25 Kasım 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
04.11.2022 04:30

Şenol Güneş’in son dansı

Karadeniz inadı, kendini yenileyebilme kapasitesi, özenle uygulanan kurallar… Şenol Güneş Beşiktaş’ın başında kendi formülleriyle yeniden zafer arıyor

Sonunda beklenen oldu ve Şenol Güneş, Beşiktaş futbol takımının başındaki ikinci dönemine geçen hafta başladı. İlk maçta gelen 5 gollü Ümraniyespor galibiyetiyle de yeniden merhaba dedi. Aslında görünen köy kılavuz istemez. Eylül ayından itibaren Şenol Güneş’in Beşiktaş’a döneceğine dair emareler artmıştı. Her kötü sonuçtan sonra görevdeki teknik direktör Valerien Ismael’e karşı tribünlerdeki homurtu artıyordu. Sonuçların iyileşmemesiyle kulüp yönetimi de daha fazla sabredemedi ve ekim ayı sonunda Ismael’i gönderip Güneş’le anlaştı.

Beşiktaş'ın Vodafone Park’taki Leipzig karşılaşması belki de bir Türk takımının Şampiyonlar Ligi’ndeki en dominant maçlarından biriydi. Keita ve Werner gibi rakip oyuncular çaresiz kalmıştı

Peki bu süreç nasıl başladı? Beşiktaş’la Güneş arasındaki temasın ekim ayından çok daha önce başladığı biliniyor. Güneş’le önce yazın daha sonra da sezon başladıktan sonra ilk temaslar kurulmuştu bile. Sportif direktör Ceyhun Kazancı ve yönetimin önemli bir bölümünün itirazına karşın Güneş’in destekçileri başkan Ahmet Nur Çebi’yi ikna etme çalışmalarına giriştiler. Sonuçta Güneş’in üst üste iki lig şampiyonluğu kazandığı dönemde Çebi de yönetim kurulu üyesiydi. Ayrıca Güneş’in de Beşiktaş’a dönmeye isteksiz olduğu söylenemez. Sonuçta geçen yıl bir fiyaskoyla sona eren Euro 2020 serüveninden sonra Milli Takım’dan ayrılmıştı ama yeniden kulüp kariyerine dönmek istediğini de gizlemiyordu. Kısacası son bir dans için iki şampiyonluk yaşadığı, Şampiyonlar Ligi’nde grup birincisi olduğu Beşiktaş’ın kapısından içeri giriverdi. 

Karadeniz inadı

 Bunda da şaşılacak bir şey yok. 70 yaşını geride bırakmasına karşın inatçı karakteri ve öz disipliniyle nasıl bir kariyer yaptığına futbol dünyasındaki birçok kişi birinci elden şahit oldu. 1988’de başladığı antrenörlük kariyerinde ilk adımları Trabzonspor’da atmıştı. Daha sonra üç kez daha Trabzon’a dönüp takımı lig şampiyonu yapmak için uğraş verdi. İki kez çok yaklaştı ama adeta avucunun içinden kaçırdı. Hele 1996 trajedisinden kurtulabilmek kolay değildi. Trabzonspor’un Fenerbahçe’ye kaptırdığı şampiyonluk tüm şehirde bir travma yarattı. Futbolculuk kariyeri baş aşağı giden oyuncular oldu. Ama Güneş kendini yeniden toparlamayı bildi. O travmadan kurtulduğu gibi 2000’de iş başına geldiği Milli Takım’la futbolda Türkiye tarihinin en büyük başarısının mimarı oldu. Türkiye 2002 Dünya Kupası’nda üçüncü olurken Şenol Güneş de 50 yaşında muhtemelen kariyerinin zirvesine çıkmıştı.

Şenol Güneş yüzme sonrası haftanın her günü sabah 8’de ofisinde olur mutlaka. Üstelik haftanın her günü. Kendisi gibi ekibindekilerin de böyle davranmasını ister. İşler yürümezse öfkesini gösterir

 Güzel futbol, bol gol

Tüm bu süreçte Şenol Güneş takımlarının futbolun temaşa tarafını ihmal etmediğini de söyleyebiliriz. 1990’ların ortasındaki Trabzonspor dönemin belki en atak futbolunu oynadı birkaç sezon boyunca. Şampiyonluğu kaptırdıkları sezon Şotalı, Hamili takım 79 gol atmıştı. İkinci Trabzonspor döneminde de böyle. Keza bir sezon çalıştığı Bursaspor ligde altıncı sırayı almasına karşın en çok gol atan takım olmayı başarmıştı. Bu açıdan belki en iyi döneminiyse Beşiktaş’ta geçirdi. Doğru, Slaven Bilic iyi bir temel bırakmıştı kendisine ama o da bunu çok iyi kullandı. Muhtemelen en çekici futbolu oynayıp iki lig şampiyonluğu birden kazandılar. Ertesi sezon da Şampiyonlar Ligi serüveni bu dönemin zirvesi oldu.
26 Eylül 2017 akşamı Vodafone Park’taki Leipzig karşılaşması belki de bir Türk takımının Şampiyonlar Ligi’ndeki en dominant maçlarından biriydi. Keita ve Werner gibi oyuncular çaresiz kalırken Beşiktaş 2-0 kazanıp liderliğini pekiştirmişti. Euro 2020 fiyaskosuna değinmiştik. Ama öncesindeki eleme maçlarında Fransa’ya kurulan üstünlüğü de unutmak mümkün değil.

Disiplinli ve titiz

Tabii Şenol Güneş’i bugüne taşıyan bazı temel özellikler var. Mesela hep titiz ve detaycıdır. Bunu yakın dönem çalışma arkadaşları kadar 20 yıl önce milli takımda ekibinde yer almışlar da anlatır. Öncesinde yüzmeye de gider ama sabah 8’de ofisinde olur mutlaka. Üstelik haftanın her günü. Elbette kendisi gibi ekibindekilerin de böyle davranmasını ister. İşler yürümezse o zaman öfkesini gösterir. Güneş’in bu sorumluluk duygusunu birkaç yıl önce eski takım arkadaşı ve bugünün spor yazarı İskender Günen, Toprak Saha’ya verdiği röportajda çok iyi özetlemişti. “Özellikle sorumluluk anlayışı çok etkileyiciydi. Takım olma bilinci muazzamdı. Bir kaleci kros idmanında en önde olur mu ya! Dünyanın neresinde görülmüş bu?”

Kuvvetler ayrılığı

Bunun yanı sıra kariyerli birçok teknik direktör gibi işine karışılmasını pek istemez. Hatta böyle bir ortamı sağlamak için bariyerleri baştan koyar. Örneğin 2015 ile 2019 arasında Beşiktaş’ın Ümraniye’deki idman tesislerinin tek hakimiydi ve kuş uçurtmazdı. Bir ziyaret için oraya gittiğimi ve neredeyse parmak uçlarımda tesise girdiğimi hatırlıyorum. Beni bırakın, başkan ve diğer yöneticiler de idman tesisinde pek sık görülmez.
Bir nevi kuvvetler ayrılığı yani. Benzer şekilde 2019’da Milli Takım’a döner dönmez ilk yaptığı iş yaklaşık 15 kişilik ekibini Riva’daki TFF tesislerinden hemen Levent’teki ‘Perili Köşk’e taşımak olmuştu. Orada TFF başkanı ve yönetiminin bakışlarından uzakta adeta kendi özerkliğini yaratmıştı. Ayrıca, bu özerk bölgeye öyle sık sık ziyaretçi gelmesini de istemez. Bu kez Beşiktaş’ta bir benzeri olacaktır.

Güncel kalma

Bir de kendini güncelleme kapasitesi var Şenol Güneş’in. Trabzonspor’da ilk göreve geldiği tarihin 1988’in eylül ayı olduğunu hatırlatalım. Ne futbol bugünkü futboldu ne de şartlar bugünkü şartlara benziyordu. Aradan birkaç futbolcu kuşağı geldi geçti. Güneş de zaman zaman teknik direktörlüğünü güncellemesini bildi. 1990’lar boyunca kendi futbolculuk döneminden tanıdığı ve bildiği yardımcılarla çalışmıştı. O yıllarda yanında Sadi Tekelioğlu, Turgay Semercioğlu, Hüseyin Tok vardı.
Ancak yıllar ilerledikçe çevresindeki ekip kademeli olarak değişti. 20 yıl önceden sadece sırdaşı Mehmet Kulaksızoğlu kaldı. Buna karşılık yardımcılarını daha genç kuşaklardan seçti. Örneğin, ODTÜ kökenli yardımcısı Şeref Çiçek’i 2007’de Kore’ye giderken ekibine dahil etmişti. Çiçek, eğitim fakültesinde doçentlik seviyesine kadar ulaşmış, daha ziyade genç takımlarda çalışmış ideal bir ikinci adam. Bu görevi Kore’nin ardından Trabzonspor, Bursaspor, Beşiktaş ve Milli Takım’da da sürdürdü. Bununla beraber analiz uzmanı Eren Şafak’la 2015’te Beşiktaş’ta tanıştı ve o günden beri de yanından ayırmadı. Bu iki isim yeni dönemde de Güneş’in ekibinde yer alacak. Veya İspanyol fitness antrenörü Miguel Peiró. 2014’te onu bir tavsiye üzerine Bursaspor’a aldı. Üstelik bütçe yeterli olmadığı için maaşının bir kısmını kendi cebinden karşılamayı göze alarak. Ardından Beşiktaş’ta da dört sezon beraber çalıştılar.

Modern iletişime mesafeli

Tüm bunlarla beraber Şenol Güneş’in medyayla ilişkisi biraz sorunlu olmuştur. 2002 Dünya Kupası döneminde de bu böyleydi, bugün de çok farklı değil. Basın toplantılarında kendi gündeminden bahseder. Sorular sıklıkla yanıtsız kalır. Çalıştığı her takımda da uzun yıllardır iletişim işlerini çok yakın arkadaşı Erdal Atalay’ın yeğeni Altuğ Atalay’a bırakıyor. Röportaj istekleri ya da sponsor talepleri mutlaka ondan geçer... 

Dünya üçüncüsü

1952 Trabzon doğumlu. Akçaabat Sebatspor’da başladığı futbolculuk kariyerini Trabzonspor’da sürdürdü. 6 Türkiye Ligi, 3 Türkiye Kupası ve 6 Cumhurbaşkanlığı Kupası kazanan kadronun vazgeçilmez ismiydi. 1988’de başladığı teknik direktörlükte dört ayrı dönem Trabzonspor’u, ayrıca Boluspor, İstanbulspor, Sakaryaspor, Antalyaspor, Seoul, Bursaspor ve Beşiktaş’ı çalıştırdı, ikişer Türkiye Ligi ve Türkiye Kupası şampiyonluğu kazandı. En büyük başarısını Türk Milli Takımı’yla 2002 Dünya Kupası’nda üçüncü olarak elde etti.

Alp Ulagay
Alp Ulagay