Kahve içmeden ayılamam (8.30)
Antrenmandan iki saat önce uyanmam gerekiyor. Sabahları önce bir Türk kahvesi şart! Sıkılmayayım diye kahvaltım her gün değişiyor: Bir gün omlet ve yanında avokadolu, meyveli bir kahvaltı tabağı oluyor. Diğer gün de mesela tarçınlı, elmalı yulaf lapası yiyorum. Yanında portakal suyuyla veya kahveyle içiyorum. Ama eğer antrenman sabah çok erkense daha çok meyve ve bir kahveyle yetiniyorum. Laktoz yorgunluk hissi verebiliyor. Bunları anlamak için yeni bir diyete başlayacağım. Bir hafta boyunca süt ürünleri, şeker, glüten içermeyen ürünler tüketeceğim. Sonra vücudumun nasıl reaksiyon verdiğini görmek için onları yavaş yavaş ekleyeceğim.
Omuz bandajımı ihmal etmem (9.30)
Fitness antrenmanı yapacaksam protein dengesini korumaya yardımcı olacak bir destek ürünü kullanıyorum. Kasların yorgunluğunu alıyor ve rejenerasyonu hızlandırıyor. İdmana çıkmadan önce ayak bileğimize bandaj yaptırmıyoruz. Basketbolda daha yaygın ama voleybolda bandaj biraz rahatsız hissettiriyor. Her hareketi rahat yapamıyoruz. Ama ağrım varsa mutlaka omuz bandajımı yaptırırım. Omuz kinezyosu için ayrı bandaj yapıyor bana fizyoterapistimiz Georgi Bivolarski.
Giovanni her gün soruyor (10.30)
İdman düzenimiz şöyle: Bir gün çift, bir gün tek. Ama maç ve turnuva dönemindeysek bu yoğunluk azalıyor. İdmanı 9 buçuk ve 10 buçukta iki grup olarak yapıyoruz. 9:30’da pasörler, liberolar, smaçörler başlıyor. 10:30’da pasör çaprazlarıyla biz orta oyuncular başlıyoruz. Antrenörümüz Giovanni Guidetti soruyor: “Nasıl hissediyorsunuz bu sabah?” Herkes ne yapmak istediğini söylüyor. Bunlara açık bir antrenör. Her grup sırayla top ve fitness idmanı yapıyor. Genelde sabah atak çalışması yapmıyoruz. Ben omzumdan dolayı sabahları hiç atak çalışmıyorum. Blok ya da defans yapmayı tercih ediyorum. En son biz pasörlerle bir saat fitness çalışması yapıyoruz. Sonra top yapıp 1 gibi çıkıyoruz.
Buzdan sonra bebek gibiyim (12.30)
Antrenmandan sonra rejenerasyonumuza katkı sağlayacak şeyler var: Buhar odası-buz varili-buhar odası-buz varili. Her biri beşer dakika, toplam 20 dakikaya geliyor. Ondan sonra kendini bebek gibi hissediyorsun. Çıkınca "1-2 saat daha antrenman yaparım" diyorum. Bölgesel bir ağrım varsa kulüpte masaj yaptırıyorum. Bunun yanı sıra kendi özel masörüm de var. Bunun birazcık da kendine vakit ayırmak ve bedenine saygı duymakla alakalı olduğunu düşünüyorum.
Öğlen mantı olmaz (13.00)
Öğle yemeğinde hafif yiyorum. İki antrenman arasıysa özellikle hafif oluyor. Genelde karabuğday, yanında haşlama, kızartma ya da fırın tavuk yiyorum. Yanına yoğurt koyuyorum. Öğle yemeğinde boşnak mantısı yiyemem mesela.. Akşam antrenmanında mahvolurum. Tatlı şeyleri her zaman değil ama yiyorum tabii. Mesela moralimin çok bozuk olduğu zamanlarda, regl döneminin yaklaştığı zamanlarda… Ayrıca kamp döneminde sürekli otel odasındasın, sürekli antrenman yapıyorsun, sürekli bir maç temposundasın. İnsan kendini motive edecek şeyler arıyor. Mesela İtalya’da dondurmamızı yedik. Napoli’de yediğimiz pizza da söylemesi ayıptır çok güzeldi.
Sahada olan sahada kalır (13.30)
Eve döndüğümde saat 1.30 gibi oluyor. Bir kahve içiyoruz annemle. O kadar alışmışım ki bazen çok yorgun olduğumda direkt salona geçerim. Annem hemen sorar: “Zehra, bugün kahve içmiyor muyuz?” Daha çok günlük meseleleri konuşuruz. Voleybolda olan biten orada kalır. Bazı şeyler istediğimiz gibi gitmeyebilir. Ama ben onu sahada yaşıyorum ve orada bırakıyorum. Çünkü bunu aileme, arkadaşlarıma, erkek arkadaşıma, birilerine yansıttığımda onu daha çok büyüttüğümü hissediyorum.
Aktif olmak iyi geliyor (15.00)
Öğleden sonra uykusu bana hiç yaramıyor. Sadece çok geç saatte bir maçımız varsa en fazla 20 dakika uyurum. Günün geri kalanını aktif geçirmek bana daha iyi geliyor. Mesela bir yere oturup bir kitap okumak veya yürüyüş yapmak... Voleybolun dışında bir arkadaş grubum da var. Kadıköy’deki butik kafelerde onlarla buluşmayı tercih ediyorum. Mesela duvarlarını bir ressamın çizdiği, çok güzel konsepti olan bir kafe olabilir.Hangi kitapları okuduğumuzdan konuşuyoruz.
Mali işlerimi biri yönetiyor (17.00)
Tek idman yaptığımız günlerde bana destek veren ekibimle beraber çalışıyoruz. Benim bu kadar yoğun bir işim varken, voleybola ben konsantre oluyorum, ekibimdeki bana yardım eden ve değer veren kişiler de diğer işlerimi çok kolaylaştırıyor. Mesela düzenli olarak bir diyetisyenle çalışıyorum. İstanbul’daysam iletişim ve marka danışmanım Övgü Doğan Özalp ile buluşuyoruz. Finansal işlerimi yöneten birisi bile var.
7 yıldır psikoloğum var (18.00)
16 yaşından beri, yani profesyonel kariyere başladığımdan beri hep destek aldığım bir psikoloğum oldu. Geçen yıldan beri klinik spor psikoloğu Yeşim Canlı’yla çalışıyorum. Beynimi nasıl kullanmam gerektiğini ve aslında küçük sinyallere vücudumuzun nasıl reaksiyon verdiğini öğretti bana. Omzumdan sakatlanmıştım. Yeşim Hanım’la yaptığımız zihin egzersizleri sayesinde ameliyat olmadan dönmeyi başardım. Sonunda da döndüğüm gibi de Dünya Kulüpler Şampiyonası’nın karmasına seçildim.
Akşam da hafif yiyorum (20.00)
Hele çift idman varsa o yorgunlukla antrenmandan sonra tedavi ve diğer işler derken eve geldiğimde zaten saat 8 gibi oluyor. Akşam yemeğini annem hazırlıyor genelde. Yine köfte, tavuk veya bol balıklı salata gibi hafif şeyler yemeye çalışıyorum. Çok ağır yemekler yediğimde bir sonraki gün çok olumsuz etkisini görüyorum.
Film izlemeye bayılıyorum (21.00)
Bazen dizi izlerim. Erkek arkadaşımın filmlere ve dizilere çok büyük ilgisi var. Onunla filmi izlemeye bayılıyorum. Çekimlere dair tüm detayları biliyor. Mesela, Fransız yapımı “No Limit” (Derin Tutkular) filmini izledik. Başta durdurup “Dalgıcın su yüzüne çıkması için balonun açılması gerekiyor. Yönetmen bunun örneğini veriyor. Demek ki filmde bununla alakalı bir şey olacak” diye açıkladı. Ayrıca, sanat tarihi filmleri izleriz.
Piyano dersi aldım (23.00)
Uykuya müzikle geçiyorum. Çok yorgun olduğum zamanlarda piyano sesi açıyorum. O yorgunlukla hemen sızıyorum zaten. Karantina döneminde piyano dersleri de aldım. Şimdi boş vaktim olduğunda Smule uygulamasıyla birlikte çalıyorum. Bazı geceler ağrıdan uyuyamıyorum. Bir de yaz döneminde sürekli yurt dışındayım. Artık evimdeki yatağımı yadırgıyorum. Geçenlerde kendi yatağımı unutmuşum. Dört gün boyunca salonda uyudum. Ayrıca, yarı final veya final gibi önemli bir maçtan sonra vücuttaki adrenalinden sabah 2’ye, 3’e kadar uyumak mümkün değil. Ama bunun için yapabileceğim bir şey yok. Sabaha bir şey kalmıyor.
Sakatlık ve altın yıl
“Geçen sezonun başında zor bir dönem geçirdim. Omuz sakatlığım vardı. Tek çare ameliyat gibi gözüküyordu. 'Ben ameliyat olmayacağım. Dünya Kulüpler Şampiyonası’na gideceğiz, şampiyon olacağız' dedim. Sonra psikoloğumun da katkısıyla döndüğümde sahadaki halim bıraktığımdan daha iyiydi. Sahanın her yerinde daha iyi hissediyordum. Gerçekten Dünya Kulüpler Şampiyonası’na gittik, şampiyon olduk. Orada en iyi altıya seçildim. Benim için altın yıl oldu. Vakıfbank’la beş kupayı da kazandık. Gerçekten çok çalışmışım ve buna gerekli özeni göstermişim ki bunu yapabilmişim diye düşünüyorum.”
Ailemde herkes uzun
“Boşnak kökenliyim. Büyükbabam ve büyükannem Novipazarlı. Oradan Sakarya Ferizli’ye göç etmişler. Annemler biraz daha uzaktan bir yerden. Teyzem ve dayımlar o tarafta doğmuş. Anneannem Türkçe bilmez. İlkokul dörtte bir sene teyzemde kaldım. O da benimle hep Boşnakça konuştu. Birazcık anlıyorum. Derdimi anlatacak kadar konuşurum. Ama onlar kendi aralarında çok hızlı konuşuyorlar. “Anneanneciğim nasılsın, iyi misin?” dedikten sonra bitiyor bende. Tüm ailem uzun boylu. Babam Zahit 1.95 m, annem Zeynep 1.88 m. Dedemin boyu da 1.95 m’ydi.”
(Zehra Güneş 1.97 m boyunda).
En fazla beş gün tatil
“Bütün yazımız turnuvayla geçiyor. En fazla beş gün aramız var. Zaten bundan fazla ara vermeyi tercih etmiyorum. Çünkü bir haftada bile kas hafızasını kaybediyorsunuz. Takıma döndüğünüzde adapte olmak çok zor oluyor. Turnuva bitiminde kafamın böyle tamamen boşalması için kendime bir iki gün izin veriyorum. Sonuçta bu hayatımı idame ettirdiğim bir şey. Vücuduma saygı duymak zorundayım. O yüzden omuz egzersizlerime hiç bırakmadan devam ediyorum. Fitness kısmı da opsiyonel.”
Taşındık, kelebek etkisi yarattı
“İlkokul dördüncü sınıfta ailem Pendik’e taşındı. Ben o yılı teyzemin Kartal’daki evinde geçirdim. Okulda voleybol seçmesi yaptılar ve boyum uzun olduğu için beni de aldılar. Pendik’teki okula gitseydim belki de voleybola başlamamış olacaktım. Yani çok büyük bir tesadüf aslında. Kelebek etkisi gibi bir şey. Voleybola ciddi olarak başladığım dönemde okulum sabah 7’de başlıyordu. Okuldan minibüsle Göztepe’ye idmana gidiyordum. Üç ayrı takımla idman yaptıktan sonra gece 11 gibi çıkıyordum kulüpten her gün. Eve döndükten sonra da sabah 1’e, 2’ye kadar ödevlerimi bitiriyordum. Proje ödevlerinin olduğu gün sabahladığımı bilirim. O günlerden çok şey öğrendim. Böyle dayanıklı olmayı, sorumluluk sahibi olmayı 12-13 yaşında çok net bir şekilde öğretti hayat bana.”
Madalya peşinde: Kariyer notları
Zehra Güneş, 7 Temmuz 1999 İstanbul doğumlu. Altyapı ve kiralık dönemlerden sonra 2017’de Vakıfbank takımında oynamaya başladı. Vakıfbank’la ikişer kez Dünya Kulüpler ve Şampiyonlar Ligi şampiyonu oldu. Bunun dışında genç yaşına karşın dört Sultanlar Ligi ve iki Kupa Volley şampiyonluğu da kazandı. Milli takım formasıyla da 2019 Avrupa Şampiyonası’nda gümüş, 2021’de bronz madalyayı boynuna taktı. Halen dünyanın en iyi orta oyuncularından birisi. 23 Eylül’de Hollanda ve Polonya’da başlayacak olan FIVB Dünya Voleybol Şampiyonası’nda da milli takımımızın en önemli kozlarından. Türkiye’nin yer aldığı B Grubu’nda Hırvatistan, Dominik Cumhuriyeti, Polonya, Tayland ve Güney Kore var. İlk maç 24 Eylül cumartesi günü Tayland’la.