yaşındaydı Messi. Sadece 27 günde oynanacak yedi maçlık bir seride takımını taşıyabilecek miydi? Taşımakla kalmadı, işte finale kadar çıkardı. Sadece elini değil, her şeyini taşın altına koydu. Üçü penaltıdan beş gol attı. Ama daha önemlisi birbirinden güzel üç gol attırdı. Çeyrek finalde Hollanda’ya karşı iğne deliğinden verdiği pas şapka çıkardık. Yarı finalde 15 yaş küçük ama 15 santimetre uzun Gvardiol’u silkeleye silkeleye verdiği gol pasına ise şaşkınlık nidaları atmaktan başka çaremiz kalmadı. Pele, Maradona, Zidane gibi Dünya Kupası kazanmış en büyükler arasında yer alabilmek için son randevusu bu pazar. Bu sınavı da geçerse zannedersem tartışmayı kapatacak.